BİLGİ GÜNLÜĞÜ tarafından yazılmış tüm yazılar

“WARFACE” FPS OYUNU 2018’DE KENDİNDEN ÇOK BAHSETTİRECEK

Warface’in Yeni Güncellemesi “Battle Royale” Oyuncularla Buluştu. Bu güncelleme ile oyuncular grafik bakımından olağanüstü görüntülere sahip mekanlarda oyun deneyimi yaşayacaklar. Üstelik bu güzel mekanlarda oyun oynamak ücretsiz.

Crytek İstanbul ofisi tarafından oyun hakkında basına duyurulan açıklama  ile Crytek’in Ücretsiz FPS Oyunu Warface, 2018’e Bomba Gibi Gireceği ifade ediliyor.

Crytek’in %100 Türkçe, ücretsiz Online FPS oyunu Warface; beklenen güncellemesi ve yeni oyun modu Battle Royale ile 2018’e bomba gibi giriyor. Bütün oyuncular, Cryengine’in gücü ile hazırlanmış olağanüstü grafiklere sahip mekanlarda yepyeni ve ücretsiz bir oyun deneyimi yaşamaya davetliler!

Görsel 5

Free to Play oyun olmanın hakkını veren ekonomi yapısı, hiç bir oyunda olmadığı kadar çok oyun modu, birbirinden heyecanlı operasyonları ve türünün en iyi grafikleri ile, FPS ve mücadele duygusunu seven tüm oyuncuları buluşturan Warface, yeni oyun modu Battle Royale ile sizi rekabetin en gerilimli ve heyecanlı dünyasına davet ediyor.

Dünyayı kasıp kavuran Battle Royale oyun modu, Warface ile birlikte ücretsiz olarak oyuncular ile buluşuyor. 2018 yılında daha bir çok heyecan verici yenilik ile oyuncuların karşısına çıkmaya hazırlanan Warface, ilk büyük adımını yeni güncellemesi ile atıyor. Herkesin tek bir canının bulunduğu, raund süresinin olmadığı, 16 kişinin katıldığı ama sadece 1 kişinin hayatta kalacağı Yeni PvP modu Battle Royale ile Warface oyuncularını rekabet dolu bir oyun deneyimi bekliyor. Strateji ve taktiğin yanı sıra bireysel yeteneğin de öne çıktığı modda, oyuncular bir yandan rakiplerini saf dışı bırakırken diğer yandan gittikçe küçülen haritada hayatta kalmaya çalışıyor!

Güncelleme ile birlikte yepyeni silahlar, sevilen silahların özel versiyonları, her sınıf için üniformalar, açılmayı bekleyen pek çok yeni başarım ve üç yeni yüksek rütbe oyuncular ile buluşuyor. Warface’in heyecan verici kooperatif oyun deneyimi ve yüksek tempolu aksiyonu, tüm bu yenilikler ile birlikte katlanarak oyun ve mücadele keyfini arttırıyor.

Warface’e hemen kayıt olmak için www.warface.com.tr adresini; güncelleme ile ilgili haber için http://bit.ly/warfacebattleroyale adresini, güncellemenin yama notları detaylarını görmek içinse http://bit.ly/battleroyaleyamanotlari ziyaret edebilirsiniz.

Ayrıca etkinliklerden haberdar olmak ve Warface oyun içi hediyeler kazanmak için Facebook sayfamızı da takip edebilirsiniz:”

https://www.facebook.com/WarfacegameTR

 

WF Standard Logo_BlackWarface Hakkında

Warface, içeriğinde pek çok oyun modu ve silah çeşidi bulunduran takım tabanlı, rekabetçi bir aksiyon FPS oyunudur. Oyunda Piyade, Paramedik, Keskin Nişancı ve Mühendis sınıfları bulunur. Bu sınıflar, ekip çalışmasıyla PvE modlarda kötü Blackwood ordusuna karşı, PvP modlarda ise birbirlerine karşı mücadele ederler. Oyunu www.warface.com.tr adresinden indirebilirsiniz.
Crytek Hakkında

Crytek, bağımsız bir oyun geliştirici, yayıncı ve son teknoloji ürünü 3D oyun geliştirme çözümü CRYENGINE ile sınırları zorlayan bir teknoloji sağlayıcısıdır. Merkezi Frankfurt’ta (Almanya) olan Crytek’in Kiev (Ukrayna) ve İstanbul’da (Türkiye) stüdyoları bulunmaktadır. Orijinal Far Cry, Crysis serisi, Ryse: Son of Rome, Warface, Robinson The Journey ve The Climb gibi oyunlar başta olmak üzere pek çok ödüllü ürüne imzasını atan Crytek; PC, konsol ve VR platformlarında eğlenceli ve yenilikçi bir oyun deneyimi sunmakta, oyun hizmetleri sektöründeki yerini daha da sağlamlaştırmaktadır. Bütün Crytek oyunları, “İstediğin Kadar Öde” iş modeliyle tüm oyun geliştiricilerine açık olan oyun motoru CRYENGINE ile üretilmektedir.

