Etiket arşivi: toplum

SANAT ADINA YOLA ÇIKANIN YOLU AÇIK OLSUN

STK yani Sivil Toplum Kuruluşlarının geçen seçimlerde gördük ki, siyasilerin etkisi altında yada siyasilere yalakalık yapmakla meşguller.

 

Dernek binalarına siyasi pankartlar asanları mı ararsın yoksa sanki siyasi bir partinin bir şubesi gibi çalışan STK merkezleri ve bunların organize ettiği etkinlikler mi ararsın. Hepsini çok şükür referandum seçimlerinde gördük. Vıcık vıcık yalakalık akan STK’lar sözde kendilerini bir şehrin, ilçenin, köyün temsilcileri ilan edip o şehrin adına açıklamalar yaparlarken de gördük.

 

Milyonlarca dernek, federasyon, vakıf var ülkemizde ve milyonlarca da başkan. Anlayacağın elini sallasan bir başkan, bir STK var memlekette.

 

Vıcık vıcık yalaka haddizce haddini bilmeden bir şehrin tümü adına açıklama yapan, yada bir tolumun adına açıklama yapan hadsiz başkanlar var iken parmakla sayılacak kadar da olsa gerçekten temsil etmeye çalıştığı topluma layık olmaya her görüşten insana ve kuruma eşit mesafede durmaya çalışan STK ve başkanları da var elbette.

 

Güzel olan yazmak da yalakalık ve cıvıklık olarak görülmesin. Benimde gözlemlediğim iki STK ve başkanları var bu aralar.

 

İstanbul Mecidiyeköy’de bulunan İstanbul Trabzon Federasyonu ve başkanı Dursun Çağlayan, Trabzon’da erkesi bulunan Anadolu Eğitim Kültür ve Eğitim derneği (ANADER) ve başkanı Asım Aykan.

 

Bu iki kurum ile başkanları ve yöneticileri bu aralara sinema ve sanat adına güzel şeyler yapmaya çalışıyorlar. Önünüzdeki günlerde sizlere bu köşeden detaylarını anlatacağım.

 

Sinema, edebiyat ve sanat adına güzel şeyler yapmaya çalışan güzel insanlara selam olsun…

 

Hep yanınızdayım.

 

 

Fedai Çakır

27 Nisan 2017, İstanbul

HAYIR – EVET

bugun_referandum_olsa_ne_olur_evet_mi_hayir_mi_h36148_a1cad

Çok tartışılan bir ortamda anayasa değişikliğine giden Türkiye, kavga gürültü ile meclisten geçen Anayasa değişikliğini halk oylamasına (referanduma) götürmeye karar verdi. Halk evet mi? hayır mı? diyecek diye günler sayılıyor.

Elbette ki halkın verdiği karara saygılı olmak ve verdiği kararı doğru olduğunu kabul etmek gerekiyor. Hemen belirteyim ki halkın verdiği kararın sandığa şaibesiz olarak aktarılması önemli. Kaldı ki geçen seçimlerde FETÖ örgütünün yaptığı darbe ve bu örgütün Ülke üzerinde neler yapabildiğini bilmediğimiz bir ortamda Ankara Belediye seçimlerinin üzerinde ki kara bulutlar tam olarak aydınlanamamıştır.

Devlet kurumlarının içinde girmediği sızmadığı yer alan olmayan FETÖ örgütünün neden ise bir tek siyasilerin içine birde Yüksek seçim kurulu içine sızmadığına vatandaşların inancı yoktur. Başta siyasilerin içinde ki FETÖ örgütü mensuplarının temizlenmesi ve Yüksek seçim kurulunun da temiz olduğuna vatandaşın vicdanının inanması gerektiğine inanmaktayım.

Bir çok daha çelişkiler ve vicdanların rahatsız olduğu bir ortamda halk oylamasına gitmek ve bu oylamanın sonucunun evet yada hayır çıkmasının çok da manası yok gibidir.

Yukarıda yazdıklarımın doğruluğu yada yanlışlığının da pek önemi kalmadı her türlü referandum kararı alınmış ve oylama yapılacaktır. Benim de yazdıklarım tarihe bir not olarak kalacaktır.

Toplum olarak bir çok paranoya ürettiğimiz ve ayrışımların yaşadığı bu güzel ülkemiz de tek bir tez vardır ki oda bizleri ayrıştırıp birbirimize düşürmek isteyen iç ve dış etkenlerin olduğu.

