Üniversitenin amfisine sığınan sokak köpeği …..

kk

Antalya’da soğuktan kaçan bir sokak köpeği, Akdeniz Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü 2. öğretim 4. sınıf öğrencilerinin ders işlediği amfiye girdi. Bu esnada Yrd. Doç. Dr. Mustafa Şanlı’nın İktisadi Düşünce Tarihi dersi başlamıştı. Ancak o, öğrencilerine köpeği rahatsız etmemelerini söyledi ve böylece sevimli köpek 3 saat boyunca sıcak amfide rahat bir uyku çekebildi.

Mustafa Şanlı, köpeğin ders biter bitmez uyandığını ve öğrencilerle beraber amfiyi terk ettiğini söyledi. Havaların çok soğuk olduğunu belirten Şanlı, sokak hayvanlarının soğuktan donmalarını engellemek için plastik ve ya karton kutularla yuva yapıp uygun yerlere koyabileceğimizi söyledi ve konuşmasına şöyle devam etti:

Dünyada birlikte yaşıyoruz. İnsana da hayvana da hiçbir canlıya zulmetmemek gerek, sevmek daha kolay. Sevmiyorsan bari nefret etme. Sevgimizi artırdıkça yüreğimiz daha çok ısınıyor, daha çok insan oluyoruz. Onlar da can taşıyor. Isınmaları için plastik, kağıt kutularla sokakta daha sıcak ortamlar oluşturulabilir.

kk1kk2

Her şeyi unutan insan, biliyorum ki tek unutamadığın TOSUN

tosun

Hava alacakaranlığa dönüyor her akşam sonrasında ise geceye düşüyor gökyüzü. Yaşayan bir çok insan gibi uyuma vakti geliyor bedenimin ve gözlerimin.

 

Göz kapaklarım ağırlaşıyor yenik düşecek gibi uykuya, bedenim ise yorgun bir an önce dinlenip kendine gelmek ister gibi. Düşünceler dürtmeye başlıyor beynimin içinde.

 

Uyku tutmadığında efsane bir söz vardır “koyunları say” diye. Koyunlar değil ama gözleriminin önüne geliyor Kayseri‘de kınalı kuzuların ölümleri, İstanbul’da otobüste yan yana asılarak bir yerden bir yere gittiğim çevik kuvvet polisim geliyor, her yer siyah beyaz diyen taraftar arkadaşım geliyor. 1.5 yıl içerinde 25 tane yaşanan terör olaylarında hayatını kaybedenler geliyor, yaralılar, sakat kalanlar geliyor gözlerimin önüne.

 

Hadi biraz koyun sayayım diyorum, çitlerden atlayan yavru kuzuları görürü gibi oluyorum bir an yüzümde  gülümseme geliyor. Sonrasında ise;

 

Yanarak ölen çocuklarımın çığlıkları geliyor, tecavüze uğrayan çocukların bakışlarındaki donuk anlamsızlıklar geliyor, sokak ortasında vurulan iki çocuklu kadın geliyor, dövülerek öldürülen kadınlar ve gençler geliyor gözlerimin önüne.

 

Say say koyun say uyuyacaksın diyorum kendime. bir koyun iki koyun, üç koyun…

 

Sonra ise; hadi uyu gözlerim, yarın sabaha bakalım kimler göz altına alınacak, hangi olaylar patak verecek hangi konu ile gündem birden değişecek, yazılanlarda unutulacak ölenlerde. Küçük bedenlerde, çığlıklar da unutulacak yeni gündem yeni günü/günümüzü esir alacak.

 

Uyu gözlerim…

 

Bakalım bu sabah hangi felakete uyanacağız… Sonarsında ise, Aman bu yazıda unutulacak diyorum.

 

Sonra ergenlikte o malum açık saçık filmleri izlediğimiz sinemanın tuvaletinde ki yazı aklıma geliyor… “Benim adım Tosun, bunu okuyana k….”

 

Her şeyi unutan insan, biliyorum ki tek unutamadığın Tosun….

 

 

Fedai Çakır

18 Aralık 2016, İstanbul

15542050_1505632959466000_8441669679569603453_n

NEREYE BAKSAM İÇİM ACIYOR

nereye baksam içim acıyr

Toplum olarak neredeyse çıldırma, delirme noktasındayız, suyun donma noktası 0 °c iken insanın delirme noktamız nedir acaba.

 

Ruhsal anlamda mutlu olan var mı?

 

Haberleri izlemek bile başlı başına delirmek için yeterli neden olabilir.  Gün geçmiyor ki kötü, olumsuz bir haber olmasın haber bültenlerinde.

 

Patlamalar, yangınlar, kavgalar, tekmelemeler, tecavüzler, kurşunlamalar, trafik kazaları ve binlerce masumun ölümü, yaralanması veya sakat kalması ile sonuçlanan olaylar.

 

Gel de delirme.

 

İnsanlara acımaktan hayvanlara acıyacak hal mi kaldı diyen bir çok insanın vicdanı ile yaşama tutunan sokak hayvanları…

 

Şiddet görüyorlar, yavru iken karda kışta ormanlara ıssız yerlere ölsün diye terk ediliyorlar.

 

Barınağı, veteriner hekimliği olmayan belediye araçlarına bindirilip bilinmeze götürülüyorlar, dağ başlarında aç susuz bir avuç yardım getiren insandan medet umuyorlar.