 

Daha detaylı bilgi için www.crytek.com ve www.cryengine.com adreslerini ziyaret edebilirsiniz.

Görsel 1

Görsel 2 Görsel 3 Görsel 4

Tedavi Ettikleri Oklu Kirpiyi Doğaya Saldılar – Kirpi Eve Büyük Bir Sürprizle Döndü

tmg-article_tall

Spikey ismindeki bir oklu kirpi, Güney Afrika’nın Hoedspruit yakınlarında bir tuzağa yakalandı.

Çiftçilerden biri, bir hayvanın mahsullerini yediğini farketti ve tuzak kurdu. Oklu kirpi yakalayacağı aklına bile gelmezdi. Spikey henüz yavruydu. Tuzağı kuran çiftçi de eğer tedavi edilmezse oklu kirpinin fazla yaşamayacağının farkındaydı.

Oklu kirpiyi salmak yerine çiftçi hemen Daktari Bush School and Wildlife Orphanage yetkilileriyle temasa geçti.

oklu kirpi.1jpg

 

Daktari, Güney Afrika’da yaralanmış veya anneleri tarafından terkedilmiş hayvanlara yardımcı oluyor.  Ayrıca yerel halka, hayvanlara ve çevreye karşı duyarlı olmayı öğretiyorlar.

Ian ve Michele Merrifield de Daktari’de gönüllüydü ve Spikey’i sahiplenmeye karar verdi.

tmg-article_tall_(5)

Ian ve Michele daha önce hiç oklu kirpi beslememişlerdi. Oklu kirpiler hakkında daha fazla bilgi edinmek için kitap okumaya başladılar.

oklu kirpi

Başta Spikey’i biberonla beslediler. Bir süre sonra ise normal yiyecekler yemeye başladı. Yemek yemeye bayılıyordu!

oklu kirpi.2jpg

Spikey kısa sürede ünlü oldu. Genelde yemek yiyor ve uyuyordu. Ancak çocuklarla oynamayı da ihmal etmiyordu.

Spikey sarılmaya bayılıyordu. Sanki yavru köpek gibiydi. İnsanların kucağına oturmayı da çok seviyordu.

tmg-article_tall_(4)

Zaman geçti ve Spikey büyüdü. Oklu kirpiyi bir yıl besledikten sonra Ian ve Michelle, kirpiyi doğaya salmaya karar verdiler.

Doğaya salsalar da belli noktalara yemek koyarak Spikey’i beslemeye devam ettiler. Sık sık Spikey’i gözetliyorlardı ve durumu iyiydi.

Sonra hiç beklenmedik bir şey gerçekleşti. Spikey eve bir sürprizle döndü.

Spikey eve döndüğünde yanında yavrularını da getirmişti.

Ian, Michele ve stajyerler sürprize bayıldılar. Hepsi Spikey’nin erkek olduğunu sanıyordu.

tmg-article_tall_(8)

Ian ise Spikey’nin yavrularını onlara göstermek için geri döndüğünü düşünüyor.

Ian, The Dodo’ya “Spikey’i böyle mutlu görmek çok güzel. Artık bir ailesi de var. Sanki torunum olmuş gibi sevindim” dedi.

Yürekleri ısıtan bir hikâye. Spikey’nin artık kendi ailesi var. Umarız ki yavrularını, annesinin kendisini bıraktığı gibi bırakmaz.

Spikey’nin hikâyesi sizi de mutlu ettiyse paylaşın.

 

HOŞGÖRÜ OLMALI ELBETTE

CHP’li Başkan paylaştı… ‘Makiniste teşekkürler’

 

Bu haber başlığını okuduğumda farklı şeylerden dolayı başkanın teşekkür ettiğini düşündüm işin aslı tamı tamına şöyleymiş;

 

“İzmir’in Karşıyaka ilçesinde yol kenarına park eden minibüs sürücüsü, tramvay hattının kenarında namaz kılmaya başladı. Bu sırada sefer yapan tramvay hat üzerinde durdu ve makinist namazın tamamlanmasını bekledi. Görüntüler sosyal medyada hızla yayılırken, Karşıyaka Belediye Başkanı CHP’li Hüseyin Mutlu Akpınar da Twitter hesabından, “Makiniste teşekkürler” mesajını paylaştı.”

