Etiket arşivi: fedai çakır

KARADENİZ’DE GÜZEL ŞEYLER OLUYOR

16-26 Ağustos 2017 tarihleri arasında “Gençlik ve Spor” temasıyla bu yıl ilki düzenlenecek olan Trabzon Uluslararası Film Festivali (TUFFEST) gün sayıyor.

TUFFEST_Logo_15x8

İstanbul Trabzon Federasyonu (İTF) Başkanı Dursun Çağlayan ve Anadolu Eğitim Kültür ve İrfan Derneği (ANADER) Başkanı Asım Aykan‘ın cesaret edilemeyene cesaret edip sanat adına öncelikle Karadeniz’i bir Uluslararası Film festivaline kavuşturdukları için içten tebrik ediyorum.  sanat adına kendim adıma çok mutluyum.

 

Mavi Karadeniz’in Nadide İllerinden Samsun’un Şirin ilçesi Bafra’da 20-23 Temmuz 2017 tarihleri arasında kamp konaklamalı olarak düzenlenecek olan, “Uluslararası Kapıkaya Outdoor Extreme Festivali” de Karadeniz’de kendi alanında bir ilk olacak. Bafra Belediye Başkanı Zihni Şahin ve Bafra Hava Sporları ve Gençlik Kulübü Başkanı Burhan Apayadın‘ın özverili çalışmaları, ileri ön görüleri ile gerçekleşecek.

KAPIKAYA-max-px-

Karadeniz adına sevindirici olan bu iki festivalin Ülkemizin tanıtımı, şehirlerimizin, bölgemizin tanıtımını Uluslararası alanda başarı ile duyuracaktır.

 

Böylesine önemli Her iki festivalde beni Festival sözcüsü, Basın sözcüsü gibi önemli temsil noktasına getiren sevgili başkanlara şahsım adına teşekkür ederken, bu zorlu görevde beni yalnız bırakmayan başta Adil Elmas ve takım arkadaşlarıma da çok teşekkür ederim.

 

Festival sözcüsü, Basın sözcüsü olarak sevgili Ülkemizde yaşayan dostları 20-23 Temmuz 2017 tarihlerinde Samsun’un Bafra ilçesine, 16-26 Ağustos 2017 tarihleri arasında ise Trabzon’a bekliyorum/bekliyoruz. Sizleri aramızda görmek bizleri onurlandıracaktır.

 

Görüşmek üzere, Hoşça kalın.

 

Fedai Çakır

19 Haziran 2017, İstanbul

 

Not: geniş bilgi: Trabzon Uluslararası Film Festivali (TUFFEST) için www.tuffest.org, “Uluslararası Kapıkaya Outdoor Extreme Festivali” KapıkayaFest için www.kapikayafest.com ziyaret ediniz.

 

HOŞGÖRÜ OLMALI ELBETTE

CHP’li Başkan paylaştı… ‘Makiniste teşekkürler’

 

Bu haber başlığını okuduğumda farklı şeylerden dolayı başkanın teşekkür ettiğini düşündüm işin aslı tamı tamına şöyleymiş;

 

“İzmir’in Karşıyaka ilçesinde yol kenarına park eden minibüs sürücüsü, tramvay hattının kenarında namaz kılmaya başladı. Bu sırada sefer yapan tramvay hat üzerinde durdu ve makinist namazın tamamlanmasını bekledi. Görüntüler sosyal medyada hızla yayılırken, Karşıyaka Belediye Başkanı CHP’li Hüseyin Mutlu Akpınar da Twitter hesabından, “Makiniste teşekkürler” mesajını paylaştı.”

 

Ve başkan sosyal medya hesabından, “Her fırsatta dini siyasete alet edenlerin, İzmir ve Karşıyaka’nın hoşgörüsünden öğreneceği çok şey var. Makiniste teşekkürler..” mesajını yayınladı.

 

İzmirlilerin hoş görüsünden, İzmirlilerin insani yanlarından, din konusunda da laik düşünceye sahip olduklarından hiç kimsenin şüphesi yok olamazda.

 

Lakin;

 

Namaz vakitli kılınırsa doğru olacağı aşikardır, hoş görü dini olan Müslümanlık da  bir çok konuda yumuşak kurallara sahip olduğunu az çok din bilgisi olan herkes bilir. İşinden dolayı Namaz vaktini kaçırmak hiç de öyle katı kurallara sahip dini vecibe değildir.

