Etiket arşivi: deniz

İNSAN OLAN ….

Çoğu zaman hepimizin kullandığı mısralardır “İnsan olan…”

İnsan olan yaşamaya çalışan her canlıya yaşam hakkı verir, İnsan olan ihtiyacı olmayan fazlalık olsun diye avlanmaz, İnsan olan evinin bahçesinin önünü temiz tutar, İnsan olan vefalı, hal hatır bilir, İnsan olan düşmüşe zorda olana yardım eder, İnsan olan banane aman be demez, İnsan olan vicdanlıdır, İnsan olan….  Devam eder gider. Peki İnsan mıyız?, İnsan mısın?

Bafra’da bana eşlik eden sevgili ağabeyim Haydar Aksu heyecan ile çok beğendiği Altınkaya Barajının kenarında iki yere götürdü. Pet şişeleri ve çöpler ile kaplanmıştı her yer. Bu gün köpeklerimiz Bal ile Betty’i her zaman ki gibi parka götürdük ve her yer pet şişeleri ve çöplerle kaplıydı. Parkta olan çöpleri şişerli toplayıp hemen yanında olan çöp kutusuna attık ama baraj yanında olan o güzelim yerdekilere ulaşmamız mümkün değildi. İnsan olan inadına çöpleri aşağıya doğru fırlatmış sanki orada yok olacak oraya atınca çöp atmıyor psikolojisiyle fırlatmışta fırlatmış. Tabi biz İnsan olmayanlar onları toplayıp bir çöp konteynırına atamadık.

İnsan olmaktan utandığım İnsanlık sizde kalsın dediğim bir andı o anlar. Sevgili ağabeylerim Haydar Aksu, Burhan Apaydın ve Yeliz Ateş arkadaşımın da o an insanlığımızı sorguladığını hisseder gibi oldu.

Büyük şehirlerde devlete vergi veriyorum, banane çöpü de toplasın diyen bir garip anlayışının var olduğunu umursamazca her yere çöp atan insanları varlığını keşfedeli baya oluyor. Lakin ıssız bucaksız ıssız topraklarda da bu umursamazca tavırları güden insanları da görünce anladım ki bu konu içimizde toplumun her kesimine yayılmış bir kansermiş.

Bundan birkaç yıl önce Şile sahiline denizin attığı çöplerin çeşitliliğini ve çokluğunu fotoğraflayıp birde köşem de yazmıştım. Denizlere atılan her çöp sizlere geri gelecek diye.

Özellikle Karadeniz illerini lağım arıtma, çöp ayrıştırma konusunda sınıfta uzun zamandır kaldığını biliyorum. Karasular ve deniz bundan fazlasıyla nasibini alıyor. Güzel diye gittiğimiz sahil olsun, baraj kenarı olsun, piknik alanı olsun yada inanın otoban kenarı olsun çöp çöp.

Hele yazlık alanlar Datça, Fethiye, bodrum vs. Sahil bildiğin kumsallar çöp.

İnsan olan bu çöpleri oralara atmaz hele atıyorsa ulaşılmaz yere doğru hiç fırlatmaz. Şimdi söylüyorum arkadaş ya siz İnsan değilsiniz, yada ben/benim gibi düşünenler insan değil.

Utanıyorum sizlerle aynı oksijeni solumaktan, utanıyorum aynı ülkenin insanı olmaktan. Utanç kaynağısınız bunları atan sizler utanç kaynağı.

 

Fedai Çakır

27 Nisan 2015, İstanbul

MÜKEMMEL AVCI DOĞMAK


Avcılık tamamen içgüdüsel bir davranıştır. Hatta reflekstir. En basit örnek yakından tanıdığımız yarı-evcil hayvanlar; kediler…. Doğuştan avcı reflekslerine sahiptirler. Yavru kedileri oyun oynarken hemen hepimiz görmüşüzdür. Hoplar, zıplar, şekilden şekile girerler. Bu hareketler onların kas gelişimi ve beyin senkronizasyonu için olmazsa olmaz davranışlarıdır. Bu davranış onların fiziksel olarak gelişimini sağladığı gibi aynı zamanda sezgilerini de güçlendirir. Avının bir sonraki hamlesini tahmin edip ona kontra hareket geliştirme, refleks üretme becerisi, otomatik olarak hazırlanırlar… Neye ? Genlerinde yazılı olan alın yazılarına; “ AVCI “ olmaya…