Hal böyle iken daha referandum tarihi bile açıklanmamışken toplumun önünde bulunan milli değerlere sahip insanların bu ayrışmaları harlayacak videolar yapmalarına akıl sır erdiremiyorum. Tuzu kuru olan bu insanların topluma içine attığı ayrışma ateşi yangını başlatmıştır.

Milli değerlere sahip insanları siyasetten uzak durması (elbette kendi siyasi tercihi olabilir), her kesimden insanı temsil ettiğinin hassasiyetinde olması gerektiğinin altını bende çizeyim. Bütün topluma mal olmuş bu milli kişilerin şu an toplumun bir kısmının tepkisini kazanması ne onlara nede Türk toplumuna faydası var. Zararı var faydası yok inanın.

O kadar saçma sapan tartışmalara ve söylemlerle ilerliyoruz ki, bu kadar önemli bir kararı da toplum olarak saçma sapan söylemlere değil akıl ile, düşünme ile, hür iradeyle ve vicdan ile mukayese ederek karar verim oylamada EVET yada HAYIR diyelim.

Bir çok parti kuruldu, bir çok lider gelip geçti as olan Vatan ve milletimizin bölünmezliği.

HAYIR’lı Cumalar.

 

Fedai Çakır

26 Ocak 2016, İstanbul

KAYGILAR

kaygi

Bir şeyler yazmak için oturdum bilgisayarın başına. Her hafta köşem için yazmam gerekiyor. Laf olsun diye yazamaycağınza göre yazdıklarınızın okunması daha da önemlisi okuyanın da sizin yazdıklarınızdan bir şeyler anlamsı lazım.

Ne yazayım diye düşünürken aklına geldi. Son zamanlarda yaşanan olaylardan psikolojisi bozulan oğlumun ve yeğenlerimin gelecek kaygılarını yazayım dedim. Aman kime ne senin oğlunun yeğeninin ve Türk gençliğinin gelecek korkusundan, kaygılanmasından.

Patlayan bombalar ile sokağa çıkmaya, kalabalık olan yerlere gitmeye şüphe ile bakan paranoya geçiren toplun ruh halini yazayım dedim. dışarıda ki çocuğunun eve dönüşünü bekleyen annenin ruh halini. Aman ya dedim kime ne  toplumun kaygılarından, kalabalık bir meydandan geçerken akşam eve sağ salim dönecek mi diye düşünülen çocuklardan, işten eve dönmeye çalışan babalardan.

Şehirlerin, doğuda görev yapan askerin, polisin ruh halini yazayım dedim. Onların ailelerinin akrabalarının bakış açılarını yazayım iyi bir konu dedim. Sonra ama ya dedim kime ne ki şehit olmuş, vurulmuş sıradanlaşmışken her şey yazsan ne olacak dedim.

Toplumumun her konuda kaygıları var;

Gençlerin gelecek kaygısı,

Annenin çocuğunun eşinin eve dönüp dönmeyecek kaygısı,

Askerin teskere kaygısı,

Polisin can kaygısı,

İşçinin iş korkusu,

Siyasetçinin koltuk kaygısı.

Kaygılar o kadar çok ki, bunlar en basitleri. Sizinde kaygılarınız var tıp ki benim kaygılarım olduğu gibi.

O kadar kaygılarımın yanında artık kafamda bir çok soru işareti de oluştu.

15 Temmuzda yaşanan sıra dışı olaylardan sonra ki bu ilk yazım. Askerin kışladan çıkmasını hiçbir şekilde onaylamam mümkün değil. Yaşananlar hakkında kafamda binlerce soru (?) var. Bir gün çözebilirsem bu konuyu da yazmayı denerim.

 

Fedai Çakır

18 Temmuz 2016, İstabul

 

GOY GOY’CU TOPLUMUZ VESSELAM

Goy Goy’un anlamını bilmeyenler için bir hatırlatma yapalım. Genel olarak birkaç anlam ifade etse de, toplumumuzda yaygın “Boşu boşuna, bilgisiz olarak, gereksiz yere çok konuşan kimse” (1) olarak kullanılıyor.  Biraz daha argoca “Bos konuşmalar, geyik muhabbeti, fikirce bir şey üretmeyen ortam” da denilebilir. Benim yazım daha çok bu ikinci şık etrafında gelişiyor. Tam olarak aslında “bir şey üretmeyen ortam

Aralık Dünya engelliler günü olarak her yıl kutluyoruz.  Sosyal medyalarda “Caps’lar (2) paylaşılır, manalı anlamlı sözler yazılır, bir çoğu da birbirinden  (Ç)almadır bunların. Ana haberlerde ünlülerin engelli vatandaşlarımızla olan görüntüleri yapmacık goy goy sohbetlerini dinleriz. Belediyeler festivaller, etkinlik yapmak için birbirleri ile yarışırlar. Devlet büyüklerimiz ise konuşmalarında illa bu konuya değinirler. Toplumun her kesimin bu konuda söyleyecekleri illaki vardır elbette.