 

Ve başkan sosyal medya hesabından, “Her fırsatta dini siyasete alet edenlerin, İzmir ve Karşıyaka’nın hoşgörüsünden öğreneceği çok şey var. Makiniste teşekkürler..” mesajını yayınladı.

 

İzmirlilerin hoş görüsünden, İzmirlilerin insani yanlarından, din konusunda da laik düşünceye sahip olduklarından hiç kimsenin şüphesi yok olamazda.

 

Lakin;

 

Namaz vakitli kılınırsa doğru olacağı aşikardır, hoş görü dini olan Müslümanlık da  bir çok konuda yumuşak kurallara sahip olduğunu az çok din bilgisi olan herkes bilir. İşinden dolayı Namaz vaktini kaçırmak hiç de öyle katı kurallara sahip dini vecibe değildir.

 

Ben videoyu izledim gördüklerimi  aynen şu şekilde;

 

Kırmızı bir minibüs yolun sol şeridinde dörtlülerini yakmış ve bir adam tamda tramvay yolunun kenarında (tramvay geçmeye kalka adama yandan çarpabilir gibi)  namaz kılıyor.

 

Be adam bu kadar hoş görüşü bir dinin mensubu olarak, trafiği ve o trafikte yol alan insanların hayatını sol şeritte durarak tehlikeye atarsın (Birileri videodan yola çıkarak trafik çok az orada diyebilir ama bu gün onu yapan başka zamanda her yerde aynı şeyi yapabilir),  Tramvay yolunun kenarında bir şoför olarak en iyi senin bilmen gerekmez mi ki namaz kılacak başka yer yokmuş gibi orada kılarsın.

 

Bir insanın bunları yapabilmesi için ruhsal durumunun çok da iyi olmaması gerekiyor. Ruhsal durumu iyi olan bir insan her şeyden önce kendi hayatını ve başkasının hayatını tehlikeye atacak şekilde davranmaz. İlla ki bir yada bir kaç km sonra aracını güvenle park edebileceği ve  namazını kılabileceği bir yeşil alan bulabilir. Kaldı ki ülkemizde her yerde cami bulmak mümkün kavur ellerde değilsin ya.

 

CHP  ve CHP’de görev alan bazı vatandaşlarımız buna başkan da dahil Din konunda nasıl davranmaları gerektiğini hala bilemiyorlar maalesef. Bu olay hiçte hoş görü ile bakılacak bir olay değil, bu olay yolcu taşıyan o minibüs şoförünün taşıdığı yolcuların akıbeti içinde olsa psikoteknik testlerden geçirilip ehliyetinin devamına karar verilip verilmeyeceği bakılmalı.

 

Makinist; insan canına verdiği önemden ve görevi icabı beklemek zorundadır zaten.

 

Din ve İnanan insanlara karşı hoşgörü ve anlayışı elbette elden bırakmayacağız. Namaz kılan, oruç tutan ve inancından dolayı hiç kimseye saygısızlık elbette yapılamaz yapamazsınızda. Müslüman yada başka dine mensup olması da bunu değiştirmez.

 

Ama kendi hayatını ve başka insanların hayatını da tehlikeye atan, kaldı ki namaz vaktini kaçırınca telafi namazı ile vazifesini yerine getirebilecekken bunu yapana sırf namaz kılıyor diye de olayı başka yerlere çekmenin manası yoktur.

 

Sayın başkan da dini siyasete alet etmiştir hem de yanlış şekilde.

Namaz  kılan şoförün namazını da “Allah kabul etsin”

 

 

 

Fedai Çakır

1 Haziran 201, İstanbul

 

BENİM ANNEM YOK… BENİM ANNEM YOK…

anneler günü

Ölüm yakaladığında sevdiklerinizi, geri dönüşü olmayan bir yalnızlık başlar ölen kişi ile sizin aranızda kalan hatıralarla, sonra yıllar geçtikçe başlayan özlemle dolar zaman zaman gözleriniz.

 

Hiç ummadık olmadık yerde sizi yakalar anılar ve sevdiklerinizi kaybetmenin zorluğu.

