Etiket arşivi: Bal ile Betty

HERKES BULMUŞ BİR YOL GİDİYOR

IMG_5549

Sokak Köpekleri Bal ile Betty filminin gala ve tanıtım çalışması için bir minibüs kiraladık ve giydirdik. Amacımız hem filmin tanıtımı yapmak hem de sokak hayvanlarına dikkat çekmekti.

Filmi çekerken yaptığımız fedakarlıkları kendimizden verdiğimiz ödünleri yazmayacağım bile. Araç’ın bir aylık kira bedelini sponsorla çözdük ama araç’ın dolaşması için gereken mazot için bütçemiz yoktu. Sevgili Adil bir kez daha imdadıma yetişmiş maaşımı verirken ricam üstüne gelmeyen ayın maaşını da vermişi. İnanın iki aylık maaşımın tamamımı araç’ın mazotuna harcadım.

Tam bunları atlattık hayırlı dediğim anda araç kiraladığımız yer çok km yaptınız dedi ekstra dan 1000 TL de oraya verdik. Neyse bu para konusunda Bafra’dan bir dostumuz yetişti de halletti.

Minibüsten kurtulayım da ne olursa olsun dedim süresi dolmadan birkaç gün önce teslim edip, atladım uçağa memlekete gittim, biraz dinlenme bayramlar derken aradan geçti 3 ay.

Hoppp sürpriz.

Osmancık’tan geçerken tuzakların farkındaydık ve orada yavaşladık. Gözlerimiz burada kaç km diye tabela aramaktan şaşı olduk. İnanın abartmıyorum tabela kollamaktan araba süremiyorsunuz.

Muhtemelen bizim 70  km dediğimiz noktada iki tane ceza geldi her biri 412 TL’den 824 TL olan bu cezayı 67 km ve 70 km ile yeniştik. Sonra bir ceza daha geldi oda aynı yerin daha ilersinde muhtemelen şehri çıktığımız yerde 81 km den 412 TL ceza daha.

1236 TL’lik cezayı zamanda ödeyerek indirimden faydalanıp 927 olarak ödemek zorunda kaldım. Araç kiralık olduğundan araç sahibini mağdur edemezdim bu soyguna bile bile lades dedim.

Şimdi hükümetin milletvekili sözü de geçen bir millet vekili olan Sayın Metin Külünk açıklama yapıyor, hatta bu konuyu bakanda açıklama yaptı. FETÖ’cüler tuzak kuruyor. Birden hız sınırını düşürüp vatandaşa tuzak kuruyorlar.

Tama da bu konuda iki yer mimli biri Ordu diğeri Osmancık. Buraların belediye başkanlarının hakkında FETÖ soruşturması olduğunu ben duymadım, ayrıca soyguna vatandaş olarak biz ne yapabiliriz. Bakan ve Milletvekillerinin dur diyemediğine vatandaş ne yapabilir.

Cezalara dur demenin yolu yok hele birde benim gibi kiralık araç ile yemişseniz cezaya itirazda edemiyorsunuz ceza sizin adınıza değil.

Oğlum yeni üniversite kazanmıştı ona ev tutayım diye kenara attığım paradan 927 TL gasp edenleri de buna alet olanlara da ve bunlara hala dur demeyenlere  de hakkımı helal etmiyorum.

 

Fedai Çakır

8 Ağustos 2016, İstanbul

IMG_5653

IMG_5652

IMG_5651

13412071_1308974465849462_4647622688464435704_o

PATİLER, BEYAZ PERDE ÖNCESİ HAYRANLARI İLE BULUŞTU

PATİLER BEYAZ PERDE ÖNCESİ

HAYRANLARI İLE BULUŞTU

3 Haziran’da bütün Türkiye’de vizyona girecek olan “Sokak Köpekleri Bal ile Betty” filminin İstanbul Galası Eyüp Belediyesi ve Bafra Belediyesinin katkıları ile Vialand’da yapıldı. Bir çok siyasinin, ünlünün ve iş adamlarının katılmasına rağmen galanın gözdesi sokaktan alınıp sahiplenilen iki köpek “Bal ile Betty” oldu.

