Etiket arşivi: Hoş görü

İNSANLAR KENDİLERİNE BENZEMEYENİ İNSAN OLARAK KABUL ETMİYOR

Mülteciler Avrupa kapsına dayandı hem de bu güne kadar hiç olmadığı kadar çok dayandı.

 

Benim ülkem de adım başı Arapça konuşan, yada Kürtçe konuşan mültecileri görmeniz mümkün. Suriye ve Irak ağırlıklı bu mülteciler genellikle büyük şehirlere yayılmış durumdalar. Maddi imkanları elvermemiş yada kamplardan kaçmayı başarmamış resmi makamların verdiği iki milyondan fazla mültecilerin dışında olan insanlar bunlar.

 

Türkiye mecburiyetten ve çaresizlikten bu insanlara ev sahipliği yapmakta ve artık bir çoğunun geri dönmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Bir çok şehirde yakınılan bir konu ise mültecilerin sigortasız, kaçak ve ucuz iş gücü olarak kullanıldığı yönünde.

 

Fransa’nın Almanya’ya yönelttiği suçlama ise aynen şöyle idi. “Almanya ucuz iş gücü ihtiyacını karşılamak için mültecileri kabul ediyor”. Almanya da Tren istasyonunda göçmeleri karşılayanlar “hoş geldin” pankartları ile karşılanmaları seyredince 50 yıl önce ilk Türklerin Almanya’ya gittiğinde tren istasyonunda karşılanmalarını andırdı bana.

 

Ortadoğu politikaların da iki yüzlü davranan Avrupa devletleri, mülteci konusunda da iki yüzlü davranıyor. Mültecilerin sığınma taleplerinin ne kadarı kabul oluyor. Bir çok Avrupa ülkesin de neredeyse %90 red yiyor.

 

Bodrum’da sahile vuran bebeğin fotoğrafı, Macaristan’da polisten kaçan kucağında çocuğu olan babaya çelme atan kameramanın görüntüleri tüm dünyada vicdanları sızlattı. İnsan oğlunun hafızasının ne kadar çabuk unuttuğunu düşünürsek bu görüntüler unutulmak üzere. Lakin göçmenlerin sorunları devam edecek. Bu sorunlar hem kendileri için hem de gittikleri ülke için devam edecek.

 

Çözüm; savaştan, savaşı yaratan nedenlerden uzak durmak. Savaşı teşvik eden güçlerin oyunlarını görmek. Ülke olarak bizler yıllardır her konuda Amerika’nın işi, Avrupa’nın işi yada İsrail’in işi der dururuz. Nedense bu oyunlara gelmemeyi öğrenmek birlik ve beraberlikte yaşamayı öğrenmek aklımıza gelmez.

 

Kutuplaşmalar almış başını gidiyor. Dini, mezhepsel ayrılmalar, Irksal ayrışmalar, siyasi ayrışmalar ve öteleştirmelerde gösterdiğimiz aşırı reaksiyonlar bize toplum olarak bir şey kazandırmaz. Tek kazancı ayrışma ve bölünme olur.

 

Daha çok hoş görü, daha çok vicdan, daha çok ortak acıları paylaşmaları öğrenme zamanı geldi de geciyor bile.

 

Kimsenin oyununa gelmemek için daha çok oku ve araştır, sorgulamadan karar verme.

 

Ece Temelkuran’ın tespiti ne kadar doğru. Ne diyor;

 

Ben böyle öfke,böyle nefret görmedim bu ülkede.


İnsanlar kendine benzemeyeni insan olarak kabul etmiyor.
Ama en fenası herkes kendinden farklı olanın ölmesini istiyor artık
.”

 

 

Fedai Çakır

10 Eylül 2015, İstanbul

BİR KİŞİ DE OKUSA ÖNEMLİDİR EVLAT

Zaman zaman bunalıp da bu şehirden kaçsam gitsem dediğiniz elbette olmuştur. Çok daha bunalınca bu ülkeyi terk etsem mi? dediğiniz de olmuştur. Sizin olmadıysa da benim olmuştur.

Nedir yaşadığımız bu şehirden yada ülkeden gitsem dedirten duygular.

  • Ekonomik sebepler,
  • Hayat pahalılığı,
  • Ülkenin politik durumları,
  • Bir arada yaşadığın insanların davranış ve hareket şekilleri.

