Etiket arşivi: insan

Her şeyi unutan insan, biliyorum ki tek unutamadığın TOSUN

tosun

Hava alacakaranlığa dönüyor her akşam sonrasında ise geceye düşüyor gökyüzü. Yaşayan bir çok insan gibi uyuma vakti geliyor bedenimin ve gözlerimin.

 

Göz kapaklarım ağırlaşıyor yenik düşecek gibi uykuya, bedenim ise yorgun bir an önce dinlenip kendine gelmek ister gibi. Düşünceler dürtmeye başlıyor beynimin içinde.

 

Uyku tutmadığında efsane bir söz vardır “koyunları say” diye. Koyunlar değil ama gözleriminin önüne geliyor Kayseri‘de kınalı kuzuların ölümleri, İstanbul’da otobüste yan yana asılarak bir yerden bir yere gittiğim çevik kuvvet polisim geliyor, her yer siyah beyaz diyen taraftar arkadaşım geliyor. 1.5 yıl içerinde 25 tane yaşanan terör olaylarında hayatını kaybedenler geliyor, yaralılar, sakat kalanlar geliyor gözlerimin önüne.

 

Hadi biraz koyun sayayım diyorum, çitlerden atlayan yavru kuzuları görürü gibi oluyorum bir an yüzümde  gülümseme geliyor. Sonrasında ise;

 

Yanarak ölen çocuklarımın çığlıkları geliyor, tecavüze uğrayan çocukların bakışlarındaki donuk anlamsızlıklar geliyor, sokak ortasında vurulan iki çocuklu kadın geliyor, dövülerek öldürülen kadınlar ve gençler geliyor gözlerimin önüne.

 

Say say koyun say uyuyacaksın diyorum kendime. bir koyun iki koyun, üç koyun…

 

Sonra ise; hadi uyu gözlerim, yarın sabaha bakalım kimler göz altına alınacak, hangi olaylar patak verecek hangi konu ile gündem birden değişecek, yazılanlarda unutulacak ölenlerde. Küçük bedenlerde, çığlıklar da unutulacak yeni gündem yeni günü/günümüzü esir alacak.

 

Uyu gözlerim…

 

Bakalım bu sabah hangi felakete uyanacağız… Sonarsında ise, Aman bu yazıda unutulacak diyorum.

 

Sonra ergenlikte o malum açık saçık filmleri izlediğimiz sinemanın tuvaletinde ki yazı aklıma geliyor… “Benim adım Tosun, bunu okuyana k….”

 

Her şeyi unutan insan, biliyorum ki tek unutamadığın Tosun….

 

 

Fedai Çakır

18 Aralık 2016, İstanbul

15542050_1505632959466000_8441669679569603453_n

İNSAN en çok sevdiği zaman İNSAN oluyor

İNSAN en çok sevdiği zaman İNSAN oluyor

Oğlumla beraber yönettiğimiz facebook üzerinde bir “Evcil Hayvan” konulu bir sayfamız var. Yaklaşık 40 bin kişinin olduğu sayfamızın adını Köpeğimiz Bal’ın burnundan dolayı ISLAK BURUNLAR koymuş oğlum Doğuşhan

Sosyal medyada çok fazla şiddet içeren hayvanlara eziyet videoları bulunduğundan biz sayfamızda sadece sevgi içeren videolara yer veriyoruz. Şiddeti göstererek şiddetin yayılmasına sebep olmaktansa hayvanların güzelliğini paylaşarak hayvan sevgisini yayalım istedik. Bu konuda başarılıda olduğumuzu da söyleyebiliriz.  Adı ıslak Burunlar olan sayfamıza kuş, kirpi, kedi ve elbette köpeklerin videoları akın akın geliyor hatta paylaşmak için artık zaman yetmiyor.

Geçenlerde Samsun’da yaşanan bir olaydan dolayı 18 yaşında bir kızın ceza aldığını okudum.

Kısaca haber şöyleydi:

Ceza olarak Kaplumbağa bile besleyemeyecek

Pitbull cinsi köpeğin, kedi ve köpeklere zarar verirken fotoğraflarını paylaşıp “Dün öldürdüğü 3 kedi, 1 köpekten sonra bugün kediyi dörtledik” yazan genç kıza, 12 bin TL para ve hayvan bulunduramama cezası verildi

Bu haberi paylaşmamın başlıca nedeni haberi okuyan ve içinde şiddet içeren insanların korkması ve hayvanlara şiddet yapmaya kalktığında bir kez daha düşünmesini sağlamaktı.

Elbette yasalarımıza göre hayvanlara yapılan şiddetin cezası yetersiz hatta eksikleri çok fazla. Nasıl ceza olmalı hayvanlara şiddet yapanların mala zarar verme sucundan değil farklı yaslarla cezalandırılması konusuna girmeyeceğim bile. Kaldı ki hayvanlara mal olarak bakan bir anlayışın ülkemizde olması beni ürkütüyor.

Fakat bir konu var ki düşünmeden edemiyorum.

