Etiket arşivi: tecavüz

Her şeyi unutan insan, biliyorum ki tek unutamadığın TOSUN

tosun

Hava alacakaranlığa dönüyor her akşam sonrasında ise geceye düşüyor gökyüzü. Yaşayan bir çok insan gibi uyuma vakti geliyor bedenimin ve gözlerimin.

 

Göz kapaklarım ağırlaşıyor yenik düşecek gibi uykuya, bedenim ise yorgun bir an önce dinlenip kendine gelmek ister gibi. Düşünceler dürtmeye başlıyor beynimin içinde.

 

Uyku tutmadığında efsane bir söz vardır “koyunları say” diye. Koyunlar değil ama gözleriminin önüne geliyor Kayseri‘de kınalı kuzuların ölümleri, İstanbul’da otobüste yan yana asılarak bir yerden bir yere gittiğim çevik kuvvet polisim geliyor, her yer siyah beyaz diyen taraftar arkadaşım geliyor. 1.5 yıl içerinde 25 tane yaşanan terör olaylarında hayatını kaybedenler geliyor, yaralılar, sakat kalanlar geliyor gözlerimin önüne.

 

Hadi biraz koyun sayayım diyorum, çitlerden atlayan yavru kuzuları görürü gibi oluyorum bir an yüzümde  gülümseme geliyor. Sonrasında ise;

 

Yanarak ölen çocuklarımın çığlıkları geliyor, tecavüze uğrayan çocukların bakışlarındaki donuk anlamsızlıklar geliyor, sokak ortasında vurulan iki çocuklu kadın geliyor, dövülerek öldürülen kadınlar ve gençler geliyor gözlerimin önüne.

 

Say say koyun say uyuyacaksın diyorum kendime. bir koyun iki koyun, üç koyun…

 

Sonra ise; hadi uyu gözlerim, yarın sabaha bakalım kimler göz altına alınacak, hangi olaylar patak verecek hangi konu ile gündem birden değişecek, yazılanlarda unutulacak ölenlerde. Küçük bedenlerde, çığlıklar da unutulacak yeni gündem yeni günü/günümüzü esir alacak.

 

Uyu gözlerim…

 

Bakalım bu sabah hangi felakete uyanacağız… Sonarsında ise, Aman bu yazıda unutulacak diyorum.

 

Sonra ergenlikte o malum açık saçık filmleri izlediğimiz sinemanın tuvaletinde ki yazı aklıma geliyor… “Benim adım Tosun, bunu okuyana k….”

 

Her şeyi unutan insan, biliyorum ki tek unutamadığın Tosun….

 

 

Fedai Çakır

18 Aralık 2016, İstanbul

15542050_1505632959466000_8441669679569603453_n

SOSYAL MEDYA’DA KADIN OLMAK

394002160700

Türkiye’de ve aslında biraz daha genişletmek istersek İslam dünyasın’da kadın olmak çok zor. Kadının neredeyse  “adı yok” yani kadına saygı yok, kadının değerinin bilinmesi yok. Kadın bir meta gibi algılanır ve dolaysıyla mal / eşya gibi sahiplenilecek bir şeymiş gibi davranılır.

Ülkemizde ki kadın cinayetlerini, tecavüzlerini, kadına uygulan fiziki şiddetleri saysak yada örnekleme yapsak koca bir ansiklopedi ortaya çıkar.

Sosyal medyanın yaygınlaşması ile bu sefer var olan psikolojik tacizlerin arttığını görmekteyiz.

Kadın iseniz sosyal  hesabınızdan hiç olmadık kelimelerle size özelden yazan hiç tanımadığınız adamlar olabilir. Eğer cevap verirseniz yazışmayı farklı boyutlara taşıyanlarda olabilir. Ama hiç cevap vermeyip de oralı olmaz iseniz bir sabah yada akşam mesaj kutunuzda sertleşmiş bir erkek organı ve altında şu notu görebilirsiniz.

“… belki bu ilgini çekebilir”

İnanın bu ve buna benzer mesajlarla karşılaşan ama yakın arkadaş çevresi dışında kimse ile bunu  paylaşamayan, mesajı ve kişiyi engelleyerek kurtulmaya çalışan kadın sayısı düşünemeyeceğiniz, hayale edemeyecek  kadar çok. Sayısal anlamada kadınlarla bir anket yapılsa ki ben kendi çapımda bir araştırma yaptım 100 kadından hemen hemen 89 kadın bu veya buna benzer taciz fotoğrafları yada kelimeleri ile karşı karşı kalmışlar.