Film’in küçük oyuncularından Yiğit Türken “Bu filmde rol almam önemli ama ben filmde yaşadığım gördüklerimle artık sokaktaki köpekleri daha çok seviyorum” dedi. Diğer baş rol 7. sınıf öğrencisi Sinem Göz ise “Filmin çekimleri sırasında sokak köpeklerini sevmeye başladım” dedi.

Yönetmen Fedai Çakır’ın galada yaptığı konuşma esnasında duygusal anlar yaşayıp yaşattı. Konuşmasın da “İnsanların biraz empati yapması, vicdanlarının sesini duymasını, merhamet duygusunun içlerinde oluşmasını, insanın insana saygılı olmasını savunurken bunun hayvanlara da saygı olması doğaya da saygı olarak gelişmesini için bir film çektik.”  Ve “Bu canlara yasayacak ne bir toprak parçası ne bir ağaç altı bırakmadık… Sığındıkları sokak ve mahallelerde istemedik… Ayak altında olmasınlar diye ormanlara, kırsal alanlara ölüme yolladık… Oysa onların dünyada kapladıkları yer sadece bu ufacık bir alan ve tek istedikleri bizlerle beraber yasamak.. Bir kap yemek bir kap su…” dedi.

Çevresinde tek barınağa sahip olması nedeniyle Samsun’un Bafra ilçesi sokağa terk edilen köpek sayısı her yıl binlerle ifade edilmektedir. Bafra Belediye Başkanı Zihni Şahin ise “Bu gün burada aylarca üzerinde Bafralı 39 çocuğun ve Bafra halkının gönüllü olarak destek verdiği bir filmi izlemeye geldik. Bizler Sokak Hayvanlarına yaşam hakkı vermek için çalışıyoruz” dedi.

Çevremize yada toplumumuza baktığımız zaman birçok sorunun doğal dengesinden uzaklaşmış olmasından kaynaklandığını vurgulayan Eyüp Belediye başkanı Remzi Aydın “Hayvanlar ve bitkiler Allah’ın bize bir emaneti ve bizler yaratılan her şeyi yaratandan dolayı sevmek durumundayız. İnsanların kendisinin dışında olan varlıklarla bir dengede ilişkisi var. Dengeli ilişkinin kaybolması beraberinden sevmemeyi de getiriyor. Bu dengenin kaybolması başka ilişkiden kaynaklanan başka olumsuzlukları da meydana getiriyor. Şehir hayatının getirdiği sorunlar köpeklerimize ve diğer sokak hayvanlarımıza olan yaklaşımlarımızı da etkiliyor” dedi.

Eyüp Belediye başkan yardımcısı Şengül Koçabaş “Biz Sokak köpeklerine, hayvanlarına yaşam hakkı vermek için en çok yatırım yapan belediye olarak Bafra belediyesiyle bu tecrübelerimizi paylaşacağız” dedi.

Yapmcı Adil Elmas ise “komedi filmi çekecektik ama son anada bu çocuk filmini çektik, iyi ki de çekmişiz” dedi

Galaya bir çok ünlü, iş adamı, sivil toplum örgüt temsilcikleri yanı sıra, hayvan severler ve çocuklu ailelerin ilgisi yoğundu.

Kokteyl sonunda Bafra Belediye Başkanı Zihni Şahin, Eyüp Belediye Başkanı Remzi Aydın ve İş adamı Kaya Aşçı’ya sokak hayvanlarına verdikleri destek için teşekkür plaketi verildi.