Bu olayda olduğu gibi bir Pitbull hayvana kedileri parçalatarak bundan zevk alan insana, köpeği bir ağaca bağlayıp idam eden insana, zincirinden tutup köpeğin kafasına defalarca taş ile vuran çocuğa, pompalı tüfek ile yolun ortasında hem de şehrin kasabanın ortasında ateş eden insana, bir aracın arkasına köpeği bağlayıp kilometrelerce koşturmaya kalkan insana sadece para cezası verip toplumun içine salmak saçmalığın daniskası.

Bu insanların psikolojik destek alması, akıl sağlıklarının yerinde olup olmadığının kontrol edilmesi gerekmez mi? Bu gün bir hayvana eziyet edip şiddet uygulayan hastalıklı ruhlu insanların yarın sokakta çocuklarınıza veya sizlere/bizlere aynı şiddeti uygulamayacağından nasıl emin olabilirsiniz?

Yukarıdaki haberi bana göre içinde hayvan sevgisinin çok olduğu dolayısıyla içi sevgi dolu insanların olduğuna inandığım bir sayfada olması anlamlıydı. Fakat haberin altına yapılan yorumlar ise beni dehşete düşürdü mü? evet düşürdü. Biz sevgimizi de şiddetle mi ifade eder olduk dediğim yorumlarda oldu, olumlu konuya değişik bakış açısı yapanlarda oldu.

Bazı yorumlar şöyle, yorumları yorumsuz olarak sizlerle paylaşıyorum;

Harika bir karar umarım emsal olur. Bazı pislikler bundan ders alır diyeceğim ama temennim bu yönde hiç bir savunmasız canlıya zarar verilmesin.şaka yaptın he gördün mü şakayı …

Çok iyi olmuş. Akıl sağlığı yerinde olmaya bilir. Öldürülmüş hayvanlar üzerinde şaka yapmak normal değil. Olursa çocuğuna acıdım şimdi. Bunun eline hiç bir canlı emanet edilmez.

İnşallah çocuğu olmaz. Belli sosyopat bir kişilik. Vahşetten zevk alıyor.

Bu kadının tedavi edilmesi gerekir ruh hastası olduğu kesin ….

Ruh hastası manyak az bile sana

Yetmez!! İdam !!

Şerefsiz Allah belanı versin kaltak

Bunu yağlı kazığa oturtacaksın

Dilerim Rabbimden bu pisliğe en büyük cezayı versin, insan kılığında tam bir şeytan.

Bir süre önce facebook’da biri kaplumbağalar hakkında bir yazı paylaşmıştı küçücük kaplumbağaları poşetliyorlar anahtarlık yapıp satılıyor ve bu canlar can çekişerek iki aydan sonra ölüyorlar bunu okuduğumdan beri aklımdan bir an çıkmadı bunun için bir şeyler yapılmalı ne olur ne yapabiliriz ger zekalı biraz işkence görse iyi olurdu empatisi gelişirdi

Sevgi dolu sayfada sevgiyi savunurken şiddet içeren yorumlar. Dedim ya Biz sevgimizi de şiddetle mi ifade eder olduk.

Sevgi paylaştıkça daha güzelleşiyor. İNSAN en çok sevdiği zaman İNSAN oluyor.

(Makalenin içinde bahse haberi okumak için : https://www.bilgblog.com/ceza-olarak-kaplumbaga-bile-besleyemeyecek/ )

Fedai Çakır

3 Eylül 2016, İstanbul

KEDİ İLE YAŞA SAĞLIKLI YAŞA

Aşağıda bilim adamlarının iddiaları var. Yıllarca bir kedi ile yaşayan biri olarak psikolojik bir çok soruna çare olduklarını söyleyebilirim. Başlıca öfke kontrolü, depresyon ve yalnızlığın verdiği ruhsal çöküntülerin önüne geçtiği kesindir. Şimdi başka nelere yarıyor bakın bakalım.

Kedilerin 20-140 Hz aralığında yaydıkları mırıltılar ile fiziksel ve psikolojik çoğu hastalık için iyileştirici etki gösterdiği bilim adamlarınca açıklanıyor. Kediler sadece, hayatımızın her an içinde olan stresin önüne geçerek bile aslında birçok hastalığı engellemiş oluyorlar.

Nefes darlığını (dispne) önlüyor
Kedi mırıltısının nefes darlığı çeken insanlara iyi geldiği ve bu belirtileri azalttığı görülmektedir.

Kemik sağlığını güçlendiriyor
En çok 25-50 Hz ve sonrasında 100-200 Hz arasındaki mırıltılar kemiklerin güçlenmesine katkı sağlıyor.

Kan basıncını düşürüyor
Hem kediniz ile vakit geçirmek, hem de mırıltısına kulak vermek kan basıncını (tansiyon) düşürmeye yardımcı oluyor.

♥ Kas sağlığınız ona emanet
Kedi mırıltısının, kas, tendon, bağ dokusu ve yumuşak doku zedelenmelerini iyileştirici etkisi var.