Sokakta kadın olmak zor olan bu güzel ülkemde sosyal medyada da kadın olmak daha da zor. Bu tacizci erkelere birde eski sevgili, mahallenin bıçkın delikanlısı, okuldak saf görünen delikanlı, duraktaki esnaf vs gibi  bir şekilde o kadınla yolu keşişmiş ve  kadınları sahte profil ile taciz edenler bu rakamların içinde yoklar bile.

Anlayacağınız kadın iseniz bir şekilde taciz yaşıyorsunuz, ama kadınlarımız bu tacizleri kanıksamış gibiler. İlk karşılaşmada ki şoku atlattıktan sonra başka gelen sosyal medya tacizleri  tecrübe ile hemen engelleme veya tanımadığı kişilerden gelen mesajları hiç açmama gibi yöntemlerle savuşturmayı bilmişler.

Bir önemli tavsiye:

Flört niyetiniz yok ise hiç kimsenin mesajlarına cevap vermeyim. Durup duruken “doğum gününüz kutlu olsun” diyen birine aaa benim doğum günüm değil derseniz o kişi sizi flört için hazır görecektir.

Yada benim gibi “ben yoldan gönüllü çıktım” diyeceksiniz. Gelene gidene yazıp gerektiğinde de söveceksiniz. Tabi ben erkek olmanın verdiği rahatlıkla yapıyorum bunları.

Fedai Çakır

17 Kasım 2016, İstanbul

KAMYONCUNUN HİÇ Mİ? SUÇU YOK?

Bizim bir dönemler Eyüp’de, bahçesinde tavla oynadığımız, çaylarımızı yudumladığımız dostluklarımızın, arkadaşlıklarımızın pekleştiği, çok güzel anıların yaşanmasına neden olan bir bahçeli kahvehanemiz var idi. Eyüp meydanına yakınlığından dolayı kısaca yerinin rant için uygunluğundan dolayı sürekli birilerinin hedefindeydi. İlla orası yıkılmalı yerine daha rant getirecek bir şey yapılmalıydı.

Kahvemizin kurucusu Kerim amca yaşlanmış oğlu Kamil işletmeyi devralmıştı. Bizim bu kahvehanemiz öyle sırdan bir yer değil idi. Eşlerimizin, kız arkadaşlarımızın, yerine göre anamızın, babamızın da uğrak yeri olduğu yerlerdendi. Oğlum Doğuşhan ilk adımlarını atmaya başladıktan sonra ilk serbest yürüdüğü kendi halinde dolaşabildiği bir mekandı. Tek benim değil bir çok arkadaşımın çocuğunun da bebekliğinden delikanlılığa yol aldığı mekanlardandı.

En son 31 Mart 2008’de Gebze’de görüldükten sonra bir gece cesedi bulunan İtalyan sanatçı Pippa Bacca’nın ölümü gündemin birinci konusu olduğu günlerdi. Sonra katili; işsiz bir sabıkalı, üstelik 2 çocuk babası olan biri çıktı.

Barış için gelinlik giyerek otostopla İsrail’e giden Bacca’yı Gebze’deki bir benzinciden kamyonetine alan cani, cinayeti soğukkanlılıkla anlattı…

Kısaca; “Barış Gelini’ne tecavüz etti, boğdu, çalılara attı!”

Pippa Bacca cesur bir sanatçıydı. Kanlı savaşlarla çalkalanan dünyaya barış mesajı vermek için uğraşıyordu. Sanat dünyasında ‘Pippa Bacca’ olarak tanınan 33 yaşındaki Guiseppina Pasqualino di Marineo işte bu amaçla yola çıktı. Kendisi gibi sanatçı olan arkadaşı Silvia Moro ile birlikte gelinlik giyerek, 8 Mart 2008’de Milano’dan başladı yolculuğuna. Balkan ülkeleri ve Türkiye üzerinden otostop yaparak İsrail’e gitmeyi hedefliyorlardı.

Türkler’e güveniyordu

Milano’dan İstanbul’a kadar otostopla gelen Pippa Bacca ile Silvia Moro, burada Tel Aviv’de buluşmak üzere ayrıldı. Milano’daki en iyi arkadaşları Türk olan Pippa Bacca, 19 Mart’ta “Türkleri çok seviyorum. Onlara güveniyorum” diyerek, arkadaşına ayrı ayrı yola devam edebilecekleri önerisini sundu.