En çok engelli çocuğu olan annelerin “Allahım benim canımı çocuğumun canından önce al” haykırışını, birbirimize göndermeler yaparız. Engelli birinin yanından geçerken “şükürler olsun Allahım’a” diyerek sesli herkesin duyacağı kadar dualar ederiz. Bu ve buna benzer bir çok tepkilerimiz var elbette.

En çok vurgulanan bir konu ise “unutma bir gün sen de engelli olabilirsin”. Bu kelimeleri okuduğunda insanların bazıları elbette denize balıklama dalıp felç kalmayı, trafik kazasından sonra bir uzvunu kaybetmeyi, yada evde merdivenden düşüp elden ayaktan düşmeyi düşünüyor mudur bilemiyorum.

3 Aralık’ta en çok konuşulan konulardan bir kaçını da sayalım.  Kaldırımlara araçlar park ediyor, bir çok kamu binalarının asansör olmayışı, engelli arabası rampalarının olmayışı, sosyal haklarının eksiklikleri, verilen maaşların yetersiz oluşu yada almayışları, iş imkanlarının olmayışı, kamunun bile yeterli istihdam etmeyişi, insanların acıma ile hareket etmeleri, özel sektörün ise neredeyse engellileri hiç görmeyişi, aile içi dışlanmaya kadar daha bir çok konu…

4 Aralık olduğun da ise bunları konuşan paylaşan insanlar topluluğunun, ünlülerin, belediye ve devlet büyüklerinin bir çoğu yeni gündem peşinde olacaklar.  5 Aralık’ta “Kadın Hakları Günü”’ne hazırlanacak caps’lar sözler olacak, 10 Aralık’ta ise hepimizi kapsayan bir konuya hazırlanacağız  “Dünya İnsan Halkları günü”’ne.

Öğretmenler Günü”’de yılın 364 günü unuttuğumuz öğretmenlerimiz birden aklımıza gelmişti, “Dünya Çocuk Hakları Günü”’de ise küçük yaşta çalışan çocuklar birden türemiş gibi şaşırmış, çocuk tacizlerine vurgular yapmıştık, “Organ Nakli Haftası”’de ise hepimiz organ bağışının ne kadar önemli olduğunu anlattık bir birimize,  derken “Dünya Yaşlılar Günü” ‘de hep beraber huzur evlerine gitmiştik….

31 Aralık gecesi geçen yılın getirip götürdüklerini paylaşacağız bir birimizle, Hindi kesenler ile Kurban kesenlerin tartışmaları da olacak elbette,  eğlenip içip coşanlarla alternatif yılbaşını kutlayanlarda olacak, bol bol operatörleri zenginleştirecek mesajlar 12.00 geçerken atılacak, kutlama temenniler olacak. Güzel olanda olacak olmayanda ama sonuçta 1 Ocak olacak, gece aydınlığa kavuşacak.

Her özel günün sonrasında başka özel günlerin kutlanacağı gibi. Yazılanlardan, atılan caps’lar dan pek azımız nasibimizi alacağız. Gün bitip gece sabaha, aydınlığa ulaştığında unutacağız geçen günde yazılanları da.  Engelli vatandaşımız baş başa kalacak işgal olmuş kaldırımlarla, asansörüz binalarla, acıma ile bakan bakışlarla, öğretmeler bir yıl daha bekleyecek hatırlanmak için, çocuk tacizlerini okumaya devam edeceğiz gazetelerde, kadın cinayetlerini, kadına şiddet’e kayıtsız kalacağız yine, Gazilerin dertlerini gaziler gününde dinleyeceğiz belki de. Organ bağışı yapmamış caps ve yazılar paylaşan insanlarla yaşayacağız elbette.

Bir sonraki Yaşlılar haftasını görmeyecek yaşlılarımız yaşamıyor olacak bu toplum da, organ bulmadan mefta olan hastalarımızla paylaşacağız bu hayatı, her gün bir doğum, kaza ile engelli bireylere sahip olan bir toplum olacağız, yeni gaziler katılacak aramıza, çocukken tecavüze uğramış, taciz edilmiş bunun yarası ile yaşamaya çalışan bireyler olacak aramızda ve bizler sadece “Goy Goy” ile yaparak yaşayacağız, ömrümüzü tüketeceğiz bu hayatta.