Stresi azaltıyor
Birlikte geçirdiğiniz sakin zamanlar ve dostunuzun çıkardığı mırıltılar stresi azaltarak, sakinleşmenizi sağlıyor.

Kalp sağlığınızı koruyor
Kedi sahiplerinin kalp krizi yönünden normal kişilere göre % 40 daha az risk taşıdığı saptanmıştır.

Yara iyileştiricisi
Kedi mırıltısının yaydığı titreşimler insanlardaki enfeksiyon ve yangının şiddetini azaltıyor.

Islak Burunlar

www.islakburunlar.com

TOPLU HALDE OLDUĞUMUZ KADAR DAHA KÖTÜ OLMAYIZ

ABD’de 17 yaşında bir genç’in okul albümü için çekindiği fotoğrafın hikayesini okuduğumdan beri düşünmekteyim. O genç’i ölüme götüren etken olan güç üzerine yazmak istedim. (1)

Kötü insanın yaptığı bir kötülük birden fazla kötü insanın aynı anda yapması ile çok daha kötü sonuçlar doğurduğu bir gerçektir.

Kötü olan insanlar sorgulamaz onlar yapmak istediklerini yaparlar sonucunu da düşünmezler ve kötü olmak onlar için yeterlidir. Kötü olan insan bir başka kötü olanın yaptığını sırf kötü olmak adına savunup onun eylemine katılır. Özünde vardır kötü olmak, kötü olmak mutluluk verir sanki o insana.

Kötü insan verdiği zararla ilgilenmez, incitmiş, kırmış, yıkmış, yok etmiş onun ilgi alnında değildir o sonuca değil yaptığı kötü olmanın ona verdiği haz’ı yaşamakla meşguldür.

Kötü insanın kötü olmak için hep bir bahanesi ve kötü olmak için bir haklı bir nedeni vardır, bu kötülüğe katılan başka kötü insanlarında kendilerince bir bahanesi ve nedeni vardır. Onlara sorarsan… Onlar hep iyi insanlardır.

Daha ilk okul yıllarında eğitime ilk başladığımız zamanlarda atılır kötü insanların kötü olma halleri, daha o zamanlarda başlar kötü olmanın kendilerince nedenleri.

Burnu büyük bir arkadaşına bas bağırır “Patlıcan Halil”, kalçası biraz büyük diye kız arkadaşıyla dalga geçer “koca götlü”, çok zayıf bir arkadaşının yüzüne haykırı “kankirik” diye.

Sonra biraz daha büyür insan ve acımasız olmuştur yaptığı espriler, değerlendirmeler ve kötülükler.

Büyümeyle saçları dökülmeye başlayan arkadaşına bağırır yüksek sesle “benzini Shell’den akılı kelden alacaksın”, biraz göbek yapmış olan erkek arkadaşına bağırır bütün toplumun için de “kaç aylık, babası belli mi?”, Yüzünün ortasında kocaman kıllarla dolu, gözünün biri bir yana diğeri bir yana bakan arkadaşına söylenir “kız olsam bin tane ..’ım olsa birini vermem sana”…

Sonra seçilme ve seçme hakkını elde eder insan;

Fikirlerini beğenmediği / aynı inanca sahip olmadığı / ortak paydası olmadığı  arkadaşına bağırır “solcu” “komünist”, “dinsiz” “Ateist” “sağcı” “faşist” “milliyetçi” “dinci” “yobaz”  “türbanlı” “badem bıyık” “torba göt” “Kürt” “Türk” “Alevi” “Suni” “Şii” …..

Çocukken başlayan bağırmalar o zamanlarda topluma ve birlikte yaşam alanımızı, huzurumuzu bozmuyordu belki ama ya şimdi? …

Üstelik artık bu bağırmalar bireysel değil toplu oluyor. Ve kötü olan kötülükler daha büyük oluyor, yıkımları da devasa oluyor. Geri dönülmeyecek yaralar açıyor toplumun iç dünyasın da.

Yunus Emre ne güzel demiş “Temiz hissiyatlara ihtiyacımız var…”

 

Fedai Çakır

18 Ekim 2015, İstanbul

 

Merak edenler için hikaye: (1 ) – Amerika’da 17 yaşındaki bir genç… Dünyanın en zevkli adamı sayılmaz.Lise yıllığına bir resim koymak istiyor.Kedisini kullanıyor, 80’lerin fotoğraf stüdyolarında kullanılan lazer ışıklarını kullanıyor.Bu da birinin eline geçiyor ve tarayıp sosyal medyaya atıyor…
New York’ta yaşayan Draven Rodriguez adlı bir genç.Tek suçu farklı resim vermesi. Hayata katabildiği tek şey insanların “ehi ehi bak la herif çok komik” şeklinde eğlendirebilmek…
Bu resmi okul yönetimi yıllığa koymasına izin vermiyor.Çocuk da bunun için internetten yardım istiyor.İnsanları kendi özgürlüğüne yardım edecek kadar iyi sanıyor.İnsanları “muhafazakarlığa karşı duracak kadar iyi” sanıyor.
Ama sonra insanlığın en çirkin temsilcileri olan talk showcuların eline düşüyor resim… Jimmy Fallon ve Ellen Degeneres bu resmin üstüne gidiyor.Tabii uygun alanı bulunca internetin tüm kötüleri de buna katılıyor.
Ve sonra bir sabah ailesi çocuğunu ölü buluyor.İntihar etmiş.Bu insanlarla birlikte aynı havayı solumak istememiş belli ki…

 

İNSANLAR KENDİLERİNE BENZEMEYENİ İNSAN OLARAK KABUL ETMİYOR

Mülteciler Avrupa kapsına dayandı hem de bu güne kadar hiç olmadığı kadar çok dayandı.