 

Şanslı olanlar ise kulaklarında küpelerle çöp konteynırlarının yanında yaşam mücadelesi veriyorken çoğu kez araç çarpması ile kısacık ömürlerini tamamlayamıyorlar.

 

Köy yada kırsal alanlarda yaşam mücadelesi verenler ise zehirli et parçası ile saatlerce süren çırpınma ile ölüyorlar yada deli bir muhtarın tabancasından mermi, aklı bozuk bir adamın av tüfeğinden çıkan saçma ile ölüyorlar.

 

Bazen de daha can bendende çıkmadan belediye’nin çöp kamyonuna atılıp canlı canlı presleniyorlar.

 

Yaşamayı başaranlar ise, vicdansız sahipleri var ise şiddet görüyorlar, araçların arkasına bağlanıp sürükleniyorlar, sahipsiz iseler bu kış gününde soğuktan ölmemek için yaşam mücadelesi veriyorlar.

 

Kışın köpekler 17 saat, kediler ise 6 saat aç kalırsa donarak ölürler.  Kışın hem barınmaya, hem mamaya, hem de suya ihtiyaç duyarlar.

 

Ölen masum insanlar ve çocuklar, yaşam hakkı elinden alınan sokak hayvanları.

 

Nereye baksam içim acıyor…

 

Fedai Çakır

14 Aralık 2016, İstanbul

KARDAN BEYAZDIR ÖRTÜM

Uzungöl fedai çakır

Bu hafta sizlere dağların arasında yapay bir gölün etrafında bulunan, doğası ile her daim insanları cebeden Uzugöl’den yazıyorum. Karla kaplı bu güzelliği aslında bu hali ile görmek benim için iyi bir şey.

İyi bir şey diyorum çünkü buranın gerçek güzelliğini daha önceden gören bir insanım. Beton ve otel, alış veriş alanları vs gibi yapılaşmaların yoğun olmadığı, kapitalizm her alanda kendini hissettirmediği dönemlerini bilirim. Kar bir çok çirkinliğin üstünü örtmüştü. kapitalizm hariç.

Kar ile kaplı olmasaydı her tarafı Uzungöl’ün, blok blok kaplamış olan beton ile yüzleşecek, göl suyunun karanlık kirli yüzünü görecek ve bu doğa harikasına insanın yaptığı deformasyonu görecektim.

Yıllar önce Çaykara’dan kıvrıla kıvrıla Uzungöl’e çıkan o yollardan geçerken dikkatimi çeken en önemli güzelliklerden biri derenin gürül gürül çağlayıp çılgınca akmasıydı. Karla kaplı olması her tarafın o derenin akışını görmemi engellemezdi. Lakin HES denen o canavar oluşum  derenin sularını borular ile dağların altından geçmeye zorlamasaydı  eğer.

Tabi o kıvrılan yollardan yukarı çıkarken köylere yapılan beton apartman  gibi olan yapılaşmayı da göremezlikten gelmemek lazım.

Sadece Trabzon değil hemen hemen bütün Karadeniz köylerinde neden ise almış başını gidiyor beton evler yapma merakı. Yeşilin ortasında eğrelti durun bu yapıları yapan zihniyet helan varlığını bu topraklarda maalesef sürdürmeye devam ediyor.

Her şeye rağmen Uzungöl’ü ölmeden bir kez görmeniz gereken yerler listenizin başına yazın derim. Ben ekstradan karların içinde yaşam mücadelesi veren sokak köpeklerini sevdim bol bol.  Azığımızı paylaştık onlarla elbet.

Doğa bu aralar derki bizlere Kardan beyazdır örtüm.

Fedai Çakır

8 Aralık 2016, Uzungöl / Trabzon

SOL YANIM KARALAR BAĞLAR

adana_da_yanan_kiz_yurdu_hangi_cemaatin_h80318_9785e

Bütün dikkatini işine vermişti, yağmurlu soğuk bir gündü, bir an önce mesaisi bitsin diye çalışan işçi bir babaydı o. Evde bekleyen güzel kadınının koçası, o küçük çocuklar Mehmet’in, Ayşe’nin babasıydı.

Yağmurun içine sızmasıyla yumuşamaya gevşemeye karşı Toprak direniyordu.

Daha fazla dayanamadı kaydı Toprak büyük bir gürültü ile Mehmet’in ve Ayşe’nin babasının üstüne.

Evde bekleyen o güzel kadının içini düşer birden bir sıkıntı.

Annenin bağrından koparmış yokluk küçük kızını, sözlere kanmış ayrılığı göz yummuş vermiştir canından can verdiği kızını.

Bir kıvılcım düşer yerlere, kapılar kapalı, yardım bekleyen küçük yürekler.

Alev top olmuş yükselir yukarılara, kaçamayan küçük bedenler sarılırlar bir beden olurcasına bir birine, kim bilir son haykırışlarıdır Anne.

O gün oynamak için arkadaşının davetine uyar izin alır annesinden. Girerler dört duvar arasına, neşe ve umutla.

Dede dedikleri çeker başka odaya dokunur küçük kızın küçük bedenine.

Bir daha okula gidemedi, yalnız kalamadı, altını ıslattı…  Kalp krizi ile küçük bedeni ebediyete göçtü…

Göçük altında kalan baba, Kapısı açılmayan yurdun çocukları, Tacize dayanamayan küçük yürek.

Sol yanım karalar bağlar.

Fedai Çakır

1 Aralık 2016, İstanbul