 

Ben videoyu izledim gördüklerimi  aynen şu şekilde;

 

Kırmızı bir minibüs yolun sol şeridinde dörtlülerini yakmış ve bir adam tamda tramvay yolunun kenarında (tramvay geçmeye kalka adama yandan çarpabilir gibi)  namaz kılıyor.

 

Be adam bu kadar hoş görüşü bir dinin mensubu olarak, trafiği ve o trafikte yol alan insanların hayatını sol şeritte durarak tehlikeye atarsın (Birileri videodan yola çıkarak trafik çok az orada diyebilir ama bu gün onu yapan başka zamanda her yerde aynı şeyi yapabilir),  Tramvay yolunun kenarında bir şoför olarak en iyi senin bilmen gerekmez mi ki namaz kılacak başka yer yokmuş gibi orada kılarsın.

 

Bir insanın bunları yapabilmesi için ruhsal durumunun çok da iyi olmaması gerekiyor. Ruhsal durumu iyi olan bir insan her şeyden önce kendi hayatını ve başkasının hayatını tehlikeye atacak şekilde davranmaz. İlla ki bir yada bir kaç km sonra aracını güvenle park edebileceği ve  namazını kılabileceği bir yeşil alan bulabilir. Kaldı ki ülkemizde her yerde cami bulmak mümkün kavur ellerde değilsin ya.

 

CHP  ve CHP’de görev alan bazı vatandaşlarımız buna başkan da dahil Din konunda nasıl davranmaları gerektiğini hala bilemiyorlar maalesef. Bu olay hiçte hoş görü ile bakılacak bir olay değil, bu olay yolcu taşıyan o minibüs şoförünün taşıdığı yolcuların akıbeti içinde olsa psikoteknik testlerden geçirilip ehliyetinin devamına karar verilip verilmeyeceği bakılmalı.

 

Makinist; insan canına verdiği önemden ve görevi icabı beklemek zorundadır zaten.

 

Din ve İnanan insanlara karşı hoşgörü ve anlayışı elbette elden bırakmayacağız. Namaz kılan, oruç tutan ve inancından dolayı hiç kimseye saygısızlık elbette yapılamaz yapamazsınızda. Müslüman yada başka dine mensup olması da bunu değiştirmez.

 

Ama kendi hayatını ve başka insanların hayatını da tehlikeye atan, kaldı ki namaz vaktini kaçırınca telafi namazı ile vazifesini yerine getirebilecekken bunu yapana sırf namaz kılıyor diye de olayı başka yerlere çekmenin manası yoktur.

 

Sayın başkan da dini siyasete alet etmiştir hem de yanlış şekilde.

Namaz  kılan şoförün namazını da “Allah kabul etsin”

 

 

 

Fedai Çakır

1 Haziran 201, İstanbul

 

KORKMAYIN

Bir arkadaşım sosyal medya’da şu satırları paylaşmış; “Sokak hayvanlarını korumak için caba göstermeyin. İnsanı insanın zûlmünden koruyamadıktan sonra hepsi boş!..”

 

Belli ki arkadaşım da insanın insana reva gördüğü zulümden gına gelmiş.

 

Ülke’de yaşayan akıl baliğ olmuş her insanın psikolojisi bozulmuş durumda. Komşu ülkelerden fışkıran şiddet ülkemizde bitmek bilmeyen şiddet ile birleşince daha da artar oldu.

 

Kadın cinayetleri, çocuklara uygulanan şiddet, tecavüzler, uyduruk bahanelerle çatışan, birbirini vuran insanlar, trafikte sen bana yol vermedin kavgası sonu kötü olan durumlar, adalet sisteminin  yerle bir olduğu geçmişten günümüze adalet mağduru milyonlar ve önümüz ramazan sokakta niye sigara içtin, bir şey yedin diye dayak atılan kadınlar/erkeler.

 

Bir şekilde şiddetten nasibini alan insanlarız kısaca. Yada bir şekilde de adaletten mağdur olmuş adaletsizlikle karşı karşıya kalmış insanlarız.