Avcılık insanoğlunun da geçmişinde çok uzun bir süre, varlığını sürdürebilmesi için ona rehberlik etmiştir…Hem başarılı bir şekilde “ AVLANMAK “ için hem de “ AV “ olmamak için …Yani içimizde biryerlerde az ya da çok bir avcılık içgüdüsü taslağı mevcut… Bizlerin içgüdüleri toplumsal yaşamın gereklerine, geleneklerine ve yaşam tarzına ters düştüğü oranda terk edilmiş, genlerimizden zamanla silinmiştir… Ama kazınmamıştır… Kimi insan hala atalarının bu zamanının en önemli içgüdüsüne hala diğerlerine göre biraz daha fazla sahiptir…

Şimdi bazılarınızın “ Olur mu öyle şey, insan avlanmayı öğrenemez mi yani “ dediğinizi duyar gibiyim..Öğrenir, duyar, okur, taklit eder ve yapmaya çalışır… Bir çoğunuz şahit olmuştur ki, kişi senelerdir avlanmaktadır fakat bir türlü belli bazı basit avların ötesine geçemez… Kapasite o kadar… İçinden gelmiyor, temeli yok, yapısı bu yani… Elli kere “ bak şu av şurda, şöyle pozisyonda, böyle yaparsan gelir “ diye bilgi paylaşırsınız ama o yine o avı beceremez …Tamam; bilgi önemli, şans yabana atılmayacak bir faktör, tecrübe de öyle ama bunların hepsini toplasanız bazen nafile…

Eğer avın gibi düşünemiyorsan, nerde yer, nerde gezer, ne gibi durumlarda savunmasızdır, nelere meraklıdır, bunları yaşayamıyorsanız, yani; bu elbiseyi üzerinizde tam size göre taşıyamıyorsanız avda başarı şansınız şansa kalmıştır… Unutmayın ki karşınızdaki avınız olacak canlı yeryüzünde var oluşundan bu yana hem av, hem de avcıdır insanın tersine… Yani uyanık değilse yaşama şansı yoktur, kimse önüne iki lokma koymaz ya da kimse acımaz, yem olur… Uyanık kalmak için aklını ve zekasını kullandığını düşünelim… Birgün bu istemli hareketinde yorulsa, bir an boşluk oluşsa canlının sonu gelmiştir… Peki bu boşluğun oluşması nasıl engellenmiştir .. El – cevap ; “ İÇGÜDÜ “ Avınızın bu denli kuvvetli bir silahı varken siz sadece şansınıza, bilginize yada tecrübenize güvenirseniz yaya kalırsınız… Şartlar, su , sıcaklık, nefes tutabilme, mera, ekipman falan hepsi tamam ama av yapamadık… Dışardan kendimize bir bakalım balık gözüyle, acaba sualtı canlılarının kabul edebileceği makullükte sessiz, acelesiz ve rahatlıkta mıyız , ortamla bütünleşip, ortamda eriyip yok olabiliryor muyuz, yoksa ortalığı talan etmeye geldiğimiz her halimizden belli oluyor mu? İşte burada avcı refleksi devreye giriyor, gizli kimliğimiz, yani avcı olmak değil, avcı doğmak gerekliliği.

Bir leopar düşünün… Av kokusu aldığı anda siner , yavaş, temkinlice sessizce avına yaklaşır… Yeterince yaklaşana kadar avı onun varlığından habersizidir ve birden müthiş bir hızla atılır… Ya timsahlar? Avı; bir parçasının onun ağzında olduğunu fakettiği anda timsahın varlığını öğrenir… Av sırasında doğa kanunları geçerli olduğuna göre bizler de bu kanunlara tabiyiz… Bir leopar yada timsah misali sessiz, gerektiğinde çok yavaş ama gerektiğinde de şimşek olup çakabilmeliyiz…

Av şnorkelden nefes almaya başladığımız anda başlar ta ki maskeyi yüzümüzden çıkarana kadar devam eder… Ve usta avcı; avcı doğup, şans, tecrübe ve bilgisini bunun üzerine bina edebilen insandır. Bu avlanmanın gerekliliğidir. Mükemmel avcı ise usta avcının mertebesine ek olarak av yaptığı ortamın bir parçası olabilen, avına ve doğaya saygısı olan insandır…

 

381457_10150462902464801_1716464388_n   1929862_12348759951_8389_n 10398905_9559664850_935_n   1779104_10202655038829673_2051089773_n