 

Benim ülkem de adım başı Arapça konuşan, yada Kürtçe konuşan mültecileri görmeniz mümkün. Suriye ve Irak ağırlıklı bu mülteciler genellikle büyük şehirlere yayılmış durumdalar. Maddi imkanları elvermemiş yada kamplardan kaçmayı başarmamış resmi makamların verdiği iki milyondan fazla mültecilerin dışında olan insanlar bunlar.

 

Türkiye mecburiyetten ve çaresizlikten bu insanlara ev sahipliği yapmakta ve artık bir çoğunun geri dönmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Bir çok şehirde yakınılan bir konu ise mültecilerin sigortasız, kaçak ve ucuz iş gücü olarak kullanıldığı yönünde.

 

Fransa’nın Almanya’ya yönelttiği suçlama ise aynen şöyle idi. “Almanya ucuz iş gücü ihtiyacını karşılamak için mültecileri kabul ediyor”. Almanya da Tren istasyonunda göçmeleri karşılayanlar “hoş geldin” pankartları ile karşılanmaları seyredince 50 yıl önce ilk Türklerin Almanya’ya gittiğinde tren istasyonunda karşılanmalarını andırdı bana.

 

Ortadoğu politikaların da iki yüzlü davranan Avrupa devletleri, mülteci konusunda da iki yüzlü davranıyor. Mültecilerin sığınma taleplerinin ne kadarı kabul oluyor. Bir çok Avrupa ülkesin de neredeyse %90 red yiyor.

 

Bodrum’da sahile vuran bebeğin fotoğrafı, Macaristan’da polisten kaçan kucağında çocuğu olan babaya çelme atan kameramanın görüntüleri tüm dünyada vicdanları sızlattı. İnsan oğlunun hafızasının ne kadar çabuk unuttuğunu düşünürsek bu görüntüler unutulmak üzere. Lakin göçmenlerin sorunları devam edecek. Bu sorunlar hem kendileri için hem de gittikleri ülke için devam edecek.

 

Çözüm; savaştan, savaşı yaratan nedenlerden uzak durmak. Savaşı teşvik eden güçlerin oyunlarını görmek. Ülke olarak bizler yıllardır her konuda Amerika’nın işi, Avrupa’nın işi yada İsrail’in işi der dururuz. Nedense bu oyunlara gelmemeyi öğrenmek birlik ve beraberlikte yaşamayı öğrenmek aklımıza gelmez.

 

Kutuplaşmalar almış başını gidiyor. Dini, mezhepsel ayrılmalar, Irksal ayrışmalar, siyasi ayrışmalar ve öteleştirmelerde gösterdiğimiz aşırı reaksiyonlar bize toplum olarak bir şey kazandırmaz. Tek kazancı ayrışma ve bölünme olur.

 

Daha çok hoş görü, daha çok vicdan, daha çok ortak acıları paylaşmaları öğrenme zamanı geldi de geciyor bile.

 

Kimsenin oyununa gelmemek için daha çok oku ve araştır, sorgulamadan karar verme.

 

Ece Temelkuran’ın tespiti ne kadar doğru. Ne diyor;

 

Ben böyle öfke,böyle nefret görmedim bu ülkede.


İnsanlar kendine benzemeyeni insan olarak kabul etmiyor.
Ama en fenası herkes kendinden farklı olanın ölmesini istiyor artık
.”

 

 

Fedai Çakır

10 Eylül 2015, İstanbul

KÖTÜ OLANI NORMELLEŞTİRME, SIRADANLAŞTIRMA

Sevgili Dostlar üç haftadır yazamıyorum ve sizlerden uzak kaldım. Lakin yazamayış nedenim güzel bir neden di. Sokak Köpekleri Bal ile Betty sinema filminin çekimlerini Samsun’un Bafra ilçesin de tamamladım. Montaj, dublaj ve color gibi zorlu aşamaları aşabilirsem Şubat – Mart 2016’da vizyon da sizlerin izlemesi için perde de yerini alacağını umuyorum.

Yaklaşık bir ay bir hafta her şeyden uzak kaldım. Tek yaptığımız rollere çalışmak, çekimleri planlamak ve çekimleri gerçekleştirmekti. Televizyon yok, bilgisayar yok, teknoloji yok hayattan kopmuş bir hayat ve düzen içinde yaşamak.