Filmin özel gösterimi öncesi konuklar ile bir araya gelen sokak köpekleri Bal ile Betty en çok çocuk hayranlarının ilgisini çekti. Kokteyl boyunca İstanbul Vialand Palace Hotel’in terası Patilerin ve çocukların koşuşturma alanına döndü. Konukların ve çocukların yoğun ilgisiyle karşı karşıya kalan köpeklerin mutluluğu yüzlerinden okunuyordu.
Filmin özel gösterimi öncesi konuklar ile bir araya gelen sokak köpekleri Bal ile Betty en çok çocuk hayranlarının ilgisini çekti. Kokteyl boyunca İstanbul Vialand Palace Hotel’in terası Patilerin ve çocukların koşuşturma alanına döndü. Konukların ve çocukların yoğun ilgisiyle karşı karşıya kalan köpeklerin mutluluğu yüzlerinden okunuyordu.
fotograf 2
Filmin özel gösterimi öncesi konuklar ile bir araya gelen sokak köpekleri Bal ile Betty en çok çocuk hayranlarının ilgisini çekti. Kokteyl boyunca İstanbul Vialand Palace Hotel’in terası Patilerin ve çocukların koşuşturma alanına döndü. Konukların ve çocukların yoğun ilgisiyle karşı karşıya kalan köpeklerin mutluluğu yüzlerinden okunuyordu.
Çocuklar Bal’ı severek ona dokunarak korkularını yeniyorlar.
fotoğraf 3
Kokteyl sonrası oyuncularla toplu fotoğraf çekildi.

Çocuk Edebiyatının Yeni Ustası Fedai Çakır

Yazar - Yönetmen Fedai Çakır

Sokak Köpekleri Bal ile Betty Sinema filmi ile Türkiye’de bir ilke imza atan ve Yazdığı çocuk kitaplarıyla dikkatleri toplayan Fedai Çakır, Türk ve dünya edebiyatı alanında yayınlar yapan Kavis Kitap’ın, Som Kitap’ın ve Kavis Çocuk’un kurucusu.  Fedai Çakır, çeşitli radyolarda ve TV kanallarında da program yapımcısı ve yönetmen olarak çalıştı.

Gazeteci, yazar, program yapımcısı, yönetmen Fedai Çakır’la hayatı ve kitabı konuştuk…

  1. 1.Öncelikle kendi ağzınızdan sizi biraz daha yakından tanıyabilir miyiz?

Daha ortaokul sıralarında marketler zinciri hayaliyle büyüdüm, liseyi bitirir bitirmez ticarete atıldım.

1985’te “Türkiye’nin bebe gazetecisi” unvanıyla Toplum gazetesini bir buçuk yıl boyunca çıkarmayı başardım.

Bu dönemle ilgili hayatımda iz bırakan anılardan biri; dönemin başbakanı Turgut Özal bana randevu verdi, ama gazetem tam o sırada kapandığı için bu randevuya gidemedim…

1993 yılından itibaren çeşitli sektörel dergiler yayımladım. 2000’den itibaren de edebiyat çalışmalarına yöneldim.

Çeşitli radyo ve televizyona program yaptım.

Birçok televizyon programında sunuculuk ve yönetmenlik yaptım.  Kısa ve uzun metrajlı filmler çektim.

Birçok sivil toplum kuruluşunda gönüllü olarak çalışmalarım devam etmektedir.

Türk ve dünya edebiyatı alanında yayınlar yapan Kavis Kitap, Som Kitap ve Kavis Çocuk’un kurucusuyum. Her butik yayın evinin başına gelen benimde başıma geldi daha fazla devam ettiremedim. Fakat yayıncılık içimde bir yerde hep var her an yeniden bulaşabilirm.

Bir erkek çocuk ve bir de kedi babasıyım. İki de torum köpeklerim var Bal ile Betty

  1. Çocuk edebiyatına ilginiz nasıl başladı? Neden bu alanda yazmak istediniz?

İlk yazma maceram “Ham Elma” adında iç dökmelerimi, ergenlik yaşımı ve arkadaşlarımı anlatan bir çalışmaydı.

Acemice olan bu çalışmam hiçbir zaman basılma imkânı bulamadı.

Oğlum Doğuşhan’la aramızda müthiş bir bağ vardır.

Onu uyutmak için yanına uzandığımda ona masallar anlatırdım ve bu masallar kendi yazdığım masallar olurdu.

Hayal dünyamın geniş olduğunu o zamanlar keşfettim. Doğuşhan’ın tepkilerini gözlemleyerek yazdığım masallardan üç tanesini kaleme aldım.

Çocuk edebiyatıyla tanışmam bu şekilde oldu.  2000’li yıllarda yazılan bu kitaplarım yayınevimizin yayın kurulunun iki tanesini kabul edip birini ret etmesiyle basılma imkânı buldu.