 

Bir kaç parça kıyafet almış mağazanın kasasında önümdeki kişinin işini bitirmesini beklerken sessizce kendi iç dünyama dönmüştüm. Önümde ki işleri toplantılarımı, neleri konuşup konuşmama gerektiğini zihnimde canlanırken kasiyer kız aldıklarımın üzerinde bulunan alarmları söküyor sonra barkot okuyucusundan geçirip özenle katlayarak poşete yerleştiriyordu.

 

Bir iki bu işlemleri yaparken son parça kalan kemeri özenle doladı ve poşete yerleştirdi. Birden arkasına döndü bir kutuyu kaparak pat önüme koydu.

 

Annenize anneler günü hediyemiz dedi.

 

Kasiyer kız bir şey dememi beklercesine bana baktı,

 

Dondum kaldım, boğazıma bir yumru oturdu. Kıza bakıyor ama konuşamıyordum…

 

İçimden ama benim annem yok… Annem öldü benim… demek ve ağlamak geçiyordu…

 

 

Tuhaf bir durumdaydım… Çaresizce kıza baka kalmıştım…

 

Kredi kartımı çıkardım ödemeyi yapıp  poşeti alıp çıktım…

 

Kapıdan çıkarken içimde ses hala;

 

“benim annem yok… Benim annem yok..” diyordu…

 

Fedai Çakır

13 Mayıs 2014, İstanbul

 

 

SANAT ADINA YOLA ÇIKANIN YOLU AÇIK OLSUN

STK yani Sivil Toplum Kuruluşlarının geçen seçimlerde gördük ki, siyasilerin etkisi altında yada siyasilere yalakalık yapmakla meşguller.

 

Dernek binalarına siyasi pankartlar asanları mı ararsın yoksa sanki siyasi bir partinin bir şubesi gibi çalışan STK merkezleri ve bunların organize ettiği etkinlikler mi ararsın. Hepsini çok şükür referandum seçimlerinde gördük. Vıcık vıcık yalakalık akan STK’lar sözde kendilerini bir şehrin, ilçenin, köyün temsilcileri ilan edip o şehrin adına açıklamalar yaparlarken de gördük.

 

Milyonlarca dernek, federasyon, vakıf var ülkemizde ve milyonlarca da başkan. Anlayacağın elini sallasan bir başkan, bir STK var memlekette.

 

Vıcık vıcık yalaka haddizce haddini bilmeden bir şehrin tümü adına açıklama yapan, yada bir tolumun adına açıklama yapan hadsiz başkanlar var iken parmakla sayılacak kadar da olsa gerçekten temsil etmeye çalıştığı topluma layık olmaya her görüşten insana ve kuruma eşit mesafede durmaya çalışan STK ve başkanları da var elbette.

 

Güzel olan yazmak da yalakalık ve cıvıklık olarak görülmesin. Benimde gözlemlediğim iki STK ve başkanları var bu aralar.

 

İstanbul Mecidiyeköy’de bulunan İstanbul Trabzon Federasyonu ve başkanı Dursun Çağlayan, Trabzon’da erkesi bulunan Anadolu Eğitim Kültür ve Eğitim derneği (ANADER) ve başkanı Asım Aykan.

 

Bu iki kurum ile başkanları ve yöneticileri bu aralara sinema ve sanat adına güzel şeyler yapmaya çalışıyorlar. Önünüzdeki günlerde sizlere bu köşeden detaylarını anlatacağım.

 

Sinema, edebiyat ve sanat adına güzel şeyler yapmaya çalışan güzel insanlara selam olsun…

 

Hep yanınızdayım.

 

 

Fedai Çakır

27 Nisan 2017, İstanbul

Sağım Solum: KANSER

Memleketim Giresun‘da “Cumhurbaşkanı Erdoğan Tüm Kanser İlaçları Ücretsiz Olacak” demiş. Çernobil’den sonra radyasyonlu çayları için, fındıkları yiyin diyen devleti yönetenlerden sonra, kanser vakasının patladığı Karadeniz’de güzel vaat olmuş.

Daha yeni amca oğlunu kansere verdim. İki amcam da  kanserle mücadele ederken, en genç amca oğluna da kanser teşhisi kondu. Her şeye tamamda o tedavi amacıyla verilen radyasyonla sevdiklerinin renginin, tipinin değiştiğini görmek hiçte alışılacak durum değil.