Bu şehirden gitmeme neden olan duygularımın başında en çok da “Bir arada yaşadığın insanların davranış ve hareket şekilleri.” Etken oluyor. İkinci neden ise hayatın pahalı olması. Lakin iş konusundan bağımlı olduğum şehrimi terk edemiyorum tabi.

Ama zaman zaman öyle hey heylerim geliyor ki bütün gemileri yakıp gidesim geliyor bu ülkeden. Ülkeden evet şehir değiştirmek beni rahatlatmayacak hal alıyor.

Yaşadığımız alanı şekillendiren biz insanlarız. Öncelikle yaşadığımız evimiz de başlar şekillendirme. O evde yetişen çocuklar sokağa çıkıp mahallenizi şekillendirir, sonrasında ise şehri şekillendirmeye ve son olarak da ülkemizi şekillendiririz.

Yani kısaca yaşamın da ülkenin  de temelini insan oluşturuyor, bu da insan davranışlarından ibaret.

Bu ülkeden girmeme en çok da tabi ki bir arada yaşadığım toplumda ki insanların davranış şekilleri ve siyasi otorite etken oluyor.

Peki nedir beni bu kadar rahatsız eden ve doğup büyüdüğüm, köklerimin olduğu bu ülkeyi terk ettirecek kadar olan nedenler?.

  • Hoşgörüsünü kaybetmiş bir insanlar sürüsü,
  • Adalet olmayışı,
  • Kutuplaşmaların artması ve öteleştirmeler,
  • Para kazanmanın her manevi ve ahlaki duygudan önce gelişini düşünen insanlar,
  • Maddiyatçı ve ahlaki değerlerini yitirmiş insanlar,
  • Kendinden başka hiçbir canlıya yaşam hakkı vermeyen toplumsal yapının çoğunluğu,
  • Tarihi çevreye, doğal çevreyi korumayan ve talan eden anlayış,
  • Sanatı, edebiyatı, Tiyatroyu önemsemeyen olmasa da olur diyenler,
  • Okumayı red eden sadece televizyon ağız ile sürekli yorum yapıp konuşan çok bilmiş insanlar,
  • Sürekli din odaklı konuşup hayatın sadece din ve çevresinde olduğunu düşünen ama yeterince din’i bilgisi olmayan insanlar,
  • …… saymakla bitmeyen bir çok neden

Peki gidebiliyor muyum bu ülkeden elbette hayır.

Üniversitede okuyan oğlum baba ben yurt dışına gidip yerleşmek istiyorum dediğin de bu yazdıklarım aklıma gelmişti nasıl cevap vermeliydim. Hem kendime hem de oğluma bir cevap bulmalıydım gitmemek için bu toprakları terk etmemek için bir sağlam bir neden var mıydı?.

Gitmek çözüm değil oğul, çeker gidersin gittiğin yerde mutlu olursun yada olmasın ama gitmemelisin. Bu topraklar bizim topraklarımız, bizim yurdumuz, bu insanlar da bizim insanlarımız. Mücadele edeceğiz oğul cahilliklerle de mücadele edeceğiz, bizleri ayrıştırıp/kutuplaştırıp her birimizi bir tarafa atmaya dağıtmaya çalışana anlayışlarla da mücadele edeceğiz.

Sen gidersen, o giderse, bu giderse  bir gün geri dönmek istediğimiz de ana vatanı bulamayız evlat. Hem unutma ki yaşadığımız yeri cennete çeviren de biz insanlarız cehenneme de döndüren biz insanlarız.

“Mücadele edecek alan mı bıraktılar baba, nasıl mücadele edelim baba”

Azına çoğuna bakma, elinden geleni yap az yada çok fark etmez evlat. Benim de çok yapabileceğim bir şey yok elimden geldiğince yazmaya çalışıyorum evlat.

“sen diyorsun baba okuyan mı var?”

Bir kişi de okusa önemlidir evlat.

 

Fedai Çakır

13 Nisan 2015, İstanbul

Reading_newspaper

 

AKLINIZI BAŞINIZA TOPLAYIN

Yazmaya başladığım ama bir türlü bitiremediğim ilk uzun metrajlı sinema filmimde Şener Şen’in başrolü oynamasını hayal ederek senaryoyu kurguluyorum.  “Kanserliler Çetesi”  adında olacak bu filmde Şener Şen oynar mı? Oynamaz mı? hiçbir fikrim yok. Kendisi ile tanışma fırsatım olmadı. Sinema filmlerinde ki performansına ve hayat duruşuna hayranlığım ile bütün tanışıklığım.

