Etiket arşivi: Kitap

İÇİMDE Kİ BU BOŞLUK

Eline almış bir taşı vurur da vurur kabine sanki, daralmıştır ruhu bir kere uzaklaşıp kaçmak ister herkesten, her ortamdan, yalnız yaşayan adam/kadın.

Eskisi gibi değildir hayat, artık daha çok ayrılmış adam/kadın vardır şehirlerde. Daha çok yalnız yaşamlar  ve yalnızlaşmış adam/kadın.

Bir istatistik de okumuştum boşanan bir çok  erkek bir yıla kalmadan yeni bir evliliğe adım attığını.

Bunun başlıca nedeni ise sanırım ev işlerin de beceriksiz olması ve kadınsız kalamamak olsa gerek. Yada yılların verdiği bağımlı olmanın neticesi olmalı.

Peki ama ya yalnızlık. İşte asıl mesela o. Hayatınızda ne kadar çok kadın olursa olsun evde günün belli saatini yalnız yaşıyor iseniz hayata bakış acınız biraz değişebiliyor.

Zaman zaman birisi olsa hayatınızda diyorsunuz, karşılıklı oturup sohbet etsek, birer kahve içsek yada  oturup kitap okusak ama onun evin için de varlığını hissetsem dediğiniz oluyor elbette.

Sonra diyorsunuz ki, içinizden gelen bir korku ile…  Özgürlüğüm…

İşte o özgürlüğe alışmış adam/kadın bir anda korku ile hayata tekrar uyanıyor ve başlıyor her ciddi ilişkiden kaçmaya. Hayatı; sadece gelip geçici, uzakta var ise güzel oluyor ilişkilere dönüyor.

Özgürlüğünüz mü yoksa yanınızda olduğunu hissettiğini biri mi?  Bu yalnızların sık sık düştüğü ruhsal durum.

Hastalık gibi hatta…

Bir böyle bir öyle, git gellerle geçen bir yaşam

Yalnızlığımı seviyorum, özgürlüğümü de. Peki nedir beni gene de huzursuz eden içimde ki bu boşluk.

Ve arada bana şu mısraları söyleten;

“Gel kaçalım buralardan, nereye mi?

sakin bir sahil de yaşayalım, arada da köye dağlara çıkalım

ver elini…”

 

Fedai Çakır

4 Ekim 2015, İstanbul

KIT KANAAT HAYAT

KİRAZ

Ne zaman param cebimde azalsa, kısaca zaruri ihtiyaçlarım dışında paramı harcamamam gerektiği zamanlar da manava girmemeliyim, bütün meyveleri canım çekiyor.

Alamıyorum.

Bir tatlıcıya yada pastahaneye de girmemeliyim, canım bütün tatlıları pastaları çekiyor.

Alamıyorum.

Ya sürekli içmeyen ben, o gece illa bira içesim gelir ki anlatılmaz bir istektir, görsen sanırsın sürekli içen alkoliğin teki. Halbu ki ayda yılda bir iki bira içen ben bira alamıyorum.

Sorarım kendime acaba böyle olan bir tek  ben miyim?

Yemeden yediren giymeden giydiren anneler, babalar gelir aklıma. Öyle fedakar bir anne ve babanın çocuğu olarak gelir aklıma ve dalarım uzaklarda bir yerlere.

Mustafa Balel’in “Kiraz Küpeler” isimli kitabı da gelir aklıma. Kitap’a adını veren hikayede “ Baba, anne çocuklarını hastaneden getirmektedir,  manavın önünden geçerken yeni çıkmış kirazları gören çocuk kiraz ister. Babanın parası yok kadar azdır ama çocuk ısrar edince dayanamaz manava bir avuç kiraz vermesini söyler.” Parası ancak o kadarına yetmektedir.

Kitapta ki hikayenin geçtiği tarihlerde marketler yoktur, yani istedin kadarını poşete koyup tarttıramaz insanlar. Manav babanın isteğini görmezden gelir, ilgilenmez bile, başka müşterileriyle ilgilenir ama babaya bir avuç kirazı tartıp vermez.

Yolda bulduğum karpuz kabuğunu kemirirken bulmuş bir gün beni babam, o gün bu gün işçi maaşıyla karpuzun çıktığı ilk gün bizim eve karpuz alınırdı babam tarafından. Bu hikayeden mi? Olsa gerek Balel’in bu öyküsü beni içten yaralamıştı.

Kıt kanaat yaşamların çocukları olarak dünyaya gelmiş, zaman zaman bolluğu da yakalasak kıt kanaat yaşamak içimize yer etmiş.

Yine öyle bir günlerden bir gün, cebim de bir avuç kiraz alacak kadar param, kıt kanaat geçinip gidiyoruz işte.

Hikaye de çocuğuna bir avuç kiraz almak isteyen namuslu bir emekçi babadır, kıt kanaat yaşamın da namuslu, alın teri ile yaşayan bir baba.

Kıt kanaat doğup, kıt kanaat büyüdük, kıt kanaat yaşayıp öleceğiz, alın teri, namusumuzla.

 

Fedai Çakır

22 Mayıs 2015, İstanbul