Çocuklara olan sevgim beni bu alanda yazmaya itti.

  1. Çocuk kitaplarını yazarken kendi hayatınızdan, çocukluğunuzdan ilham alır mısınız? Nelerden beslenirsiniz?

İstanbul’da doğup büyüyen, aslen Karadeniz kökenli işçi bir ailenin çocuğuyum. Yazarların kendi hayatlarından ilham almaları, çevrelerini gözlemleyerek yazmalarından daha doğal bir şey düşünemiyorum. Yaşamımdan çocukluğumdan ilham aldım. Yazarken dikkat ettiğim tek konu, yazılarımın bir bölgenin çocuklarına değil tüm dünya çocuklarına hitap etmesi… Kitaplarımda doğa ve hayvan sevgisi, tamamen yaşadığım çocukluğumun etkisiyle oluşmuştur.

  1. Kara Yele ve Kütburun ile Kocakarın kitaplarınızın ikisi de hayvan hikâyelerinden besleniyor. Hayvanları seçmenizin özel bir anlamı var mı? Bu yolla çocuklara daha kolay mesaj verildiğini düşünüyor musunuz?

Çıkarsız, karşılıksız size sevgisini sunan tek tür hayvanlar. Çocukluğumda Misket isminde dişi bir kedimiz vardı. Onun her sene düzinelerce yavrusu olurdu; onların büyüyüp hayata atılmasını izleyerek büyüdüm. İstanbul’da yaşayan Karadeniz kökenli aile, genellikle yazları köylerine giderler. Bazıları bizim gibi fındık toplar bazıları ise çay… Ortak noktamız müthiş bir doğa ve hayvanların bol olduğu bir ortama gidiyor olmamız… Çocukken okulların kapanıp da köye gideceğim zamanı büyük bir sabırsızlıkla beklerdim.

Amcamın çok güzel bir atı vardı. O atla 12-13 yaşlarında bahçeden fındık taşımayı öğrenmiştim.

karayele.indd

O patika yollarda atla eve giderek yükü indirip tekrar bahçeye dönerken atla ilgili hayal dünyamda oyunlar kurardım. Sanırım Kara Yele kitabımın yazılmasında o atın payı büyük olmalı.

İstanbul’dan köye gittiğimiz bir yaz, annem ve babamdan önce elimdeki yüklerle eve ulaşmıştım.  Köylerde araba yolu yok tabii o dönemlerde. Patika yoldan dağın tepesinde olan evimize yürüyoruz. Düşünün, ben o zor yolu heyecan ve sabırsızlıkla hızlı hızlı alıp eve ulaştım. Anahtarı almadığımı fark ettiğim anda karşımda bir köpek belirdi. Üzerinde siyah benekleri olan beyaz kocaman bir köpek… Korkudan ayaklarımın bağı çözüldü. Kıpırdayamıyordum. Karşıma yattı, saatlerce bizimkiler gelene kadar bekledi. Sonradan Alaca ismini verdiğim bu köpekle o yazımız beraber geçti. Her gün dağlarda, bahçelerde, derelerde hep yanımdaydı. O gün, benim tek olduğumu anlayıp dağ başında başıma bir şey gelmesin diye beni beklediğini düşünmüştüm. Kütburun ile Kocakarın’daki köpek aslında o köpeği tasvir etmektedir.

Kitaplarımda çocuklara mesaj vermeye çalışmıyorum aslında. Kitaplarımı yazarken ve imza günlerimde çocuklarla çocuk oluyorum. İçimdeki çocuk hiç yok olmuyor. Bir çocuğu en iyi başka bir çocuğun anlayacağını düşünüyorum. Doğa ve hayvanlar da çocukların dünyasına inmenin en güzel yolu.