Gebze’de kayboldu

Silvia Moro da teklifi kabul edince Pippa Bacca, en son olarak üzerinde gelinlik ve elinde barış çağrısı yapan pankartla 31 Mart’ta Gebze D-100 Karayolu’nun Bayramoğlu sapağında görüldükten sonra kendisinden bir daha haber alınamadı.

Katilin yakalandığı gün bahçeli kahvehaneye uğramış, birkaç arkadaş ile bir masada sohbet ediyorduk. Arkadaş grubumuz her görüşten olur fakat hep birlik ve beraberlikte olan bir gruptur. Bunun nedeni ise çocukluktan aynı mahalle, aynı okullarda okumuş olmanın verdiği güçten kaynaklanmaktadır.

Kahvehanede o gün hemen hemen bütün masalarda aynı konu konuşulmaktadır. Pippa Baca öldürülmesi. Çıkan seslerden bazılar;

  • “Gelinlikle otobanda olursa olacağı buydu”
  • “Ne işi var, burası Türkiye”
  • “Yazık olmuş, adamın başını da yakmış”

Bu ve buna benzer değerlendirmeler, masalarda konuşulmaktaydı. Benim o zaman ki tepkim ise küfürle karışık olmuştu.

A..na koyayım kamyoncunun hiç mi? suçu yok.

Barış adına, güzellik adına yapılan her eylem bu kadar çabuk heba edilen bir coğrafyada, barışı yakalamak, barış adına konuşmak her zaman zor olacak gibi. Barışı yakalamak için önce bakış açısını değiştirmek gerekli. Kısaca;

Bütün suç kamyoncuda.

O gün BARIŞ kamyonun altında kaldı.

Ülkem de yine terör olayları, yine bombalar, yine yeni ölümler… Sorarım sizlere;

Teröre yol verenlerin hiç mi? suçu yok…

 

Not: Kahvehaneyi işleten Kamil arkadaşımız bir süre sonra daha fazla dayanamayıp tüm adayı satın alıp otel yapmak isteyen birlerine satmıştır. Satın alan kişi yada kişiler adanın tamamını satın alamayınca kahvehanenin olduğu yeri şimdilik açık otopark olarak işletmekteler.

 

Fedai Çakır

12 Ocak 2016, İstanbul

fft99_mf2210564

 

 

 

 

 

NE YAZACAĞIM?

Yazı yazma süreci bazen çok sancılı olabiliyor, yazacak konuya adapte olmak sonrada o konuyu akıcı bir dil ile satırlara aktarmak mümkün olmayabiliyor. Mal mal ekrana bakıp ne yazsam bu hafta dediğim günler çok oluyor.

Bazen siyasetin yapmış olduğu yıpratıcı etki karşısında, çökmüş, umutsuz ruhları yazayım diyorum, yazmaya başladığım da ise yazamıyorum. Nedeni genelde ben dahil siyasi konulardan gına gelmiş olmamız oluyor.

Bu hafta da yazmak istemiyorum; Nedeni mi?

  • Doğu Türkistan da Çin’in yaptığı soy kırım ve zulüm görüntülerini izledikçe bireysel bir şey yapamıyor olmaktan dolayı yaşadığım çaresizlik ve Türkiye’nin sessizliğini anlayamamış olmamım verdiği üzüntüden dolayı yazmak istemiyorum.
  • Başta Irak, Suriye ve Ortadoğu topraklarında yaşanan kanlı çatışmaların verdiği masumların ve halkların çektiği zulüm’e dünyanın seyirci kalmasını anlayamamanın verdiği üzüntüden dolayı yazamıyorum.
  • Edirne de bir bekçi köpeğini pompalı tüfek ile vuran vahşi insanın savcılık tarafından serbest bırakılmasını anlayamamanın verdiği üzüntü yüzünden yazamıyorum.
  • Bizleri koruması düzeni sağlaması gereken bir mesleğe ait İzmir Çiğli de komiser yardımcınsın soğuk kanlılıkla bir köpeği tabancası ile vurmasının nedenini anlayamamanın verdiği üzüntü yüzünden yazamıyorum.
  • Tecavüz edilip vahşice öldürülen Özgecan’ların ve Cansu’ların yaşadıkları bu topraklarda ki erkekleri anlayamamanın verdiği üzüntü yüzünden yazamıyorum.
  • Daha nice kadına yaşatılan şiddetin nedenini anlayamamanın verdiği üzüntü yüzünden yazamıyorum.
  • Adalet denen olgunun sadece bir kadın ismi olduğunu düşünüp Vefa’nın da bir semt adı olduğunu anladığımdan yazamıyorum.
  • 6 yaşında eğitim adına yarışa başlatılan çocukların, yetişkin birer olduğu halde neden eğitim adı altında Gazi at koşusuna yetişen at gibi yetiştirildiğini anlamamadığımdan yazamıyorum.
  • Üç beş kuruş fazla harcama yapmamak için işçilerin hayatını hiçe sayan şirketlerin neden insan hayatına önem vermediklerini anlayamadığımdan yazamıyorum.