 

Geçmişte de var idi günümüzde de var; anlayışsızlık, hoşgörüsüzlük, adaletsizlik. Ama hiç bu kadar korku ile yaşadığımızı bu topraklarda hatırlamıyorum, hiç bu kadar toplum olarak çaresiz ve kötü hissettiğimizi hatırlamıyorum.

 

“Gelen gideni aratır” ata sözü hiç bu kadar gerçek olmamıştı bu topraklarda…

 

Bir canlıyı sevmek ile başlar…. Hayatı; barış  ve huzur içinde yaşamanın yolu.

 

Mutfakta kendine yol bulup kırıntıları taşıyan karıncaları sevmekle, camın pervazına yuva yapmış bir çift kumru için pervazı kapatmayıp, cama yaklaşamayıp kumruların yavrularını büyütmesini beklemekle başlar sevgi, balkona koyduğunuz çiceklere her gün izleyip solmamsın diye bebek gibi bakmaktır sevgi.

 

Mahalleye girdiğinizde kuyruğunu sallayarak size koşan, başını eğerek size tam teslimiyet gösteren sokak köpeğini sevmektir, Bir kedinin sırnaşıp size kendisini sevdirmesidir yaşam/mutluluk.

 

 

Korkmayın; trafikte yüzünüze bağıran kendini kaybetmiş  görgüsüzden, korkmayın sokak hayvanlarına bir kap su mama verdiniz diye sizi tehdit eden sevgi yoksunu insanlardan, korkmayın sizi hapis edecekler diye düşünmekten, korkmayın kalabalıkta canlı canlı kendini birileri patlatacak diye. YAŞAYIN

 

Doğrudur bu coğrafya’da İnsanın insana acımadığı. Lakin bu coğrafya’da ada yaşamaktan korkmayın.

 

KORKMAYIN sevgi kazanacaktır.

 

 

Fedai Çakır

24 Mayıs 2017, İstanbul

BENİM ANNEM YOK… BENİM ANNEM YOK…

anneler günü

Ölüm yakaladığında sevdiklerinizi, geri dönüşü olmayan bir yalnızlık başlar ölen kişi ile sizin aranızda kalan hatıralarla, sonra yıllar geçtikçe başlayan özlemle dolar zaman zaman gözleriniz.

 

Hiç ummadık olmadık yerde sizi yakalar anılar ve sevdiklerinizi kaybetmenin zorluğu.

 

Bir kaç parça kıyafet almış mağazanın kasasında önümdeki kişinin işini bitirmesini beklerken sessizce kendi iç dünyama dönmüştüm. Önümde ki işleri toplantılarımı, neleri konuşup konuşmama gerektiğini zihnimde canlanırken kasiyer kız aldıklarımın üzerinde bulunan alarmları söküyor sonra barkot okuyucusundan geçirip özenle katlayarak poşete yerleştiriyordu.

 

Bir iki bu işlemleri yaparken son parça kalan kemeri özenle doladı ve poşete yerleştirdi. Birden arkasına döndü bir kutuyu kaparak pat önüme koydu.

 

Annenize anneler günü hediyemiz dedi.

 

Kasiyer kız bir şey dememi beklercesine bana baktı,

 

Dondum kaldım, boğazıma bir yumru oturdu. Kıza bakıyor ama konuşamıyordum…

 

İçimden ama benim annem yok… Annem öldü benim… demek ve ağlamak geçiyordu…

 

 

Tuhaf bir durumdaydım… Çaresizce kıza baka kalmıştım…

 

Kredi kartımı çıkardım ödemeyi yapıp  poşeti alıp çıktım…

 

Kapıdan çıkarken içimde ses hala;

 

“benim annem yok… Benim annem yok..” diyordu…

 

Fedai Çakır

13 Mayıs 2014, İstanbul

 

 

SANAT ADINA YOLA ÇIKANIN YOLU AÇIK OLSUN

STK yani Sivil Toplum Kuruluşlarının geçen seçimlerde gördük ki, siyasilerin etkisi altında yada siyasilere yalakalık yapmakla meşguller.