Ruhumun tazelendiğini hissederek İstanbul’a döndüm ki, sahile vurmuş bebeğin fotoğrafı ile kendime geldim. Hayat benim için meğer durmuş yeniden kalp masajı ile hayata dönüş gibiydi. Ama Fotoğraflardan anlaşılacağı gibi yoğun bakımın içine düşmüş gibi oldum. Çocuklar için film çekmeye giden ben bir şeyler yapmanın mutluluğu ile geri dönüyorum ve yürekler acısı bir fotoğraf ile karşılaşıyorum. Bir kez daha anlıyorum ki dünya acımasız ve iyi insanların taşın altına biraz daha ellerini sokmaları gerekiyor ve sessiz kalmaması gerekiyor.

Çocuklar için, hayvanlar için, bitkiler için  bir yaşam alanı olmalı dünyada. Bu dünya’da her canlıya yaşam hakkı verilmeli ve ölümlerin sadece doğal yollarla olduğu bir dünya olmalı.

İçim acıdı demiyorum içim parçalandı.

Büyük şehirde yaşıyor iseniz çevrende çöpleri yerlere atanlara alışıyorsunuz, belediyeniz iyi çalışıyor ise bu çöpler bir şekilde toplanıyor ve gözlerden ırak yerlere gidiyor.

Yerlere çöp atmak elbette bir toplumun kültürü haline gelmiş ise belediyelerin yetmediği yerlerde bu başlı başına aşılması zor sorunlar haline geliyor. Daha önce “İNSAN OLAN” başlıklı makalemde yazmıştım Anadolu’nun dağları, gölleri ve şehirleri çöp dolu ve insanların çöpleri yere atmalı bir alışkanlık haline gelmiş.  Bu alışkanlığın cahilliğin önüne geçemez isek vahim sonuçlar doğuracağı kesin.

Merhum Turgut Özal’ın “benim memurum işini bilir” kelimelerinden sonra rüşvet yemek sıradanlaşmış, sonrasın da ise toplumda rüşvetçi, avantajı, menfaatçi tiplerin normal insanlar gibi yaşamasına alıştık. Bu insanların paraları var diye de itibar kazanmaları da bu gün  normal hale gelmiştir. Kötü olanları sıradanlaştırmak ve normalleştirmek bizlere sadece zarar verir fayda vermez.

Kısaca bizlerin son yıllarda kötü alışkanlıkları oluşuyor, başkalarının acılarını anlamayacak kadar kötüleştik, senin acın benim acım olmuş hayat.

Çöpleri atmayı normalleştirdik banene kim toplarsa toplasın olmuş hayat ve rüşvet, avanta, adam kayırma, normalleşmiş, parası olan namuslu, olmayan ise namusuz olduğu bir hayat olmuş hayat.

Fedai Çakır

6 Eylül 2015, İstanbul

İNSAN OLAN ….

Çoğu zaman hepimizin kullandığı mısralardır “İnsan olan…”

İnsan olan yaşamaya çalışan her canlıya yaşam hakkı verir, İnsan olan ihtiyacı olmayan fazlalık olsun diye avlanmaz, İnsan olan evinin bahçesinin önünü temiz tutar, İnsan olan vefalı, hal hatır bilir, İnsan olan düşmüşe zorda olana yardım eder, İnsan olan banane aman be demez, İnsan olan vicdanlıdır, İnsan olan….  Devam eder gider. Peki İnsan mıyız?, İnsan mısın?

Bafra’da bana eşlik eden sevgili ağabeyim Haydar Aksu heyecan ile çok beğendiği Altınkaya Barajının kenarında iki yere götürdü. Pet şişeleri ve çöpler ile kaplanmıştı her yer. Bu gün köpeklerimiz Bal ile Betty’i her zaman ki gibi parka götürdük ve her yer pet şişeleri ve çöplerle kaplıydı. Parkta olan çöpleri şişerli toplayıp hemen yanında olan çöp kutusuna attık ama baraj yanında olan o güzelim yerdekilere ulaşmamız mümkün değildi. İnsan olan inadına çöpleri aşağıya doğru fırlatmış sanki orada yok olacak oraya atınca çöp atmıyor psikolojisiyle fırlatmışta fırlatmış. Tabi biz İnsan olmayanlar onları toplayıp bir çöp konteynırına atamadık.

İnsan olmaktan utandığım İnsanlık sizde kalsın dediğim bir andı o anlar. Sevgili ağabeylerim Haydar Aksu, Burhan Apaydın ve Yeliz Ateş arkadaşımın da o an insanlığımızı sorguladığını hisseder gibi oldu.

Büyük şehirlerde devlete vergi veriyorum, banane çöpü de toplasın diyen bir garip anlayışının var olduğunu umursamazca her yere çöp atan insanları varlığını keşfedeli baya oluyor. Lakin ıssız bucaksız ıssız topraklarda da bu umursamazca tavırları güden insanları da görünce anladım ki bu konu içimizde toplumun her kesimine yayılmış bir kansermiş.