20. TürkAlman Film Festivali sırasında seyircilerin sorularını yanıtlayan Şener Şen, bir seyircinin “Toplumsaleylemlere neden katılmıyorsunuz?” sorusuna “Oyuncunun ödevi, yaptığı filmlere hayat görüşünü yansımaktır. Bilfiil politikanın içinde olma, siyasetin içinde olma başka bir alandır. Bunu da sadece eylem yapan, hayatta başka hiçbir şey yapmayan, güzel film sevdalısı olmayanlara bırakıyoruz” yanıtını vermişti.

Bu cevaptan sonra sosyal medyada bir eleştiri furyası başlamış her kafadan bir ses çıkmıştır.  Hatta hatta bazı kişiler “oda sanatçı mı?” diyebilecek kadar bu eleştirinin dozunu kaçırmış durumdadır.

Yaşam alanlarına, özgürlüklerine, cumhuriyet’in temel ilkelerine müdahale edildiğini düşünen, kendini yoğun baskı altında hisseden ve siyaset üretemeyen muhalefetten de umudunu kesmiş olan AKP’ye oy vermeyen %60’lık bir kesim’in bir nevi çaresizlikten doğan  hissiyatının oluşturduğu hislerle Şener Şen’e bu eleştirilerin dozunun kaçtığı aşikardır.

Toplumun bu kesimi pimi çekilmiş bir bomba gibi. Hoş görü, sağ duyu vs bir kenara atılmış sanki. Köşeye sıkıştırılmış kedi misali tırmalamaya hazır bir şekilde her an tetikte bekler olmuş. Toplumun yükselen tansiyonunun siyasiler tarafından önümüzde ki seçimlerde hızla düşürülmesi gerekmektedir. Kutuplaşmalar, inatlaşmalar toplumu bir bomba haline getirmiş ve psikolojisi bozuk ruh hastaları haline dönüştürmüştür.

Toplum tarafından sevilen, taktir edilen bir sanatçısına “Toplumsal eylemlere neden katılmıyorsunuz?”  sorusuna cevap olarak. Toplumun bu kesimi kendi gibi patlamaya hazır cevaplar versin beklentisi içindeler.  Şener Şen’in de Türkiye’de yaşanan olaylara sert açıklamalarla kınaması, bağırması çağırması bekleniyor.

Gelinen noktaya; Fikirlere saygı göstermeyi bilmemek, illa kendi fikrinde olmaya zorlamak ve olmayanı da aşağılama veya öteleştirme nedeniyle gelinilmedi mi?

Doğru olan fikrini sana inanmayan birini aşağılamak, kuru kuruya eleştirmek, inatlaşmakla kabul ettirilemeyeceğini bilmeyen bir muhalefet ile karşı karşıyayız.

Siz bildiğiniz inandığınız düşüncelerinizi sabır ile anlatacaksınız, sabır ile işleyeceksiniz ve sevgi ile karşınızda ki insanları kucaklayacaksınız.

Kürt, Dinci, Laik, anti laik, alevi, suni, Kemalist, vs tüm ayrılımcı konuşmaları bir kenara atıp önce karşında ki insanı kucaklamayı öğreneceksin sonra fikirlerini anlatacaksın senin fikirlerin gerçekten iyi, insanların refahı ve iyiliğine yarayacaksa her insan doğruyu bulur, kabul eder. Yani tek doğru vardır her zaman.

Unutmayın ki bu gün karşı çıktığınız her şey / düşünce birilerin sabırla insanları ilmek ilmek işleyen bir sistemin yapısının sonucudur. Sevin yada sevmeyin yapılması gereken siyaset üretmek ve sabırla ilmek ilmek dokumaktır toplumu.

Şener Şen’in en son şu açıklamasına da sonuna kadar katılmaktayım.

“Halkına ileri demokrasiyi layık görmeyen iktidarlar yüzünden sıradan vatandaşlar benimle aynı görüşten değilsin diye birbirleriyle kavgaya tutuşuyorlar. Türkiye’de herkesin aklını başına toplaması lazım”

Aklınızı başınıza toplayın.

 

Fedai Çakır

22 Mart 2015, İstanbul

sener-sen-herkes-aklini-basina-alacak-5434895