 

Dernek binalarına siyasi pankartlar asanları mı ararsın yoksa sanki siyasi bir partinin bir şubesi gibi çalışan STK merkezleri ve bunların organize ettiği etkinlikler mi ararsın. Hepsini çok şükür referandum seçimlerinde gördük. Vıcık vıcık yalakalık akan STK’lar sözde kendilerini bir şehrin, ilçenin, köyün temsilcileri ilan edip o şehrin adına açıklamalar yaparlarken de gördük.

 

Milyonlarca dernek, federasyon, vakıf var ülkemizde ve milyonlarca da başkan. Anlayacağın elini sallasan bir başkan, bir STK var memlekette.

 

Vıcık vıcık yalaka haddizce haddini bilmeden bir şehrin tümü adına açıklama yapan, yada bir tolumun adına açıklama yapan hadsiz başkanlar var iken parmakla sayılacak kadar da olsa gerçekten temsil etmeye çalıştığı topluma layık olmaya her görüşten insana ve kuruma eşit mesafede durmaya çalışan STK ve başkanları da var elbette.

 

Güzel olan yazmak da yalakalık ve cıvıklık olarak görülmesin. Benimde gözlemlediğim iki STK ve başkanları var bu aralar.

 

İstanbul Mecidiyeköy’de bulunan İstanbul Trabzon Federasyonu ve başkanı Dursun Çağlayan, Trabzon’da erkesi bulunan Anadolu Eğitim Kültür ve Eğitim derneği (ANADER) ve başkanı Asım Aykan.

 

Bu iki kurum ile başkanları ve yöneticileri bu aralara sinema ve sanat adına güzel şeyler yapmaya çalışıyorlar. Önünüzdeki günlerde sizlere bu köşeden detaylarını anlatacağım.

 

Sinema, edebiyat ve sanat adına güzel şeyler yapmaya çalışan güzel insanlara selam olsun…

 

Hep yanınızdayım.

 

 

Fedai Çakır

27 Nisan 2017, İstanbul

Sağım Solum: KANSER

Memleketim Giresun‘da “Cumhurbaşkanı Erdoğan Tüm Kanser İlaçları Ücretsiz Olacak” demiş. Çernobil’den sonra radyasyonlu çayları için, fındıkları yiyin diyen devleti yönetenlerden sonra, kanser vakasının patladığı Karadeniz’de güzel vaat olmuş.

Daha yeni amca oğlunu kansere verdim. İki amcam da  kanserle mücadele ederken, en genç amca oğluna da kanser teşhisi kondu. Her şeye tamamda o tedavi amacıyla verilen radyasyonla sevdiklerinin renginin, tipinin değiştiğini görmek hiçte alışılacak durum değil.

Türkiye genelin de kanser vakalarının arttığını etrafını gözleyen her insan az çok farkındadır. Eğer Karadeniz insanı iseniz etrafınızda kanserden kayıplar vermeye alışıyorsunuz. Her ne kadar devlet kurumları inkar etse de Çernobil faciasının Karadeniz halkının üzerinde etkisi çok olmuştur.

Doğasının sert iklim şartlarından olsa gerek, insanı da dağları gibi dik durur. Yol yapılacaksa kendi imkanı ile yapar, evine suyu kilometrelerce hark kazar boru döşer evine ulaştırır.

Havası ve suyu ile harika bir diyar olan Karadeniz insanının Tanrı’dan başka hiç kimseden beklentisi olmadan yaşamla mücadelesi devam etmektedir.

Çernobil kazası, 26 Nisan 1986 tarihinde Ukrayna Pripyat şehrinde meydana geldi. Bu tarihten önce Kanser vakalarının bütün bakım masrafları devlet tarafından karşılanıyordu. Haliyle Türkiye’de bu kadar çok da kanser vakası yoktu.

Karadeniz’de nereye baksam sağım solum KANSER.

Fedai Çakır

17 Nisan 2017, İstanbul

Güçlü bir Türkiye için “EVET” ?

içerik

Güçlü bir Türkiye için “EVET” Sloganı her okuduğum da bir tebessüm alıyor yüzümü. AK Parti tek parti olarak seçildiği günden bu yana “Güçlü Türkiye” var mıdır bilemem ama “Güçlü bir İktidar” olduğu kesin.