Bundan birkaç yıl önce Şile sahiline denizin attığı çöplerin çeşitliliğini ve çokluğunu fotoğraflayıp birde köşem de yazmıştım. Denizlere atılan her çöp sizlere geri gelecek diye.

Özellikle Karadeniz illerini lağım arıtma, çöp ayrıştırma konusunda sınıfta uzun zamandır kaldığını biliyorum. Karasular ve deniz bundan fazlasıyla nasibini alıyor. Güzel diye gittiğimiz sahil olsun, baraj kenarı olsun, piknik alanı olsun yada inanın otoban kenarı olsun çöp çöp.

Hele yazlık alanlar Datça, Fethiye, bodrum vs. Sahil bildiğin kumsallar çöp.

İnsan olan bu çöpleri oralara atmaz hele atıyorsa ulaşılmaz yere doğru hiç fırlatmaz. Şimdi söylüyorum arkadaş ya siz İnsan değilsiniz, yada ben/benim gibi düşünenler insan değil.

Utanıyorum sizlerle aynı oksijeni solumaktan, utanıyorum aynı ülkenin insanı olmaktan. Utanç kaynağısınız bunları atan sizler utanç kaynağı.

 

Fedai Çakır

27 Nisan 2015, İstanbul

ROTASI AŞK İSE İNSANIN

Yaşam gailesi için de o kadar çok meşgaleyle uğraşıyoruz ki, hiç sormuyoruz bile kendimize biz yaşıyor muyuz? yoksa ömür mü? tüketiyoruz.

Yaşamak ile ömür tüketmenin arasın da ki ince çizgiyi iyi anlamak lazım. Boşa ve kendimiz için hiçbir şey yapmadan yaşıyor ise demek ki ömür tüketiyoruz.

Peki yaşamak nasıl olmalı.

Derhal şunun farkına varmalı insan; hayata bir kere geliyorsun ve kendin için de yaşamalısın.

İki konuda tutarlı olur iseniz hayatı yaşayabilirsiniz. Birincisi eşyaya, mala, mülke olan bağımlılıktan kurulmak, diğeri ise Aşk ile yaşamak. Aşk bir erkeğe/kadına olabilir, bir kediye/köpeğe olabilir, doğaya/denize olabilir, dağlara aşık olabilirsiniz mesela, küçük derelere aşık olabilirsiniz, kümesiniz deki civcivlere aşık olabilirsiniz, Aşk deyince illa  kadın erkek gelmemeli insanın aklına.

Aşk; insanı mutlu edebilecek, içi sevgi dolu olan her şeydir.

Kısaca rotası aşk olmalı insanın.

Çok değerli kalem Peyami Safa ne demiş “Mutlu ol çünkü kimse senin üzgün olmanı umursamıyor”

Kesinlikle umursanmıyor, inadına “mutlu ol”

 

Fedai Çakır

18 Mayıs 2015, İstanbul

123986-2113212112014

 

 

 

 

AKLINIZI BAŞINIZA TOPLAYIN

Yazmaya başladığım ama bir türlü bitiremediğim ilk uzun metrajlı sinema filmimde Şener Şen’in başrolü oynamasını hayal ederek senaryoyu kurguluyorum.  “Kanserliler Çetesi”  adında olacak bu filmde Şener Şen oynar mı? Oynamaz mı? hiçbir fikrim yok. Kendisi ile tanışma fırsatım olmadı. Sinema filmlerinde ki performansına ve hayat duruşuna hayranlığım ile bütün tanışıklığım.

20. TürkAlman Film Festivali sırasında seyircilerin sorularını yanıtlayan Şener Şen, bir seyircinin “Toplumsaleylemlere neden katılmıyorsunuz?” sorusuna “Oyuncunun ödevi, yaptığı filmlere hayat görüşünü yansımaktır. Bilfiil politikanın içinde olma, siyasetin içinde olma başka bir alandır. Bunu da sadece eylem yapan, hayatta başka hiçbir şey yapmayan, güzel film sevdalısı olmayanlara bırakıyoruz” yanıtını vermişti.

Bu cevaptan sonra sosyal medyada bir eleştiri furyası başlamış her kafadan bir ses çıkmıştır.  Hatta hatta bazı kişiler “oda sanatçı mı?” diyebilecek kadar bu eleştirinin dozunu kaçırmış durumdadır.

Yaşam alanlarına, özgürlüklerine, cumhuriyet’in temel ilkelerine müdahale edildiğini düşünen, kendini yoğun baskı altında hisseden ve siyaset üretemeyen muhalefetten de umudunu kesmiş olan AKP’ye oy vermeyen %60’lık bir kesim’in bir nevi çaresizlikten doğan  hissiyatının oluşturduğu hislerle Şener Şen’e bu eleştirilerin dozunun kaçtığı aşikardır.