  1. Kitaplarınızda temel olarak çocuklara neyi anlatmayı hedeflersiniz? Ne tür mesajlar vermeyi amaç ediniyorsunuz?

Çocuklar için yazdığım yayımlanan ve yayımlanmayı bekleyen kitaplarımda hayvan sevgisi, doğa sevgisi, dostluk ve arkadaşlık ön planda. Büyük şehirde yaşayan çocukların doğa sevgisini bilmediklerini üzülerek gözlemlemekteyim. Hayvan sevgisine gelince, daha da vahim. Hayvanların dünyasını evdeki kedi, köpek ya da belgesellerde izlediklerinden ibaret sanıyorlar.  Sokakta gördüğü hayvanlara kötü davranan yetişkinlerle hayvanlardan kaçan, korkan çocuklarla dolu şehirler…

Kitaplarımda hayvanların ne muhteşem yaratıklar olduğunu, çocukların sol yanlarında hissetmelerini istiyorum. Doğanın hepimize lazım olduğunu, yaşam alanlarını kirletmeden, neden niçin lazım olduğunu da hissettirmek önemli. Bir de bu yaşam alanının hayvanlar ve insanların ortak yaşam alanı olduğunu, herkesin yaşam hakkına saygıyı hissettirmek, diyebilirim.

  1. Çocuk kitaplarınızı kaleme alırken özellikle uzak durduğunuz, dikkat ettiğiniz noktalar neler?

Ben yazarken içimden geldiği gibi yazıyorum. Çocuk ruhumu kaybetmedim dedim ya, bu nedenle o saflık zaten yazılarımda oluyor. Bunun dışında özellikle tüm dünya çocuklarına hitap etsin istiyorum. Çocuklara direkt mesaj vermek değil, okuyarak kitabın içinden kendi mesajını kendisinin bulmasını sağlayacak şekilde yazmaya çalışıyorum. Kötü anne baba, yetişkin insanlar tasvir etmemeye çalışıyorum. Herkesin iyi olduğunu düşünmek istiyorum. Sırada yayınlanacak olan kitaplarımda, insanların doğaya verdiği zararları üzülerek yazmak zorunda kaldım.

Temeli çocukça yazabilmek sanırım.

  1. Kitaplarınızdaki renkli görseller de dikkat çekiyor. Kitap sayfalarının renkliliği, güzel, farklı görsellerle süslenmesi kitapların okunmasında sizce önem taşıyor mu?

Çok çok önemli. Kar Yele ve Kütburun ile Kocakarın’ı Kanadalı ressam Alanna Marohnic resimledi. Bu iki kitap, Alanna’nın bu alandaki ilk çizimleri oldu. Başka da yapmama kararı aldı. Bu kararı alırkenki düşüncesi de, her resmin bir sanat olarak çizilmesiydi. Alana’nın çizimleri, doğruyu söylemek gerekirse metinlerin önüne geçti, diyebilirim.

Çizimler ne kadar renkli ve çocukların iç dünyasına hitap ederse çocuk kitabı tekrar tekrar okur. O resimlere bakarak annesine babasına hikâyeyi hayal dünyasından kendinden bir şeyler katarak anlatır. Bu da çocuğun gelişimine önemli katkılar sağlar diye düşünüyorum. Bu anlamda Kara Yele ve Kütburun ile Kocakarın kitaplarının çocuk gelişiminde resimleri ve metinleriyle katkısının olacağını düşünmekteyim.

  1. İki kitabın devamı gelecek mi? Yeni projeleriniz neler?

Bu tarzda yazdığım toplam 8 kitap var. Önümüzdeki günlerde “Cüce Cin” serisi çıkacak. Şu an resimlemeleri yapılan bu kitapların en kısa zamanda çocuklarla buluşmasını hedefliyorum.

Çocuklara ve kedi seven yetişkinlere de bir müjdem var: Beş yıldır evimizin çocuğu olan kedimiz Chanell’in öyküsünü yazsım. Bu kitap, öykü türünde ilk çalışmam olacak. Bu konuda bana öykünün iki usta kalemi, Feridun Andaç ve Mustafa Balel destek verdiler. Kedileri çok seviyoruz ve anlattığım öyküyle çocukların da çok seveceğine inanıyoruz.

