Kategori arşivi: İstanbul

GÜZEL ANLAM İFADE EDEN KELİMELER

Babıali (Cağaoğlu), Kapalı Çarşı esnafının için de çok ecnebi (1) vardır. Ermenisi, süryanisi, Yahudisi vs.  Bu esnaflar bir Türk’ün, Müslüman’ın dükkanına girdiğinde “Selamün Aleyküm” diye kapıdan girerdi. Cevap olarak da genelde oo merhaba …….. Efendi, hoş geldin diye karşılık alırdı.

Ecnebi vatandaşlarımız “Selamün Aleyküm” kullanmasının en temel nedeni saygı ve sevgi göstermesinden di. Esnaflar arsında gizli bir sevgi ve saygının temsiliydi.

“Selamün Aleyküm” Allah’ın selamı alamamak olmaz duyarlığıyla büyüyen nesiler olduk hep.

Böylesine güzel ilkelerle büyüyen bu nesil’in geldiği son nokta

“Selamün Aleyküm” dışında selamlama kabul etmeyen bir kesim oluştu. Yok ben karşılaşmadım demeyin sadece dikkat etmemişsinizdir.

Merhaba, naber nasılsınız, ne var ne yok, nasılsınız gibi kelimeleri kabul etmeyen bir kesimden bahsediyorum. İlla “Selamün Aleyküm” demeniz gerekiyor yada onu diyene kadar size dikte eden bir anlayışla karşı karşıya kalıyorsunuz. Bazıları da hiç duymazdan geliyor siz “Selamün Aleyküm” diyene kadar size cevap bile vermiyor.

Telefonda Alo yok, “Selamün Aleyküm” var. Ve sizinde öyle çıkmanızı bekleyen bir kesim. Peki bunun din ile alakası var mı? Elbette yok.

Komünizm en yaygın olduğu dönemlerde çok güzel bir kelime olan “Yoldaş” kelimesi birilerinin siyasallaştırması yüzünden kullanamaz olan bir kesim olmadı mı? Çünkü bu kelimeyi kullandığın da komünist yaftasını yiyor toplumda renk belli ediyordu.

Allahın selamını temsil eden “Selamün Aleyküm” siyasallaştırıp belli bir partinin kelimesi gibi telefuz eden ve ben bu partidenim dercesine sizlerin gözüne sokmaya çalışanlara duyurulur. Allah’ın selamını kirletmeyin. İslam dininin hoşgörü dini olduğunu hep söylüyoruz selamları almamazlık, duymazlıktan gelmek de neyin nesi. Ayrıca bu toplumda sadece Müslümanlar yaşamıyor değil mi?

Bana katılır yada katılmazsınız ama benim gördüğüm “Selamün Aleyküm” ile “Allah’a emanet ol” mısrası oldukça belli bir siyasi görüşe mal edilmeye başlanmış. Selamlamayı ve bu güzel mısrayı lütfen siyasete yem etmeyin.

Bırakın hepimiz ortak kullanalım.

 

Fedai Çakır

9 Mart 2015, İstanbul

HALİÇ (ALTIN BOYNUZ)

Hakkını haklıya vermek bizlere aile içinde öğretilen bir ahlaki görevdir.

Rahmetli Özal’ın “… benim memurum işini bilir” kelimeleriyle ülkenin ahlak anlayışı hızla değişmeye başladığını üzülerek gözlemledim.

Rüşvet, yolsuzluk, adam kayırma o günden bu yana Türk milletinin ahlaksızlık manasından çıkarılıp işini bilir oldu ve normalleştirildi.

Adaletin yerini bulmaması Cumhuriyetin kurulduğundan bu yana devam etmektedir. Maalesef insanlarımız kanunlara, devlete, savcısına, hakimine, avukatına tam olarak güvenip adalet bu ülkede vardır diyemedi/diyemiyor da.

Aslında Hakkını haklıya vermek adalet duygusu ile insanın vicdani bir yanı olması gerekmektedir.

O kadar çok hakkını haklıya verilmediğine şahit oluyoruz ki ben bu yazımda sadece birini anlatacağım.

Ben Orta okul ve Lise yıllarımı Haliç sahilinde olan Eyüp Lisesin de geçirdim. Eyüp Lisesinden mezun olmak benim gibi Eyüplü olanlar için bir onur duyulan hadisedir.

Her ne kadar onur duysak da bizim okuduğumuz dönemlerde Haliç balçıklarla dolmuş ve ağır bir pis koku yayıyordu. Okulda okuyan biz öğrenciler için bunun nasıl bir duygu olabileceğini varın siz karar verin.

Aradan geçen yıllarla 12 Eylül Olmuş ve tek parti olarak Ana Vatan Partisi lideri Turgut Özal başbakan olmuş, İstanbul Belediye başkanı olarak da 1984 yılın da Bedrettin Dalan seçilmiş di.

1984 yılın da Haliç karşılıklı iki sahili de Türkiye’nin sanayisini taşımaktaydı. Sahile sıfır olan bu fabrikalar tüm atıklarını Haliç’e boşaltmak da, ayrıca koca İstanbul’un lağım suları da buraya akmaktaydı. Anlayacağınız iki uçu boklu değnek durumundaydı.

