Etiket arşivi: Dini

İNSANIN İNSANA ACIMADIĞI COĞRAFYA

Sokak Köpekleri Bal ile Bettyfilmini çektiğim süreden bu yana yoğun şekilde hayvan hakları ve hayvanların yaşadığı sorunlarla da yakından alakadar oluyoruz elbette. Buradan hemen öncesinde olmuyor muydunuz çıkarımı olması tabi ki. Oluyordu sadece benim değil filmin içinde yer alan arkadaşlarımın da oluyordu. Zaten bu sevgimiz olmasaydı bu film ortaya çıkmazdı. Film ile önümüzde bir avantaja dönen daha yararlı olabileceğimiz kapıların açılmasını umarak yazıya bu mısralarla başlamış bulunuyorum.

Bazen o kadar çaresizliğe düşüyor ki ruhumuz, hayvanlara yapılan eziyetleri seyrettikçe, o kadar içi parçalanıyor ki insanın. Fakat toplumumuzda o kadar ters giden bir şeyler var ki. Ne olduğunu anlamak güç sessiz, hissedilen ama çaresiz bir şey bu.

Toplum olarak her gün insanların yaşadığı olumsuz yaşam koşullarını izliyoruz, her gün insanların hikayeden ölümlerine şahitlik ediyoruz, her gün insanın insana yaptığı zulmü, şiddeti ve öldürmesini izliyoruz.

Toplum garip bir algısı olmuş bir ölüme ağlayan diğer ölüme ağlamadığı gibi birde zil takıp oynuyor, halbuki ölüm ölümdür. Bir çocuğun ölümü çocuk ise sadece ölümdür ve her insanın içten ağlaması gereken bir şeydir. Ama ne olmuş topluma bir kısım ağlarken bir kısmı oynuyor.

Acımazsızlık ve merhamet hiç bu kadar kendi içinde zıtlaşmamıştı. Zalimlik ile vicdan: şeytanlık ile melek olma arasında çizgi gibi olmalıydı halbuki. Bakış açınsa göre zalimliği hoş göremezsiniz, bakış açınıza göre vicdanı yok sayıp yapılanları hoş göremezsiniz.

“İnsanın insana acımadığı bir coğrafyadayız kaldı ki hayvanlara acısınlar…”

Kaldı ki toplumun içinde baskın olan, kuvvetli olanlar içlerinde biriken şiddetti çoğu zaman hayvanlardan, çocuklardan yada kadınlardan çıkarıyorken.

Yasalar daha etkin olsa, cezalar caydırıcı olsa diyenler var elbette. Hele de hayvanlara yapılan şiddetin para cezası dışında hiçbir yaptırımı olmadığını düşünürsek, çocuklara ve kadınlara yapılan şiddettin yasalarda ölüm olmadığında hiçte caydırıcı olmadığını her gün ana haberlerde yada gazetelerin üçüncü sayfalarında okuyoruz.

Çözüm; halk olarak sevgiyi öğrenmede…

Halk olarak, dini, ırkı, ülkesi ne olursa olsun öldürülen çocuklara, gençlere ortak olarak ağlayabilmek ve üzülebilmekle,

Bir kuru ekmeği, komşun ile, sokakta ki yurtsuz yersiz insanlarla, mültecisiyle, fakiri ile, camın önüne konan serçe ile, apartman kapısında ki kedi ile, çöplerin etrafında bir lokma peşinde olan sokak köpekleri ile paylaşmada,

Karda soğukta dışarıda kalan insanlara, yatacak yeri olmayan savaş mağduru, terör mağduru insanlara kapılarımızı açmakta, kediler için kedi evleri yapmakta, köpekler için dükkanlarımızı açmakta, gece yatmaları için dükkanın önüne karton serip, güneşten korunmaya yarayan o brandaları açıp üzerlerine karın düşmemesini sağlamakta,

Aslında çözüm kendimizde. Kendimiz çözmek ister isek o kadar çözümler üretiriz ki. Çözüm işte tamda burada sevgisizlikte.