Toplumun bu kesimi pimi çekilmiş bir bomba gibi. Hoş görü, sağ duyu vs bir kenara atılmış sanki. Köşeye sıkıştırılmış kedi misali tırmalamaya hazır bir şekilde her an tetikte bekler olmuş. Toplumun yükselen tansiyonunun siyasiler tarafından önümüzde ki seçimlerde hızla düşürülmesi gerekmektedir. Kutuplaşmalar, inatlaşmalar toplumu bir bomba haline getirmiş ve psikolojisi bozuk ruh hastaları haline dönüştürmüştür.

Toplum tarafından sevilen, taktir edilen bir sanatçısına “Toplumsal eylemlere neden katılmıyorsunuz?”  sorusuna cevap olarak. Toplumun bu kesimi kendi gibi patlamaya hazır cevaplar versin beklentisi içindeler.  Şener Şen’in de Türkiye’de yaşanan olaylara sert açıklamalarla kınaması, bağırması çağırması bekleniyor.

Gelinen noktaya; Fikirlere saygı göstermeyi bilmemek, illa kendi fikrinde olmaya zorlamak ve olmayanı da aşağılama veya öteleştirme nedeniyle gelinilmedi mi?

Doğru olan fikrini sana inanmayan birini aşağılamak, kuru kuruya eleştirmek, inatlaşmakla kabul ettirilemeyeceğini bilmeyen bir muhalefet ile karşı karşıyayız.

Siz bildiğiniz inandığınız düşüncelerinizi sabır ile anlatacaksınız, sabır ile işleyeceksiniz ve sevgi ile karşınızda ki insanları kucaklayacaksınız.

Kürt, Dinci, Laik, anti laik, alevi, suni, Kemalist, vs tüm ayrılımcı konuşmaları bir kenara atıp önce karşında ki insanı kucaklamayı öğreneceksin sonra fikirlerini anlatacaksın senin fikirlerin gerçekten iyi, insanların refahı ve iyiliğine yarayacaksa her insan doğruyu bulur, kabul eder. Yani tek doğru vardır her zaman.

Unutmayın ki bu gün karşı çıktığınız her şey / düşünce birilerin sabırla insanları ilmek ilmek işleyen bir sistemin yapısının sonucudur. Sevin yada sevmeyin yapılması gereken siyaset üretmek ve sabırla ilmek ilmek dokumaktır toplumu.

Şener Şen’in en son şu açıklamasına da sonuna kadar katılmaktayım.

“Halkına ileri demokrasiyi layık görmeyen iktidarlar yüzünden sıradan vatandaşlar benimle aynı görüşten değilsin diye birbirleriyle kavgaya tutuşuyorlar. Türkiye’de herkesin aklını başına toplaması lazım”

Aklınızı başınıza toplayın.

 

Fedai Çakır

22 Mart 2015, İstanbul

sener-sen-herkes-aklini-basina-alacak-5434895

SEVGİ DOKUNUŞU

Her canlının bir doğasal yapısı var. Bir çiçeğin, bir hayvanın ve insanların.

köpek yapıda tek bir şey değişmez sevgi ile dokunulan yaşam her zaman kazanılmış yaşam oluyor. Sevgi ile büyütülen bir çiçek farklı güzel açıyor, sevgi ile sahiplenilen bir hayvan farklı tepkiler veriyor ve en önemlisi sevgi verilerek büyüyen bir insan barışçıl, sevgi dolu, saygılı, hoşgörülü ve bencil olmayan bireyler olarak topluma katılıyor.

Özellikle büyük şehirlerde, apartman ve site kültüründe evcil hayvan besleyen ile besleyemeyen insanlar arasında süre gelen bir tartışma hoşgörüsüzlük alıp başını gidiyor.

Bir tarafta gece koynunda uyumasına izin verdiği köpeği/kedisi’ni bir ebeveyn şefkati ile koruyup bakan insanlar bir tarafta türlü bahanelerle (pis, ısırır, tüyü dökülüyor, kokuyor, korkuyorum, alerjim var vs.) bu insanları dışlayan ve hayvanları yok etmeye çalışan insanlar.

İki tarafı da anlamaya çalışmak gerekiyor çoğu zaman lakin ön yargılar o kadar yıkılmaz duvarlarla örülmüş ki bir kesim diğer kesime diğer kesin bu kesime hoş görüsüz bakmaya başlamış. Her kesim kendini haklı görüp kendi tarafından bakmayı yeğliyor.

Pazar günü oğluma gittim çok özlemiştim özlemlerimi gidereyim dedim. Oğlum ile kız arkadaşı üniversite öğrencisi iki köpekleri birde kedileri var. İnnovia 2’de yüksek bir katta oturmaktalar.

Site içerisin de daha önce yaşanmış birkaç tatsız olayları var. Ve sorunlar devam etmekte. Site yönetimi ne yapıyor bilmiyorum ama lakin güvenlik ve siteye bağlı temizlik elemanları evcil havyalara karşı son derece düşmanca tavırlar içindeler.

Cumartesi’yi Pazar’a bağlayan geceyi onlarla geçirdim Gece ise  köpekler ve kediler koynumda uyuduk. Sokaktan alınan bu hayvanlar son derece sevgi dolu ve insanlara bağlı yaşamaya mahkumlar.