Türkiye genelin de kanser vakalarının arttığını etrafını gözleyen her insan az çok farkındadır. Eğer Karadeniz insanı iseniz etrafınızda kanserden kayıplar vermeye alışıyorsunuz. Her ne kadar devlet kurumları inkar etse de Çernobil faciasının Karadeniz halkının üzerinde etkisi çok olmuştur.

Doğasının sert iklim şartlarından olsa gerek, insanı da dağları gibi dik durur. Yol yapılacaksa kendi imkanı ile yapar, evine suyu kilometrelerce hark kazar boru döşer evine ulaştırır.

Havası ve suyu ile harika bir diyar olan Karadeniz insanının Tanrı’dan başka hiç kimseden beklentisi olmadan yaşamla mücadelesi devam etmektedir.

Çernobil kazası, 26 Nisan 1986 tarihinde Ukrayna Pripyat şehrinde meydana geldi. Bu tarihten önce Kanser vakalarının bütün bakım masrafları devlet tarafından karşılanıyordu. Haliyle Türkiye’de bu kadar çok da kanser vakası yoktu.

Karadeniz’de nereye baksam sağım solum KANSER.

Fedai Çakır

17 Nisan 2017, İstanbul

Güçlü bir Türkiye için “EVET” ?

içerik

Güçlü bir Türkiye için “EVET” Sloganı her okuduğum da bir tebessüm alıyor yüzümü. AK Parti tek parti olarak seçildiği günden bu yana “Güçlü Türkiye” var mıdır bilemem ama “Güçlü bir İktidar” olduğu kesin.

 

AK Parti iktidar olmadan önce Denizin altından geçen Tünelimiz yoktu, 3. Köprümüz, Körfez geçişi köprümüz de yoktu, Otobanlarımız vardı ama bu kadar yoktu, Blok blok kocaman gökdelenlerimizde vardı ama bu kadar çok değildi, İstanbul’a Avrupa’nın, hatta Dünya’nın bizi kıskandıracak havaalanı inşaatını da başlamamıştık, Kanal İstanbul projesini düşünmek bile mümkün değildi. Konya, Ankara, İstanbul arasın da hızlı trende yoktu.

 

Baş örtülü kızlarımız rahat üniversitelerde kendine yer bulamıyordu, imam hatip okulları bu kadar çok değildi, Bu kadar çok üniversitemizde yoktu. Hastanelerimiz yetersizdi, artık her şehre neredeyse her ilçeye bir hastane yapıldı. Belediye otobüsleri pırıl pırıl, çöpler muntazaman toplanıyor, isteyen belediyelerin imkanı ile Konya’ya, Çanakkale’ye gezilere gidebiliyor, Ramazan aylarında sokalar da yemekler veriliyor.

 

EVET yukarı’da yazdıklarımın da tartışılacak yanları var elbette. Ama diyelim ki kusursuzca bunlar oldu ve vatandaşın hizmetine sunuldu. “ALLAH RAZI OLSUN, YAPANLARDAN DA VESİLE OLANLARDAN DA.

 

Peki Güçlü iktidar’dan önce nelerimiz vardı.

 

Komşularla neredeyse sıfır sorunumuz vardı. Barış içinde yaşıyorduk. Siyasi tartışmalarla ayrışmış Türkiye değil birlik ve beraberlik içinde olan vatandaşlar vardı. PKK terörü neredeyse sıfır düşmüş şehit haberi gelmiyor idi. Sokaklarımızda bombalar bu kadar sık patlamıyor idi. Bankaların çoğu yerli sermayenin elindeydi, dolar 1,576 çıvarındaydı. İletişim yerli idi, Türk Telekom, Telsim (Vodofon), Turkcell yerli sermayedeydi. Bir çok sanayi kuruluşu yerli sermaye ile çalışmaktaydı. Fabrikalar el değiştirmemişti. Özelleştirme adına ülkenin varlıkları satılmamıştı. Araştırın resmi devlet kurumlarının verilerine bakın. Resmi devlet istatistiklerini inceleyin.

 

Üniversiteler daha azdı, ama sorular çalınmıyor adaletli çalışan kazandığı yere yerleşiyordu, üniversiteden mezun olmak bir ayrıcalıktı mezun işsiz oranı çok daha az idi. ilköğretim ve lise Eğitimi hiç bir zaman kaliteyi tam yakalamamış olsa da, şu an olan okullar kadar bina anlamında modern okullar olmasa da eğitim kalitesi daha yükse idi. Kaç öğrencinin sınavlarda sıfır çektiğine, kaç öğrencinin gelişmenin temeli olan matematik, fizik sorularında çuvalladığına bakın.