Özdemir Asaf ne güzel demiş “Sarılmak için yürek gerekir kollar sonraki iş” diye.

 

Fedai Çakır

3 Aralık 2015, İstanbul

 

 

 

Kaynakça:

1- http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&kelime=goygoycu

2- Bu ifade aslında köken olarak ingilizcesi capture olan kelimeden oluşturulmuş yeni bir sosyal medya eğlence kavramına verilen isimdir.

 

 

Sanat Kim İçin Yapılır ?

Yıllardır basılı ve görsel medyada sanat ile duyduğumuz haberler genelde birbirine benziyor. Neydi bunlar;
Sanata ve sanatçıya verilen değer,
Boş tiyatro salonları, dolmayan koltuklar vs…
Ben bugün bununla ilgili birkaç şey yazmak istiyorum.
Şimdi olaya tersten bakmaya çalışacağım.
Dört kişilik bir ailemiz olsun, ve bu ailemiz sanatı ve sanatçıyı çok seven özellikle tiyatro aşığı bir aile olsun. Bu aileyle birlikte hafta sonu aktivitesi düzenleyelim ve bir tiyatro oyununa gitmeye çalışalım. Bakalım günün sonunda bunu başarabilecekmiyiz.
Baba hafta sonu için tiyatro oyunlarına göz atar ve her yaşın anlayabileceği ve zevk alabileceği bir oyun seçmeye çalışır. Sanatçılarımız tarafından da sürekli dolmayan salonlar röportajları aklında kaldığı için de bu işi gayet rahat bir şekilde yapabileceğini ve yer bulabileceğini bilerek bu araştırmalara girer.
Günün sonundaki tablo şöyledir;
Devlet ve Şehir tiyatrolarında gerçekten yer bulamaz. Tüm salonlar tamamen dolmuş ve gerçekten de salon sıkıntısının yaşadığının farkına varır.
“Olsun” der “ne fark eder bizde başka özel oyunlara gideriz” diye düşünür.
Araştırır ve mükemmel bir oyun bulur. Sıra bilet aşamasına gelir. Yer var “aman çok iyi” der. Tam bileti alacak iken fiyat aralığının 25-65 TL olduğu gerçeğiyle karşı karşıya kalır.
Asgari ücretten bir tık yukarıda maaşla çalışan bir adam soruyorum sizce çocuklarını ve eşini bu oyuna götürmeyi başarabilmişmidir ???
Hadi başardı diyelim.
4X25=100TL Bilet fiyatları,
Yol parası tek vesait desek gidiş dönüş 20TL,
Evde sandviç yaptığını sayalım. Ama çocuklara içecek vs aldı. 10TL,
Hesapta olmayan isteklerle bu rakam minimum 150TL,.
Sıkıntı şu 25 TL’lik bileti en arkalardan aldı, küçük kızı gözlük kullanıyor ve uzağı görmekte sıkıntı yaşıyor. “Olsun radyo tiyatrosu gibi dinler o da ne yapsın” der. Aile sanata ve sanatçıya saygılı,
Neyse çok dramatize etmeme gerek yok.
Bu aile nasıl gitsin?

Ben burada Devlet ve Şehir tiyatrolarına çok teşekkür etmek istiyorum. Yaklaşık 8 yıldır biletlerini her ayı internetten satın alıyorum ve gidemezsem insanlara hediye ediyorum. En pahalı biletleri 12TL,
Bazen kampanyalı düşük bilet de satıyorlar 8 TL,
Merak ettiğim şu;
Bunlarda salon kirası vermiyormu ?
Bunlar da tiyatro değilmi ?
Buradaki emekçilerde oyuncu değilmi ?
Kusura bakmayın ama bende şu soruyu sormak istiyorum.
Bu ülke geçim sıkıntısı yaşarken bu kadar yüksek fiyatlara bilet satmanın çok adaletli olduğunu düşünmüyorum. O zaman bu oyunlarınızı siz belli bir topluluğa göre organize ediyorsunuz, alt tarafta yaşayan nüfusumuzun büyük kısmını oluşturan ortadirek halkımıza yönelik hiçbir şey yapmıyorsunuz anlamına gelmiyormu?

Şu felsefik sorunun cevabını ben hala bulamadım.
Sanat sanat içinmi ? Yoksa sanat toplum içinmi ?

Bizim ülkemizdeki yanıtı şu;
Sanat para içinmi ? Yoksa sanat sanat içinmi ?

Hadi hayırlısı,

Oktay ERDEM