Beş yıldır üzerinde çalıştığım ve ilk bölümünü bitirdiğim yakın tarihimizden bir milletvekilinin hayatını yazmaktayım. Bu konuda da bana Öner Ciravoğlu ve Hıfzı Topuz destek verdiler. Bu tarihi kitabın da ilgi çekeceğini düşünmekteyim.

Tebi ki yeni senoryolar yazıyorum ve yeni sinema filmleri çekeceğim.

  1. Türkiye’de çocuk edebiyatı son yıllarda gelişmeye başladı. Sizce daha iyi olması için neler yapılmalı?

Çocuk edebiyatı satış rakamlarına bakıldığında yetişkin edebiyatında çıkan kitapların çok çok önündeler. Kalite olarak çok kaliteli çocuk edebiyatı yayını yapan yayınevleri var. Bunun yanında ciroları çok yüksek fabrikasyon çalışan; çıkardığı kitapların metinleriyle, resimleriyle kaliteyi yakalayamayan yayınevleri de çok var. Çok kitap çıkarmaktan ziyade nitelikli kitapların çıkarılmasına çaba göstermeliyiz.

Çocuk kitaplarının tüm dünyada olduğu gibi ilk pazarı okullar. Okul yönetimlerinin yazar ve yayınevlerini okullardan uzaklaştırmak için çabalarını üzülerek görmekteyim.  Okul müdürleri bir etkinlik yapmaya korkuyor. Hakkında soruşturma açılacak diye korkuyor. Bunun temelinde öğretmenlerimizin de yeterince kitap okumamaları gelmekte. Kitabın içeriği ve yazar hakkında bilgileri yok. Bilgisi olmadığı konuyla ilgili etkinlik de yapmaya korkuyorlar.

Ülkemizde iyi çocuk kitapları çizebilen ressam, illüstratör az. Bu konuda üniversitelerin içinde çocuk kitapları resimleme için ayrı dersler yapılmalı. Bu derslere çocuk edebiyatı yazarları, editörler de dahil edilip çocuk kitaplarının nasıl çizilmesi gerektiği ressam adaylarına anlatılmalı.

Yapılacak çok şey var ama şu an aklıma bunlar geliyor. Bir de resimlemelerde çocukların da fikirleri alınmalı.

  1. Anne babalara çocuklarına kitap okutmaları için neler tavsiye edersiniz?

İmzaya gittiğim yerlerde ailelerin bana çok sık sorduğu sorulardan biri bu soru. Klasik bazı cevaplar var, bu cevaplara katılmıyor değilim. Mesela teşvik edin ama zorlamayın gibi klasik cevaplar var. Bu cevaplarda aslında akademik insanların söyledikleri son derece doğru tespitler. Buna rağmen ülkemizdeki eğitim sistemi içinde çocukları kitap okumaya teşvik etmenin çok güç olduğunu düşünüyorum.

Kaba bir tarif, kullanmaktan hiç haz almadığım “yarış atı gibi” sınavlara hazırlanan bir çocuğu kitap okumaya nasıl teşvik edebilirsiniz ki?  Bence aileler; gelecek için, okumayı seven, hayattan zevk alan çocuklar yetiştirmek istiyorlarsa eğitim konusunda daha az baskıcı olmalı, çocuğun kendi kararlarını almasına yardımcı olmalı, oyun için zaman ayırmalılar.

Bunları yaparsanız çocuğunuzun kitap okuması için yapmanız gereken tek şey, elinden tutup kitapçıları gezdirmektir. Kitapçıları, sahafları gezdirin. Bırakın kitap almayacaksa almasın, ama siz kitap önermeyin. Kendisi kitaplara dokunsun, tezgâhtarla sohbet etsin. İşte o çocuk, bir sonraki gezinizde kitap alacak ve okumaya başlayacaktır.

  1. Son olarak neler eklemek istersiniz?  

Kara Yele kitabım tiyatronun usta oyun yazarları Demet Çizmeci tarafından çocuk oyununa uyarlandı. Sahnelerde görmek isterim.

Bana çocuklar ve çocukları sevenlerle sayfalarınız aracılığıyla buluşma imkânı verdiğiniz için çok teşekkür ederim.