 

Güçlü Türkiye mi bilinmez ama Güçlü Ordumuz var diye övünür idik, adalete güvenimizi her daim eksik idi ama artık adalete hiç güvenimiz yok, siyasilerin yalanlarına “Dün dündür, bu gün bu gündür” sözü ile alışmıştık, artık siyasilerde hiç doğru söylemez olmuş.

 

Parti gözetmeksizin bakın siyaset yapanların nasıl da gözlerimizin içine baka baka yalanlarla bizleri kandırmaya çalıştığına bakın. Bizim ülkemizden daha çok kirli siyasetin olduğu kaç ülke var bir inceleyin. Zenginliğin halk içinde değil siyasi zümreler çevresinde arttığını görün ve halkın günden güne alım gücünün azaldığını görmek için borçsuz alım yapma gücünüze bakın.

 

Adama kayırma, torpil, rüşvet, avanta her daim oldu bu topraklarda, geldiğimiz nokta bunları söylemeye bile korkar olduğumuz bir nokta olmuş. Kendinize sorun korkmadan gelecek kaygısı duymadan yaşıyor musunuz.

 

Benden değilsen telef olursun mantığı ile konuşmak da yazmak da, sokakta olaşmakta tehlike içerir olmuş. İşten kovulma, iş yapamama, hoş görüsüzlük ve saygısızlık da prim yapar olmuş. Yok böyle bir şey diyorsanız kendinize öz eleştiride bulunun.

 

Yalakalık ve ispiyonculuk ise almış başını gidiyor.

 

FETÖ‘yü ülkenin başına getirenler ise hiç sorumlukları yokmuş gibi gerim gerim gerilerek ortalıktalar. Sadece bir cemaate karşı olmayı marifet bilenler hala diğer cemaatlere çanak tutuyorlar.

 

Huzur, komşusuzluk, sevgisizlik, ekonomik yıkım, terör, kapitülasyon, sanayileşmenin olmayışı, işsizlik, kalitesiz eğitim, eğitimsizlik, adaletsizlik, güvensizlik, gelecek korkusu, bölünme ve iç savaş tehlikesi bunların üstüne birde ileride kötü sonuçlar doğuracağı kesin olan dış borçlanma. İşte bunlar Güçlü iktidarlarda olmaması gereken konular idi.

 

Şimdi bir düşün. Bunca yıl “Güçlü iktidar” var iken “Güçlü Türkiye” var olmamışsa, bundan sonra ne değişecek.

 

Var oluşunu sürdürme mücadelesin de olan bir Türkiye var iken, iç ve dış mihrakların faaliyette olduğu ülkedir Türkiye.

 

Bir tane örnek gösterin sanayi adına açılmış fabrika var mı?, bir tane örnek gösterin yabancı sermayenin bankacılık yada karlı gıda, vb. hazır kurulmuş köklü kuruluşları krizi bahane ederek değerinin altında satın almalar dışında bir yatırım yapmış mı?, İş, istihdam yaratacak devletin memur işçi alımı, hizmet tüketime yönelik olmayan bir sektör oluşmuş mu?, Tarım, hayvancılık bunca devlet teşvikine rağmen ilerleme kaydediyor mu?, Türkiye’nin ekilmeyen toprak yüz ölçümüne, hayvan güdülmeyen meralarının yüz ölçümüne bakın. Bakın da durumu anlayın, kavrayın.

 

Son söz:

 

“Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!” Mustafa Kemal Atatürk – 20 Ekim 1927

 

 

Fedai Çakır

12 Nisan 2017, İstanbul

TÜRK HALK MÜZİĞİNİN GÜÇLÜ SESİ

seyda 2

 

Türk halk Müziği’nin yeni güçlü sesi Şeyda Karadeniz şarkıları ve sesi ile gönüllere feth etmeye devam ediyor.

Birbirinden muhteşem seslerin olduğu Türk Halk Müziğin de uzun süredir halkı içten etkileyen bir ses olarak Şeyda Karadeniz müzik otoriterleri tarafından gösteriliyor. Türk Halk Müziğinin muhteşem sesi Şeyda Karadeniz Seyhan Müzikten çıkardığı Vefa albümü ile Türk Sanat müziğine özlem duyan ve sevenlerin gönlüne taht kurdu.

Yurt içinde ve yurt dışında konserler veren Şeyda Karadeniz geçen sene Avusturya’nın Başkenti Viyana’da hemşirelerinin davetlisi olarak konser vermiş ve Karadeniz Müziğinde de “Görele Horonu” türküsü ile varım diyen sanatçılardan.