 

AK Parti iktidar olmadan önce Denizin altından geçen Tünelimiz yoktu, 3. Köprümüz, Körfez geçişi köprümüz de yoktu, Otobanlarımız vardı ama bu kadar yoktu, Blok blok kocaman gökdelenlerimizde vardı ama bu kadar çok değildi, İstanbul’a Avrupa’nın, hatta Dünya’nın bizi kıskandıracak havaalanı inşaatını da başlamamıştık, Kanal İstanbul projesini düşünmek bile mümkün değildi. Konya, Ankara, İstanbul arasın da hızlı trende yoktu.

 

Baş örtülü kızlarımız rahat üniversitelerde kendine yer bulamıyordu, imam hatip okulları bu kadar çok değildi, Bu kadar çok üniversitemizde yoktu. Hastanelerimiz yetersizdi, artık her şehre neredeyse her ilçeye bir hastane yapıldı. Belediye otobüsleri pırıl pırıl, çöpler muntazaman toplanıyor, isteyen belediyelerin imkanı ile Konya’ya, Çanakkale’ye gezilere gidebiliyor, Ramazan aylarında sokalar da yemekler veriliyor.

 

EVET yukarı’da yazdıklarımın da tartışılacak yanları var elbette. Ama diyelim ki kusursuzca bunlar oldu ve vatandaşın hizmetine sunuldu. “ALLAH RAZI OLSUN, YAPANLARDAN DA VESİLE OLANLARDAN DA.

 

Peki Güçlü iktidar’dan önce nelerimiz vardı.

 

Komşularla neredeyse sıfır sorunumuz vardı. Barış içinde yaşıyorduk. Siyasi tartışmalarla ayrışmış Türkiye değil birlik ve beraberlik içinde olan vatandaşlar vardı. PKK terörü neredeyse sıfır düşmüş şehit haberi gelmiyor idi. Sokaklarımızda bombalar bu kadar sık patlamıyor idi. Bankaların çoğu yerli sermayenin elindeydi, dolar 1,576 çıvarındaydı. İletişim yerli idi, Türk Telekom, Telsim (Vodofon), Turkcell yerli sermayedeydi. Bir çok sanayi kuruluşu yerli sermaye ile çalışmaktaydı. Fabrikalar el değiştirmemişti. Özelleştirme adına ülkenin varlıkları satılmamıştı. Araştırın resmi devlet kurumlarının verilerine bakın. Resmi devlet istatistiklerini inceleyin.

 

Üniversiteler daha azdı, ama sorular çalınmıyor adaletli çalışan kazandığı yere yerleşiyordu, üniversiteden mezun olmak bir ayrıcalıktı mezun işsiz oranı çok daha az idi. ilköğretim ve lise Eğitimi hiç bir zaman kaliteyi tam yakalamamış olsa da, şu an olan okullar kadar bina anlamında modern okullar olmasa da eğitim kalitesi daha yükse idi. Kaç öğrencinin sınavlarda sıfır çektiğine, kaç öğrencinin gelişmenin temeli olan matematik, fizik sorularında çuvalladığına bakın.

 

Güçlü Türkiye mi bilinmez ama Güçlü Ordumuz var diye övünür idik, adalete güvenimizi her daim eksik idi ama artık adalete hiç güvenimiz yok, siyasilerin yalanlarına “Dün dündür, bu gün bu gündür” sözü ile alışmıştık, artık siyasilerde hiç doğru söylemez olmuş.

 

Parti gözetmeksizin bakın siyaset yapanların nasıl da gözlerimizin içine baka baka yalanlarla bizleri kandırmaya çalıştığına bakın. Bizim ülkemizden daha çok kirli siyasetin olduğu kaç ülke var bir inceleyin. Zenginliğin halk içinde değil siyasi zümreler çevresinde arttığını görün ve halkın günden güne alım gücünün azaldığını görmek için borçsuz alım yapma gücünüze bakın.

 

Adama kayırma, torpil, rüşvet, avanta her daim oldu bu topraklarda, geldiğimiz nokta bunları söylemeye bile korkar olduğumuz bir nokta olmuş. Kendinize sorun korkmadan gelecek kaygısı duymadan yaşıyor musunuz.

 

Benden değilsen telef olursun mantığı ile konuşmak da yazmak da, sokakta olaşmakta tehlike içerir olmuş. İşten kovulma, iş yapamama, hoş görüsüzlük ve saygısızlık da prim yapar olmuş. Yok böyle bir şey diyorsanız kendinize öz eleştiride bulunun.