Sevmeyi öğrenmemizde ÇÖZÜM….

 

Fedai Çakır

6 Ocak 2016, İstanbul

12528089_765473106890138_1520701414_n

 

 

 

İNSANLAR KENDİLERİNE BENZEMEYENİ İNSAN OLARAK KABUL ETMİYOR

Mülteciler Avrupa kapsına dayandı hem de bu güne kadar hiç olmadığı kadar çok dayandı.

 

Benim ülkem de adım başı Arapça konuşan, yada Kürtçe konuşan mültecileri görmeniz mümkün. Suriye ve Irak ağırlıklı bu mülteciler genellikle büyük şehirlere yayılmış durumdalar. Maddi imkanları elvermemiş yada kamplardan kaçmayı başarmamış resmi makamların verdiği iki milyondan fazla mültecilerin dışında olan insanlar bunlar.

 

Türkiye mecburiyetten ve çaresizlikten bu insanlara ev sahipliği yapmakta ve artık bir çoğunun geri dönmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Bir çok şehirde yakınılan bir konu ise mültecilerin sigortasız, kaçak ve ucuz iş gücü olarak kullanıldığı yönünde.

 

Fransa’nın Almanya’ya yönelttiği suçlama ise aynen şöyle idi. “Almanya ucuz iş gücü ihtiyacını karşılamak için mültecileri kabul ediyor”. Almanya da Tren istasyonunda göçmeleri karşılayanlar “hoş geldin” pankartları ile karşılanmaları seyredince 50 yıl önce ilk Türklerin Almanya’ya gittiğinde tren istasyonunda karşılanmalarını andırdı bana.

 

Ortadoğu politikaların da iki yüzlü davranan Avrupa devletleri, mülteci konusunda da iki yüzlü davranıyor. Mültecilerin sığınma taleplerinin ne kadarı kabul oluyor. Bir çok Avrupa ülkesin de neredeyse %90 red yiyor.

 

Bodrum’da sahile vuran bebeğin fotoğrafı, Macaristan’da polisten kaçan kucağında çocuğu olan babaya çelme atan kameramanın görüntüleri tüm dünyada vicdanları sızlattı. İnsan oğlunun hafızasının ne kadar çabuk unuttuğunu düşünürsek bu görüntüler unutulmak üzere. Lakin göçmenlerin sorunları devam edecek. Bu sorunlar hem kendileri için hem de gittikleri ülke için devam edecek.

 

Çözüm; savaştan, savaşı yaratan nedenlerden uzak durmak. Savaşı teşvik eden güçlerin oyunlarını görmek. Ülke olarak bizler yıllardır her konuda Amerika’nın işi, Avrupa’nın işi yada İsrail’in işi der dururuz. Nedense bu oyunlara gelmemeyi öğrenmek birlik ve beraberlikte yaşamayı öğrenmek aklımıza gelmez.

 

Kutuplaşmalar almış başını gidiyor. Dini, mezhepsel ayrılmalar, Irksal ayrışmalar, siyasi ayrışmalar ve öteleştirmelerde gösterdiğimiz aşırı reaksiyonlar bize toplum olarak bir şey kazandırmaz. Tek kazancı ayrışma ve bölünme olur.

 

Daha çok hoş görü, daha çok vicdan, daha çok ortak acıları paylaşmaları öğrenme zamanı geldi de geciyor bile.

 

Kimsenin oyununa gelmemek için daha çok oku ve araştır, sorgulamadan karar verme.

 

Ece Temelkuran’ın tespiti ne kadar doğru. Ne diyor;

 

Ben böyle öfke,böyle nefret görmedim bu ülkede.


İnsanlar kendine benzemeyeni insan olarak kabul etmiyor.
Ama en fenası herkes kendinden farklı olanın ölmesini istiyor artık
.”

 

 

Fedai Çakır

10 Eylül 2015, İstanbul