İlerleyen zamanlarda kendinden ve sesinden çok konuşulacak olan Şeyda Karedeniz;

kapak 1

1987 Samsun’da doğdu. 2009 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Ses Eğitimi Bölümü Türk Halk Müziği Ana Sanat dalından mezun oldu.

2010 yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müzik Öğretmenliği Ana Sanat Dalında yüksek lisans eğitimini tamamladı.

TRT Yurttan Sesler Korosu Misafir Sanatçı, T.C Başbakanlık Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi ile Ölümünün 50. Yılında Yahya Kemal Beyatlı Uluslararası Sempozyumu (14–16 Mayıs 2008, Üsküp-Makedonya) THM konseri Solisti, Giresun / Eynesil Ören Belediyesi Dizgine Şenlikleri, Viyana Geleneksel Türk Buluşması gibi etkinlik ve projelerde yer aldı.

Okul hayatında ve mezun olduktan sonra TRT İstanbul Radyosu Türk Halk Müziği Gençlik Korosu, Kültür Bakanlığı İstanbul Türk Halk Müziği Korosu, İTÜ Türkü Türkü Türkiye’m Korosunda yer aldı.

Şu an İstanbul Büyükşehir Belediyesi Orkestralar Şube Müdürlüğü Türk Halk Müziği Topluluğunda Ses Sanatçısı olarak görev yapmaktadır.

 

 

 

SİNEMADA VE DİZLERDE PROPAGANDA

 

çocuklarımız ellerinde oyuncak tabancaları ile birer kovboy olur Kızılderili avlamaya çalışırız. Hiç sorgulamayız o beyaz adam’ın ne işi var Kızılderililerin vatanından, o beyaz adam neden soyunu kurutuna kadar öldürmüştür o insanları. O insanlar ki doğa ile iç içe barışık yaşayan ihtiyacı dışında avlanmayı bile kendine yasak etmişlerken.

Sinema ve Televizyon dünyası işte böyle bir şey, ister ise size masum barışçıl insanları vahşi olarak gösterir ve siz onların ölümüne acımaz hatta çocukken onları avladığınızı düşünürsünüz. Bu da gayet normal gelir sizlere.

Hitler Almanyası ile Kızılderilileri kat eden Amerika tarihi arasında işlenen suç anlamında hiç fark yoktur, hatta Amerikan tarihi bu konuda daha acımasız ve kanlıdır. Hal böyle iken Amerikan halkı bu katliamları yapanların ataları hakkında hiç bir soy kırımı suçlaması ile karşılaşılmaz. Karşılaşılmaz çünkü Hollywood sineması bu olayları sempatikleştirmiş neredeyse Amerikan halkına bu yaptıkları için şükran duyulmuş, teşekkürler edilmiştir.

Tarih değişmez lakin Tarih yazarları olmasaydı. Tarihe olan bakış açısıda değişmezdi ah şu senaryo yazarları, yapımcılar, yönetmenler olmasaydı.

Senaristlerin, yönetmenlerin bakış açıları aslında güzel işlerin çıkmasına insanların bakış acılarının değişmesine farkındalıkların oluşmasına neden olur çoğu zaman.

Günümüzde en çok köşe yazarları kalemlerini bir silah gibi kullanırken, Tarihçi olduğunu söyleyene tetikçi yazarlarda tarihin geçmişini farklı yönlere çekmeyi iyi becermekteler. Bu yazarların içine senaristlerin ve yönetmenlerin kameralarını silah olarak kullanmaya başlaması da toplumun bakış acısının değişmesi için gereken yönlendirmeyi vermektedir.

Propaganda amaçlı filmlerin çekilmesi dünya tarihinde çok etkin olarak kullanılmıştır.  Siyasiler de halkın bu şekilde kendi istediği gibi bakmasının yolu yakalanmış olur.

Türkiye’de de geçmiş dönemlerde çeşitli propaganda amaçlı filmler ve diziler çekilmiş ama hiç biri günümüz TRT dizileri kadar başarıyı yakalayamamıştır. TRT’nin kuruluş amacı halkın haberleri bağımsız şekilde ulaşabilmesidir. TRT en ücra köşede ki insanımıza ulaşabilen tek kanal olma özelliğini yıllarca sürdürdürmüştür.

