Etiket arşivi: Orman

NEREYE BAKSAM İÇİM ACIYOR

nereye baksam içim acıyr

Toplum olarak neredeyse çıldırma, delirme noktasındayız, suyun donma noktası 0 °c iken insanın delirme noktamız nedir acaba.

 

Ruhsal anlamda mutlu olan var mı?

 

Haberleri izlemek bile başlı başına delirmek için yeterli neden olabilir.  Gün geçmiyor ki kötü, olumsuz bir haber olmasın haber bültenlerinde.

 

Patlamalar, yangınlar, kavgalar, tekmelemeler, tecavüzler, kurşunlamalar, trafik kazaları ve binlerce masumun ölümü, yaralanması veya sakat kalması ile sonuçlanan olaylar.

 

Gel de delirme.

 

İnsanlara acımaktan hayvanlara acıyacak hal mi kaldı diyen bir çok insanın vicdanı ile yaşama tutunan sokak hayvanları…

 

Şiddet görüyorlar, yavru iken karda kışta ormanlara ıssız yerlere ölsün diye terk ediliyorlar.

 

Barınağı, veteriner hekimliği olmayan belediye araçlarına bindirilip bilinmeze götürülüyorlar, dağ başlarında aç susuz bir avuç yardım getiren insandan medet umuyorlar.

 

Şanslı olanlar ise kulaklarında küpelerle çöp konteynırlarının yanında yaşam mücadelesi veriyorken çoğu kez araç çarpması ile kısacık ömürlerini tamamlayamıyorlar.

 

Köy yada kırsal alanlarda yaşam mücadelesi verenler ise zehirli et parçası ile saatlerce süren çırpınma ile ölüyorlar yada deli bir muhtarın tabancasından mermi, aklı bozuk bir adamın av tüfeğinden çıkan saçma ile ölüyorlar.

 

Bazen de daha can bendende çıkmadan belediye’nin çöp kamyonuna atılıp canlı canlı presleniyorlar.

 

Yaşamayı başaranlar ise, vicdansız sahipleri var ise şiddet görüyorlar, araçların arkasına bağlanıp sürükleniyorlar, sahipsiz iseler bu kış gününde soğuktan ölmemek için yaşam mücadelesi veriyorlar.

 

Kışın köpekler 17 saat, kediler ise 6 saat aç kalırsa donarak ölürler.  Kışın hem barınmaya, hem mamaya, hem de suya ihtiyaç duyarlar.

 

Ölen masum insanlar ve çocuklar, yaşam hakkı elinden alınan sokak hayvanları.

 

Nereye baksam içim acıyor…

 

Fedai Çakır

14 Aralık 2016, İstanbul

HAYAT HAYAT NE ACIMASIZSIN SEN BE HAYAT

Onun hakkın da bir çok hikaye dinledim. Hatta bir tanesini yazdığım sinema filminin için de  kullandım.

Çok eskilerde olmasa bile bize göre çok eskilerde kalan bir tarihte köyümüz de bir Talip amca varmış. Bu Talip amca geceleri katırını mezarlığa salıyor orada otlamasını sağlıyormuş. Tabi ki bunu yaparken köylülerin rızasını almadan yaparmış. Bu durumdan rahatsız olan köylüler dedeme gelip bu işe çare bulmasını istemişler.

Yüksel abim en büyük amcamın oğludur ve ilk torun olması münasebetiyle bizlerle kuzen olmasına rağmen bize hep bir amca gibi gelmiştir. Kısaca dedemin en büyük torunu olur kendisi.  Dedem yanına çağırır ve Yüksel ağabeyime Talip’in yaptıklarını söyler ve gidip söyle yapamasın der. Dedem köyün önde gelenlerinden ve bir dönem muhtarlık da yapmış bir kişi olarak bu isteği Talip amcaya iletmede kendinde hak görüyor belli ki yada köylünün o zman baskısı ile bunu iletiyor.

Yüksel ağabeyim ise kendince bir çözüm üretiyor. Beyaz bir çarşaf alarak mezarlardan birinin içine yatıyor ve Talip amca katırını getirdiğinde ayağa kalkıyor. Olayı hayallerinizi de canlandırmanız için şöyle bir mizansen çizeyim size.  Olayın olduğu yer Karadeniz’in yüksek dağlık köylerinden biri, araç yolu yok, elektrik yok yarı ilkel yaşanan bir dönem ve ormanlık zifiri karanlık bir mezarlık.

Yüksel ağabeyimi mezarlıkta çarşafta gören Talip amca koşarak evinin yolunu tutar ve kapıya vurmaya başlar ‘Havva aç, Havva aç, hortlak hortlak’

Rivayete göre o günden sonra ise o günden sonra mezarlıkta bir daha katır otlatan olmamış.

Geyik Gölü  diye bir yer vardır. Benim yeni çıkacak masal kitaplarımın konusu da burada geçer. Burası dağlık olan köyün dibinde derenin kenarı ve içinde göl olan bir yerdir. İşte burada bizim fındık bahçelerimiz vardır. Burada o tarihte fındıklar katırlarla taşınır ve çok meşagatlı bir işlem olan bu iş günde üç dört kez yapılırdı. Yüksel abim bir gün kalk sen katırı yüklerken kaçır katırı. Katır akıllı hayvandır evini bulur basıp gidiyor boş olarak eve.

Yukarı da bahsettiğim dedem sert mizaçlı ve biraz da gaddar çocuklarına torunlarına karşı da acımasız bir yapıya sahip. Yüksel abim katırı kaçırmışlığın korkusu ile katırın iki çuval yükünü sırtlanır ve o kadar yokuşu saatlerce taşıdığı söylenir.

Bu hikayeleri çocukken kimden dinlediğimi hatırlamıyorum bile, doğruluğunu hiç sorgulamadım, Yüksel ağabeyimi de sormadım, sormayı da düşünmüyorum. Ben bu hikayelerimle böyle mutluyum çünkü.

Orman muhafaza memuru olarak ekmeli olan bu abim, önce bir felç oldu yürümekte zorlukla geçen yıllar sonrasın da kanser denen illet ile tanıştı.

Ailemde iki amcam kanser tedavisi görüyor ve Yüksel ağabeyimle üç kişi kanser illeti ile mücadele ediyor.

Çernobil’in etkisi olmadığını birisi bana inandırsın.

Hayat hayat ne acımazsın sen be hayat. Eritmişsin ağabeyimi be hayat.

 

Fedai Çakır

17 Temmuz 2015, Giresun