Çocukları çok seviyorum.

balilebetty

İNSANIN İNSANA ACIMADIĞI COĞRAFYA

Sokak Köpekleri Bal ile Bettyfilmini çektiğim süreden bu yana yoğun şekilde hayvan hakları ve hayvanların yaşadığı sorunlarla da yakından alakadar oluyoruz elbette. Buradan hemen öncesinde olmuyor muydunuz çıkarımı olması tabi ki. Oluyordu sadece benim değil filmin içinde yer alan arkadaşlarımın da oluyordu. Zaten bu sevgimiz olmasaydı bu film ortaya çıkmazdı. Film ile önümüzde bir avantaja dönen daha yararlı olabileceğimiz kapıların açılmasını umarak yazıya bu mısralarla başlamış bulunuyorum.

Bazen o kadar çaresizliğe düşüyor ki ruhumuz, hayvanlara yapılan eziyetleri seyrettikçe, o kadar içi parçalanıyor ki insanın. Fakat toplumumuzda o kadar ters giden bir şeyler var ki. Ne olduğunu anlamak güç sessiz, hissedilen ama çaresiz bir şey bu.

Toplum olarak her gün insanların yaşadığı olumsuz yaşam koşullarını izliyoruz, her gün insanların hikayeden ölümlerine şahitlik ediyoruz, her gün insanın insana yaptığı zulmü, şiddeti ve öldürmesini izliyoruz.

Toplum garip bir algısı olmuş bir ölüme ağlayan diğer ölüme ağlamadığı gibi birde zil takıp oynuyor, halbuki ölüm ölümdür. Bir çocuğun ölümü çocuk ise sadece ölümdür ve her insanın içten ağlaması gereken bir şeydir. Ama ne olmuş topluma bir kısım ağlarken bir kısmı oynuyor.

Acımazsızlık ve merhamet hiç bu kadar kendi içinde zıtlaşmamıştı. Zalimlik ile vicdan: şeytanlık ile melek olma arasında çizgi gibi olmalıydı halbuki. Bakış açınsa göre zalimliği hoş göremezsiniz, bakış açınıza göre vicdanı yok sayıp yapılanları hoş göremezsiniz.

“İnsanın insana acımadığı bir coğrafyadayız kaldı ki hayvanlara acısınlar…”

Kaldı ki toplumun içinde baskın olan, kuvvetli olanlar içlerinde biriken şiddetti çoğu zaman hayvanlardan, çocuklardan yada kadınlardan çıkarıyorken.

Yasalar daha etkin olsa, cezalar caydırıcı olsa diyenler var elbette. Hele de hayvanlara yapılan şiddetin para cezası dışında hiçbir yaptırımı olmadığını düşünürsek, çocuklara ve kadınlara yapılan şiddettin yasalarda ölüm olmadığında hiçte caydırıcı olmadığını her gün ana haberlerde yada gazetelerin üçüncü sayfalarında okuyoruz.

Çözüm; halk olarak sevgiyi öğrenmede…

Halk olarak, dini, ırkı, ülkesi ne olursa olsun öldürülen çocuklara, gençlere ortak olarak ağlayabilmek ve üzülebilmekle,

Bir kuru ekmeği, komşun ile, sokakta ki yurtsuz yersiz insanlarla, mültecisiyle, fakiri ile, camın önüne konan serçe ile, apartman kapısında ki kedi ile, çöplerin etrafında bir lokma peşinde olan sokak köpekleri ile paylaşmada,

Karda soğukta dışarıda kalan insanlara, yatacak yeri olmayan savaş mağduru, terör mağduru insanlara kapılarımızı açmakta, kediler için kedi evleri yapmakta, köpekler için dükkanlarımızı açmakta, gece yatmaları için dükkanın önüne karton serip, güneşten korunmaya yarayan o brandaları açıp üzerlerine karın düşmemesini sağlamakta,

Aslında çözüm kendimizde. Kendimiz çözmek ister isek o kadar çözümler üretiriz ki. Çözüm işte tamda burada sevgisizlikte.

Sevmeyi öğrenmemizde ÇÖZÜM….

 

Fedai Çakır

6 Ocak 2016, İstanbul

12528089_765473106890138_1520701414_n