 

Yalakalık ve ispiyonculuk ise almış başını gidiyor.

 

FETÖ‘yü ülkenin başına getirenler ise hiç sorumlukları yokmuş gibi gerim gerim gerilerek ortalıktalar. Sadece bir cemaate karşı olmayı marifet bilenler hala diğer cemaatlere çanak tutuyorlar.

 

Huzur, komşusuzluk, sevgisizlik, ekonomik yıkım, terör, kapitülasyon, sanayileşmenin olmayışı, işsizlik, kalitesiz eğitim, eğitimsizlik, adaletsizlik, güvensizlik, gelecek korkusu, bölünme ve iç savaş tehlikesi bunların üstüne birde ileride kötü sonuçlar doğuracağı kesin olan dış borçlanma. İşte bunlar Güçlü iktidarlarda olmaması gereken konular idi.

 

Şimdi bir düşün. Bunca yıl “Güçlü iktidar” var iken “Güçlü Türkiye” var olmamışsa, bundan sonra ne değişecek.

 

Var oluşunu sürdürme mücadelesin de olan bir Türkiye var iken, iç ve dış mihrakların faaliyette olduğu ülkedir Türkiye.

 

Bir tane örnek gösterin sanayi adına açılmış fabrika var mı?, bir tane örnek gösterin yabancı sermayenin bankacılık yada karlı gıda, vb. hazır kurulmuş köklü kuruluşları krizi bahane ederek değerinin altında satın almalar dışında bir yatırım yapmış mı?, İş, istihdam yaratacak devletin memur işçi alımı, hizmet tüketime yönelik olmayan bir sektör oluşmuş mu?, Tarım, hayvancılık bunca devlet teşvikine rağmen ilerleme kaydediyor mu?, Türkiye’nin ekilmeyen toprak yüz ölçümüne, hayvan güdülmeyen meralarının yüz ölçümüne bakın. Bakın da durumu anlayın, kavrayın.

 

Son söz:

 

“Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!” Mustafa Kemal Atatürk – 20 Ekim 1927

 

 

Fedai Çakır

12 Nisan 2017, İstanbul

ALDATMA

Aldatma ileri toplumlarda daha çok olduğu varsayılsa da geçmişten bu yana insan yaşamının bir parçası.

s-e70f00915d7a4f7163e2bafae13aec06939685c4

Sparta Kralı Menelaus (Menelaos)’un karısı Helen eşini aldatır ve Truva’lı Paris ile kaçar.

Bu aldatmanın sonucu olarak Yunanların (Akaların) Anadolu’daki Truva kentine saldırmasını konu alan savaş başlar. Savaş, Yunan mitolojisi ve edebiyatında çok önemli bir yere sahiptir ve detayları Anadolu’lu ozan Homeros‘un İlyada ve Odysseia adlı destanlarında anlatılmaktadır.

Orlando Bloom’un aşık Paris’i canlandırdığı, Güzelliği ile dillere destan Diane Kruger’in aldatan kadını Helen’i canlandırdığı ve bu ikiliyi korumaya çalışan Truva’nın kahraman savaşçısı Eric Bana’un canlandırdığı Hektor’un, yarı tanrı savaşçı rolünde  Brad Pitt’in Aşil’in canlandırdığı TROYA filminde Aşil’in Hektor’u öldürmesinde gözyaşlarını tutamayıp ağlayanlardanız.

Aşil’in acımazsızca Hektor’u öldürmesini izleyen seyirciler; Paris ve Helen’in  mutluluk ve aşkları için kaçmalarını hoş görü ile izler. İzleyicilerin onların yanında olur ve Aşk adına aldatan kadın Halen ve onu baştan çıkaran Paris’in yanında yer alırız.

Halbuki toplumda gerçek yaşaman da hiçte öyle olmaz. Aldatılan koça yada kadın her daim haklıdır ve aldatanlar her daim suçludur.

Aşk Helen ve Paris’in aşkından da olduğu gibi aldatmayı meşru kılabilir mi?

