Etiket arşivi: okul

YAŞAM’A KÜSÜM, YAŞAMAYA DEĞİL

Yaşama küs olmak ama yaşamayı da yüksek enerji ile yaşamak, her şeye inat yaşamak, herkese, yaşanmışlara yaşanacaklara inat yaşamak…

Yaşam’a küs olmak demek;

  • Oksijensiz bir şehirde ömür tüketmek demek,
  • Trafikte saatler geçirmek demek,
  • Saygıdan yoksun insanlara katlanmak demek,
  • Sevmeyi bilmeyen ve sevilmeyen insanlarla bir arada olmaya çalışmak demek,
  • İki yüzlü, dışı ayrı içi ayrı kötü insanlar ile yaşamak demek.
  • Sürekli elektrik, su doğalgaz, telefon vs gelen faturaları ödemeye çalışmak demek,
  • Ev kirası, okul harçı, çocuğun servis parasını karşılamaya çalışmak demek,
  • Banka kredi borcuna, kredi kartına her ay para yetiştirmek demek,
  • Yaşayabilmek için Pazar, giyim, kuşam ekmek parası kazanmak demek,

Kısaca yaşam’a küs olmak demek, üç kuruş içim ömür boyu mesai harcamak, sabah mesaiye gitmek akşam ise mesaiden gelmek  demek.

Yaşamak demek;

  • Herkese, her şeye rağmen mücadele edip onuruyla ölene kadar mücadele demek,
  • Bir tutam sevgiyi çok görmelerine rağmen yinede karşılıksız sevmek demek,
  • Sevgini belli etmekten ve korkmadan söyleyebilmek, belli etmek demek,
  • Pis, ısırır hastalık bulaştırır, tüyü kaçar vs. demeden hayvanları sevmek, onları öpebilmek demek;
  • Kadın, çocuk, büyük küçük demden bütün insanlara saygı göstermek demek,

Yaşamak demek, hayal kurup bir gün hayatın daha güzel olacağını düşünmek demek, yaşamın unut dediği anda yaşama umut ile sarılmak demek. Kısaca ben;

Yaşam’a küsüm, ama yaşamaya değil, her zorluğa her sevgisizliğe rağmen yaşamaya  ise EVET.

 

Fedai Çakır

15 Kasım 2015, İstanbul

TOPLU HALDE OLDUĞUMUZ KADAR DAHA KÖTÜ OLMAYIZ

ABD’de 17 yaşında bir genç’in okul albümü için çekindiği fotoğrafın hikayesini okuduğumdan beri düşünmekteyim. O genç’i ölüme götüren etken olan güç üzerine yazmak istedim. (1)

Kötü insanın yaptığı bir kötülük birden fazla kötü insanın aynı anda yapması ile çok daha kötü sonuçlar doğurduğu bir gerçektir.

Kötü olan insanlar sorgulamaz onlar yapmak istediklerini yaparlar sonucunu da düşünmezler ve kötü olmak onlar için yeterlidir. Kötü olan insan bir başka kötü olanın yaptığını sırf kötü olmak adına savunup onun eylemine katılır. Özünde vardır kötü olmak, kötü olmak mutluluk verir sanki o insana.

Kötü insan verdiği zararla ilgilenmez, incitmiş, kırmış, yıkmış, yok etmiş onun ilgi alnında değildir o sonuca değil yaptığı kötü olmanın ona verdiği haz’ı yaşamakla meşguldür.

Kötü insanın kötü olmak için hep bir bahanesi ve kötü olmak için bir haklı bir nedeni vardır, bu kötülüğe katılan başka kötü insanlarında kendilerince bir bahanesi ve nedeni vardır. Onlara sorarsan… Onlar hep iyi insanlardır.

Daha ilk okul yıllarında eğitime ilk başladığımız zamanlarda atılır kötü insanların kötü olma halleri, daha o zamanlarda başlar kötü olmanın kendilerince nedenleri.

Burnu büyük bir arkadaşına bas bağırır “Patlıcan Halil”, kalçası biraz büyük diye kız arkadaşıyla dalga geçer “koca götlü”, çok zayıf bir arkadaşının yüzüne haykırı “kankirik” diye.

Sonra biraz daha büyür insan ve acımasız olmuştur yaptığı espriler, değerlendirmeler ve kötülükler.

Büyümeyle saçları dökülmeye başlayan arkadaşına bağırır yüksek sesle “benzini Shell’den akılı kelden alacaksın”, biraz göbek yapmış olan erkek arkadaşına bağırır bütün toplumun için de “kaç aylık, babası belli mi?”, Yüzünün ortasında kocaman kıllarla dolu, gözünün biri bir yana diğeri bir yana bakan arkadaşına söylenir “kız olsam bin tane ..’ım olsa birini vermem sana”…

Sonra seçilme ve seçme hakkını elde eder insan;

Fikirlerini beğenmediği / aynı inanca sahip olmadığı / ortak paydası olmadığı  arkadaşına bağırır “solcu” “komünist”, “dinsiz” “Ateist” “sağcı” “faşist” “milliyetçi” “dinci” “yobaz”  “türbanlı” “badem bıyık” “torba göt” “Kürt” “Türk” “Alevi” “Suni” “Şii” …..

Çocukken başlayan bağırmalar o zamanlarda topluma ve birlikte yaşam alanımızı, huzurumuzu bozmuyordu belki ama ya şimdi? …

Üstelik artık bu bağırmalar bireysel değil toplu oluyor. Ve kötü olan kötülükler daha büyük oluyor, yıkımları da devasa oluyor. Geri dönülmeyecek yaralar açıyor toplumun iç dünyasın da.

Yunus Emre ne güzel demiş “Temiz hissiyatlara ihtiyacımız var…”

 

Fedai Çakır

18 Ekim 2015, İstanbul

 

Merak edenler için hikaye: (1 ) – Amerika’da 17 yaşındaki bir genç… Dünyanın en zevkli adamı sayılmaz.Lise yıllığına bir resim koymak istiyor.Kedisini kullanıyor, 80’lerin fotoğraf stüdyolarında kullanılan lazer ışıklarını kullanıyor.Bu da birinin eline geçiyor ve tarayıp sosyal medyaya atıyor…
New York’ta yaşayan Draven Rodriguez adlı bir genç.Tek suçu farklı resim vermesi. Hayata katabildiği tek şey insanların “ehi ehi bak la herif çok komik” şeklinde eğlendirebilmek…
Bu resmi okul yönetimi yıllığa koymasına izin vermiyor.Çocuk da bunun için internetten yardım istiyor.İnsanları kendi özgürlüğüne yardım edecek kadar iyi sanıyor.İnsanları “muhafazakarlığa karşı duracak kadar iyi” sanıyor.
Ama sonra insanlığın en çirkin temsilcileri olan talk showcuların eline düşüyor resim… Jimmy Fallon ve Ellen Degeneres bu resmin üstüne gidiyor.Tabii uygun alanı bulunca internetin tüm kötüleri de buna katılıyor.
Ve sonra bir sabah ailesi çocuğunu ölü buluyor.İntihar etmiş.Bu insanlarla birlikte aynı havayı solumak istememiş belli ki…