Ben çıkıp kendi evime dönmeye hazırlanırken oğlumla arkadaşı da bizde köpekleri gezdirelim dediler. Tam çıkacağız kısa bir haber yazmam gerekti onlar aşağı indi ben de haberi yazıp gazeteye gönderdim. Aşağı indiğim de köpekler geziniyor oğlumla arkadaşı da karşı komşuları gelmiş sohbet ediyorlar. Lakin başka kimse olmadığı gibi köpekler etrafımızdan asla ayrılmıyorlar.

Ana kapıdan hırsla yanımıza gelen güvenlik görevlisi arkadaş bir kabadayı nidalarıyla olgumun üzerine yürüyüp ben tasmalarını tak diye bağırmıyorum diye efeleniyor. Oğlumda genç ve haklı yanımda var sen bana bağıramazsın oradan takmıyorum ne yapacaksan yap diyor. Güvenlik görevlisi  bir horozun nidasıyla diklenip neredeyse vuracak. Devreye ben giriyorum güvenlikli benimle geri tepiyor o horozlanması gidiyor ve elinde ki telsizle anons yapıyor

“acil… bilmem ne kodu”

Onlarca gelen özel güvenlikçiler sözlü ve itişmeleri ile karşı karşıya kalıyorum. Bir taraftan baba olarak oğlumu olaylardan uzak tutmaya çalışıyorum bir taraftan da onlara karşı kendimi korumaya çalışıyorum.

Bir anda başka köpek gezdireler, bina pencerelerinden sarkanlar deren olay karma karışık bir hal alıyor.

  • Hedef şirketinin güvenlik görevlisi: “Site yönteminin kararı var tasmasız köpek gezdirilmeyecek.”
  • Senin görevin dayılaşmak fırça atmak değil gel uyar uyarına uyan olmayıp takmıyorsa karşı taraf rapor tut. Site yönetimi yasal yollara başvursun.
  • Hedef şirketinin güvenlik görevlisi “site sakinlerinden devamlı şikayet alıyoruz.”
  • Doğrudur site sakinlerinden şikayet alıyorsunuzdur, hatta ben oradayken bir amca ile teyzede şikayette bulundu. Lakin köpek ve evcil hayvan sahipleri de site sakini unutma. Bu nedenle raporlarını resmi işlemlerini yap ki sana şikayete gelen site sakinlerine çıkar göster bak biz yaptık görevimizi yasal işlem başlattık diyebil ki sana kimse bir şey demesin.
  • Hedef şirketinin güvenlik görevlisi “seninle dışarıda görüşürüz hadi dışarı gel”
  • Sen nasıl bir adamsın güvenlik elemanımı dayımı üzerinde ki üniforma ve yasal zemine güvenerek karşındaki insanı tahrik edip sana vursun diye bekledin ama provokasyona kimse gelmedi şükür.
  • İnnovia 2 site elemanı “tasmasız köpeği ben sokak köpeği sayar kafasına sıkarım”
  • Sevgili arkadaşım elini birde beline attın ama sokak köpeğini de vurmak suç ve zalimce kaldı ki senin bu lafların ruhu bozuk insanların silah taşımaması gerektiğine bir kez daha işaret etmiş oldu.

Olayı çıkaran güvenlikçi olayların bir çoğunda ortadan kaybolmuş du, olaya dahil olan köpek sahipleri  “köpek gezdirme yerinin çamur ve ufacık odlunu, vahşi tabiatı olan köpeklerin zaten tasmasız gezdirmediklerini, tasmasız gezenlerin ise uysal olduğunu onlara azıcık sevgi ile yaklaşsanız anlayacaksınız, sizi nasıl çocuklarınıza titriyorsanız bu havyalarda bizim çocuklarımız gibi”  bizi anlayın mesajını verdiler.

Küçük çocukların ailelerin gitme dur demelerine karşı köpekleri seven onlarca çocuk vardı o gün o kargaşanın için de birde 65 yaşına gelmiş köpekten korkan amca. Yani kısaca korkuda bizlere ait bir duygu sevgi de.

Korkuyu aşmanın yolu ise sevgili ile yaklaşmak.

Bir temizlik görevlisi köpeğinin dışkısını almayan kadına hanımefendi neden toplamıyorsunuz dediğinde sizlere boşuna mı para veriyoruz temizlik görevlisini işi ne diye tepelerden bakan anlayışı da elbet kınıyoruz. Köpeğe sıkarım diyen site elemanını da, efelenen güvenlik görevlilerini de kınıyoruz. Daha önemlisi bu tiplerle aynı havayı solumak bile istemiyoruz.

Hayvan besliyor isen hayvana verdiğin sevgiyi insana da ver, hayvanlara gösterdiğin saygıyı insana da göster, hayvan beslemiyorsan da Evinde ki çocuğa, patronuna amirine gösterdiğin saygıyı sevgiyi hayvan besleyenlere de göster.

Aslında tek ihtiyacımız her kesim için “Sevgi Dokunuşu”

 

Fedai çakır

2 Mart 2015, İstanbul