Bedrettin Dalan ve ekibi tabi ki Başbakan Özal’ın da destekleri ile Haliç’in iki yanı askeri Taşkızak Tersane ve Haliç Tersanesinin arazileri hariç tamamen istimlak edilip yıkıldı. O günkü ülkenin mali kaynakları, inşaat sektörünün de geldiği noktayı düşünürseniz bu olay çok zor ve başarılması zor gibiydi. Birde bunlara fabrika sahiplerinin siyasi baskılarını da unutmamak gerek.

Gözlerimle şahit olduğum bu olay gerçekten İstanbul için yapılan en büyük hizmetti. Tabi bu yıkımları yaparken başka bir sorunu da aşmak zorundaydılar. Lağım suyunun arıtılması ve İstanbul’un olmayan alt yapısının yapılaması da gerekmekteydi.

İstanbul belediyesi bir taraftan İstanbul da alt yapı seferberliğine başlamış bir taraftan da haliç kenarında ki tüm binaları yıkmaya başlamıştı. Kısa sürede Lağım sularının bir çoğu arıtma tesislerine bağlandı ve temizlenip Marmara denizin ortasına basılmaya başlandı. Ancak hala yetersizdi.

Büyük bir iş başarılmış ve Haliç’in iki yanı yeşil alanlara kavuşturtmuştur. 1986 Yılında Özal ile çatışmaya girmesiyle Belediye başkanlığı koltuğunu bırakmak zorunda kalan Dalan’ın Perşembe Pazarını kaldırmaya yetmemiş burası o şekilde kalmıştır. Halbuki burayı kaldırmak için Okmeydanın da Perpa iş merkezini kurdurtmuştu.

Nurettin Sözen’in döneminde haliç sahilindeki ve denizde ki çalışmalar yavaşlamış bu dönem İstanbul’da susuzluk, İSKİ skandalı ve sokaklarda çöplerin toplanamaması olarak hafızlara yer etmiştir.

27 Mart 1994 seçimlerinde Recep Tayip Erdoğan belediye başkanı seçilmiş ve Belediyecilik de yeni bir anlayış ve örgütlenmeyle çalışmaya başlamıştır. Bu dönemde arıtma testileri artırıldı ve en önemlisi Haliç Zemininde bulunan balçık eskiden Taşocağı olan Alibeyköy yolunda ki alana borularla basıldı. Bu gerçekten taktir edilecek bir hizmetti bu saya de zemin de balçık hemen hemen kalmadı diyebiliriz.

Devlette devamlılık esasına göre bundan sonra gelen belediyelerde bir takım çalışmalar da bulundu. Karadeniz’den suların basılması da bunlara birer örnektir.

Bu yazıyı Eyüp Belediyesi’nin “Tarihten günümüze “Bir Masal Denizi Haliç” belgeseli…” izledikten sonra yazmaya karar verdim. Belgeseli izlediğinizde yaratılan algı Haliç’in temizlenmesi Recep Tayip Erdoğan tarafından yapıldığı ağlısı yaratılmıştır. Halbuki devlette devamlılık la yapılan hizmetler elbette vardır fakat bu projenin asıl Kahramanı Bedrettin Dalan’dır. Hakkı hakkı olana vermek gerektiğini düşünmekteyim.

Bunun yanı sıra AKP idaresinde Haliç’de sahil kenarın da yapılaşmalar yapılmış ve tam tersine gördüğümüz yeşil alanlar birer birer yok edilmektedir.

Bu gün yeşil alan olması beklenirken ABD’li bir firmaya AVM, eğlence merkezi olarak yapılan Vailand’ın bulunduğu alan Haliç’in balçıkları ile doldurulmuştur. Burasının büyük bir Bölge parkı olması ne büyük kazanç olurdu.

Feshane’de etkinlikler yapılsın diye etrafında ağaçlar ve çimlerle dolu alan otopark haline çevrilmiş ve İspark verilmiştir. Tüm Eyüplüler bilir ki burası Eyüp iskelesine kadar yeşil alan olarak kullanılıyordu.

Haliç Sosyal Tesisleri diye sahile bir bina yapılıp yeme içme yeri haline getirilmiştir. Yine Eyüp Hastanesinin oraya varlığı çok eskilerde varmış diye bir konak diktiler. Bu iki bina insanlarının sahil ile olan yürüyüş alanlarını da kapattı haliyle. Hele sütlüce tarafı Dalan zamanın da da tam el atılmamış dı o alan tamamen sahil neredeyse kafeler, vs şekilde sahil işgal edilmiş durumda.

Yazıyı bitirmeden bir not düşmek isterim. Bedrettin Dalan’ı belediye başkanlığından tanımış ve kişisel olarak sevmediğim bir yapısı vardır lakin hakkı haklısına vermek için bu yazıyı yazma ihtiyacı duydum. Ayrıca bu yazdıklarımın canlı şahitlerinden biri de hem mahalle arkadaşım, hem de Eyüp Lisesinden arkadaşım olan Eyüp Belediye Başkanı Remzi Aydındır. Umarım bu yazı sayın başkan’ın hafızasını tazeler. Belgeseli izlemek isteyen için link aşağıdadır.

Fedai Çakır
19 Aralık 2014, İstanbul