TRT bir devlet kurumu olarak aslına bakarsanız propaganda amaçlı işler yapmaması gerekmektedir. Lakin hiç bir zaman böyle olmadı. Bugün ki iktidarlar öncesinde de her daim iktidarın politikaları yönünde propaganda kokan yayınlar yapmıştır ve yapmaya da devam etmektedir.

TRT’nin özellikle tarihi dizi olarak çektiği Diriliş dizisinin başarısının dan sonra bu dizinin verdiği başarıyı Osmanlı padişahları içerisinde en çok tartışılan Abdülhamit’i çekmesi oldukça zamanlama açısından manidardır. Fatih filminin gişede yeterli başarıyı yakalaması ile Fatih dizinin çekilmesi de buna benzer bir nedenle olmuştur. Fatih dizisi reyting kurbanı olmuş unutulan diziler arasında yerini almıştır.

İzleyici olarak seyrettiğimiz sahnelerden zevk alalım ama Tarihi karıştırmayalım. Sonra masum kızıldereliye acımayan vicdansız insanlara katılmayalım.

Sadece Dünya sineması, dizilerinin propaganda gazına gelmediğimiz gibi yerli propaganda filmleri ve dizlerinin de gazına gelmeyelim.

Fedai Çakır

20 Şubat 2017, İstanbul

KİMSE YOK MU?

ignorance1

İnsanlar razı gelme, şükür etme, sabırlı olmayı farklı algılamışlar belli ki bizim topraklarda.

Sorgulamadan yaşamak var olan gelecek güzel günlerin önüne geçiyor, korkutulan insanlar daha iyisi var iken kötü şartlarda yaşamaya razı geliyor, lüks evlerde yaşayıp, lüks otomobile binen insanların telkini ile üç beş kuruşa şükür edip sabah 06 da kalkıp akşam 20 işten gelmeyi şükredip kabul ediyor. İsyan edeceği yerde korkunun verdiği psikoloji ile sabırlı olmak lazım diyor, sabır edeceği yerde bol keseden konuşup eşi dostu kırar oluyor.

Yukarıda yazdıklarımız günümüz Türkiye’sinde ki insanların ruhsal halleri.

Vakıflar bankasın da genel müdür yardımcılığına kadar yükselmiş ve hazinede de uzun süre üst düzey görev yapmış bir arkadaşımın Türkiye ekonomisi için söylediği sözler aklımdan çıkmıyor bir türlü.

Ekonomi nereye gidiyor ülkemizde dediğim de;

“Bakın bundan çok değil 15-20 yıl önce ülkemize akın akın gelen Romen ve Rus vatandaşlarını sokaklarımızda bol bol görürdük. Ve derdik ki yahu adamlar günlük 10 dolara aylık 300-400 dolara çalışıyorlarmış… Tükiye’de askeri ücretli çalışan ne kadar günlük yada aylık para aldığını bir hesaplayın ekonomiyi sizde yorumlarsınız” dedi.

2017 asgari ücret rakamı belli oldu. Çalışma Bakanı Müezzinoğlu, asgari ücretin yeni yılda net 1404 lira olacağını açıkladı.

Dolar kuru bu yazıyı yazdığım da 1 Usd = 3,716  TL

Basit bir hesap yapalım bakalım. Aylık 378 dolara karşılık geliyor. Yani büyük şehirde yaşayan bir insanın işe gidiş gelişini de sayarsak gününün ortalama 10-12 saatini  13 dolar karşılığında çalışıyor.

Kısaca adam sana 13 dolar veriyor seni 12 saat çalıştırıyor. Her hizmetini işini yaptırıyor. neredeyse 1 dolara 1 saat çalışıyorsun kısaca.

Bu kadar zengin kaynaklara sahip olan bir ülkenin, bu kadar zengin iş adamı siyasetçisi var iken sen hiç kendine soruyor musun nerde yanlış yapıyorum diye.

Sormuyorsun o zaman sor.

Cehaletliği ile övünen insanlar topluluğuna dönmüşüz.

Ah cehalet tarihe düşman, bilime düşman, doğaya düşman, sanata düşman, güzel olan ne varsa ona düşman!

Günümüz Türkiye’sinde insanımız tek tip insan protitipine dönmüş. Sorgulamayan, razı gelme, şükür etme, sabırlı olmayı farklı anlayan tek tip insana dönmüş.

Michel Foucault ne güzel tespitte bulunmuş tespiti sanki.  “Bir yerde herkes birbirine benziyorsa, orada kimse yok demektir.”

Kimse yok mu? Türkiye….

 

Fedai Çakır

9 Şubat 2017, İstanbul