Usta Tarihçi yazar Hıfzı Topuz’un “Sultan Abdülmecid” kitabında; koskoca cihan padişahının aşık olduğu kadın tarafından defalarca aldatılmasına rağmen, koskoca cihan padişahının eşinin boynunu almak yerine Yıldız Sarayına sürgün etmesi ve ondan kopamayıp ara ara kaçarak gizlice yanına gitmektedir.

Romanı okuyanlar Aldatan kadına kızarlar mı bilinmez. Lakin Sultan Abdülmecid’e padişah gözü ile değil çaresiz savunmasız  aşk için her şeyi sineye çeken bir erkek olarak bakarlar ve aldatılan erkeğin yanında durular.

Her iki örnekte göstermektedir toplum ve insan doğası aldatma gibi çirkin, aldatılana son derece acılar yaşatan bir olayda da iki yüzlü davranabilmektedir. Sonuç ne olursa olsun Aşk’ın saffında yer almaktadırlar.

Özlem Tekin’ın  şarkısı ile sizi baş başa bırakıyorum.

“Aşk her şeyi af eder mi?”

 

Fedai Çakır

24 Mart 2017, İstanbul

SİNEMADA VE DİZLERDE PROPAGANDA

 

çocuklarımız ellerinde oyuncak tabancaları ile birer kovboy olur Kızılderili avlamaya çalışırız. Hiç sorgulamayız o beyaz adam’ın ne işi var Kızılderililerin vatanından, o beyaz adam neden soyunu kurutuna kadar öldürmüştür o insanları. O insanlar ki doğa ile iç içe barışık yaşayan ihtiyacı dışında avlanmayı bile kendine yasak etmişlerken.

Sinema ve Televizyon dünyası işte böyle bir şey, ister ise size masum barışçıl insanları vahşi olarak gösterir ve siz onların ölümüne acımaz hatta çocukken onları avladığınızı düşünürsünüz. Bu da gayet normal gelir sizlere.

Hitler Almanyası ile Kızılderilileri kat eden Amerika tarihi arasında işlenen suç anlamında hiç fark yoktur, hatta Amerikan tarihi bu konuda daha acımasız ve kanlıdır. Hal böyle iken Amerikan halkı bu katliamları yapanların ataları hakkında hiç bir soy kırımı suçlaması ile karşılaşılmaz. Karşılaşılmaz çünkü Hollywood sineması bu olayları sempatikleştirmiş neredeyse Amerikan halkına bu yaptıkları için şükran duyulmuş, teşekkürler edilmiştir.

Tarih değişmez lakin Tarih yazarları olmasaydı. Tarihe olan bakış açısıda değişmezdi ah şu senaryo yazarları, yapımcılar, yönetmenler olmasaydı.

Senaristlerin, yönetmenlerin bakış açıları aslında güzel işlerin çıkmasına insanların bakış acılarının değişmesine farkındalıkların oluşmasına neden olur çoğu zaman.

Günümüzde en çok köşe yazarları kalemlerini bir silah gibi kullanırken, Tarihçi olduğunu söyleyene tetikçi yazarlarda tarihin geçmişini farklı yönlere çekmeyi iyi becermekteler. Bu yazarların içine senaristlerin ve yönetmenlerin kameralarını silah olarak kullanmaya başlaması da toplumun bakış acısının değişmesi için gereken yönlendirmeyi vermektedir.

Propaganda amaçlı filmlerin çekilmesi dünya tarihinde çok etkin olarak kullanılmıştır.  Siyasiler de halkın bu şekilde kendi istediği gibi bakmasının yolu yakalanmış olur.

Türkiye’de de geçmiş dönemlerde çeşitli propaganda amaçlı filmler ve diziler çekilmiş ama hiç biri günümüz TRT dizileri kadar başarıyı yakalayamamıştır. TRT’nin kuruluş amacı halkın haberleri bağımsız şekilde ulaşabilmesidir. TRT en ücra köşede ki insanımıza ulaşabilen tek kanal olma özelliğini yıllarca sürdürdürmüştür.

TRT bir devlet kurumu olarak aslına bakarsanız propaganda amaçlı işler yapmaması gerekmektedir. Lakin hiç bir zaman böyle olmadı. Bugün ki iktidarlar öncesinde de her daim iktidarın politikaları yönünde propaganda kokan yayınlar yapmıştır ve yapmaya da devam etmektedir.

TRT’nin özellikle tarihi dizi olarak çektiği Diriliş dizisinin başarısının dan sonra bu dizinin verdiği başarıyı Osmanlı padişahları içerisinde en çok tartışılan Abdülhamit’i çekmesi oldukça zamanlama açısından manidardır. Fatih filminin gişede yeterli başarıyı yakalaması ile Fatih dizinin çekilmesi de buna benzer bir nedenle olmuştur. Fatih dizisi reyting kurbanı olmuş unutulan diziler arasında yerini almıştır.

İzleyici olarak seyrettiğimiz sahnelerden zevk alalım ama Tarihi karıştırmayalım. Sonra masum kızıldereliye acımayan vicdansız insanlara katılmayalım.

Sadece Dünya sineması, dizilerinin propaganda gazına gelmediğimiz gibi yerli propaganda filmleri ve dizlerinin de gazına gelmeyelim.

Fedai Çakır

20 Şubat 2017, İstanbul

KİMSE YOK MU?

ignorance1

İnsanlar razı gelme, şükür etme, sabırlı olmayı farklı algılamışlar belli ki bizim topraklarda.

Sorgulamadan yaşamak var olan gelecek güzel günlerin önüne geçiyor, korkutulan insanlar daha iyisi var iken kötü şartlarda yaşamaya razı geliyor, lüks evlerde yaşayıp, lüks otomobile binen insanların telkini ile üç beş kuruşa şükür edip sabah 06 da kalkıp akşam 20 işten gelmeyi şükredip kabul ediyor. İsyan edeceği yerde korkunun verdiği psikoloji ile sabırlı olmak lazım diyor, sabır edeceği yerde bol keseden konuşup eşi dostu kırar oluyor.

Yukarıda yazdıklarımız günümüz Türkiye’sinde ki insanların ruhsal halleri.

Vakıflar bankasın da genel müdür yardımcılığına kadar yükselmiş ve hazinede de uzun süre üst düzey görev yapmış bir arkadaşımın Türkiye ekonomisi için söylediği sözler aklımdan çıkmıyor bir türlü.

Ekonomi nereye gidiyor ülkemizde dediğim de;

“Bakın bundan çok değil 15-20 yıl önce ülkemize akın akın gelen Romen ve Rus vatandaşlarını sokaklarımızda bol bol görürdük. Ve derdik ki yahu adamlar günlük 10 dolara aylık 300-400 dolara çalışıyorlarmış… Tükiye’de askeri ücretli çalışan ne kadar günlük yada aylık para aldığını bir hesaplayın ekonomiyi sizde yorumlarsınız” dedi.

2017 asgari ücret rakamı belli oldu. Çalışma Bakanı Müezzinoğlu, asgari ücretin yeni yılda net 1404 lira olacağını açıkladı.

Dolar kuru bu yazıyı yazdığım da 1 Usd = 3,716  TL

Basit bir hesap yapalım bakalım. Aylık 378 dolara karşılık geliyor. Yani büyük şehirde yaşayan bir insanın işe gidiş gelişini de sayarsak gününün ortalama 10-12 saatini  13 dolar karşılığında çalışıyor.

Kısaca adam sana 13 dolar veriyor seni 12 saat çalıştırıyor. Her hizmetini işini yaptırıyor. neredeyse 1 dolara 1 saat çalışıyorsun kısaca.

Bu kadar zengin kaynaklara sahip olan bir ülkenin, bu kadar zengin iş adamı siyasetçisi var iken sen hiç kendine soruyor musun nerde yanlış yapıyorum diye.

Sormuyorsun o zaman sor.

Cehaletliği ile övünen insanlar topluluğuna dönmüşüz.

Ah cehalet tarihe düşman, bilime düşman, doğaya düşman, sanata düşman, güzel olan ne varsa ona düşman!

Günümüz Türkiye’sinde insanımız tek tip insan protitipine dönmüş. Sorgulamayan, razı gelme, şükür etme, sabırlı olmayı farklı anlayan tek tip insana dönmüş.

Michel Foucault ne güzel tespitte bulunmuş tespiti sanki.  “Bir yerde herkes birbirine benziyorsa, orada kimse yok demektir.”

Kimse yok mu? Türkiye….

 

Fedai Çakır

9 Şubat 2017, İstanbul