Niçin yazamadığımı, yazmaya kalmak, yazabileceğim en uzun yazı olacak gibi. Psikolojisi bozulmuş bir toplumun psikolojisi bozuk yazarlardan mı oldum.

Tek tesellim, hayallerim… Hayallerim ve umutlarım yaşamak için her daim bir neden sunuyor bana.

Hayallerime inanan, hayal ortağı lazım bana… Dünyanın kötü insanlarını unutturacak.

 

Fedai Çakır

29 Haziran 2015, İstanbul

polis_kopek_cinayet

 

 

 

 

BİR ANNE: “Çok acı çekmiştir kızım, keşke kurşunla öldürselerdi.”

Erkeklerin askerlik anılarını anlatmaya başladığın da bitmek bilmez anılar çıkar. Bir erkeğin askerliği, hayatından alınan en önemli zamanlardır. Hiç tanımadığınız insanlarla bir arada yaşamaya ve çevreniz de var olan insanlara da katlanarak askerliğinizi tamamlamaya çalışırsınız. Asker arkadaşınızı seçme şansınız yoktur, sadece nereye düşmüş iseniz orada olanlarla arkadaş olmak zorundasınızdır.

Benim garip bir askerliğe başlama olayım vardır. Bunları anlatarak sizlerin kafasını şişirmeyeceğim ama uzun süreçten sonra deneme seyirleri yapan bir gemide askerlik yaptığımı söyleyebilirim. Gemimiz yangın söndürme, römork ve torpido toplama görevi olan bir gemiydi. 12 asker 5 astsubay ve 3 subaydan oluşan bu gemide zaman zor geçiyor akşamları olduğunda sohbetler oluyordu.

Okumuş olduğumdan her okumuşu yaptıkları gibi beni de geminin sorumlu çavuşu yapmışlardı. Mersin Tarsuslu bir askerimiz vardı. Adı bende saklı kalsın. Diğer askerler bu askerimize sık sık nasıl eşek kovaladığını anlattırır ve gülerek eğlenen bir topluluktuk o zamanlar. Tabi siz şimdi eşek kovalamanın neresi komik diye düşünebilirsiniz. Bu arkadaş eşek ile cinsel ilişkiye girmek için kovaladığını söylersem farklı düşünmeye başlayacaksınız. Elbette çocuk sayılacak yaşlarda olan bizler için bu gülünecek bir şey gibi geliyordu lakin hiç de gülünecek şeyler olmadığını aklınız yetmeye başladığında anlıyorsunuz.

20 yaşın da genç bir kızın vahşice tecavüz edilip uzuvlarının kesilip yakılmak istenmesi gibi bir vahşeti okuyunca Mersinli asker arkadaşım gözlerimin önüne geldi. Bu arkadaşımız bize o dönemde eşek ile cinsel ilişkiye girmiş olsa bile saf ve masum gelirdi.

Aslında düşündüğün de Türkiye’de cinselliğin tabu oluşu ve bu tip sapkınlığı normalleştirmeye başlamış sanırım. Sanırım diyorum kafalar herkesin karışık belli ki. “Psikiyatri Kliniği” adı altında bir televizyon programı yapıyordum bir zamanlar. Bir profesör psiyatr canlı yayında dağ başında kadın bulamayan cinsel ilişki yaşayamayan bir insanın eşek ile cinsel ilişki yaşaması sapıklık değildir, ama evde eşi var iken eşek’e giden ise ağır hastadır tedaviye ihtiyacı vardır ve toplumdan izole edilmesi gerekir demişti. Tabi bunların canlı yayında denmesi o zamanlar programın hazırlayıp sunan benim için baya zor anlar olmuştu.

Özgecan’a kıyan caninin evli ve kız çocuk babası olduğunu okuyunca işte bu kategoride olan bu caninin toplumdan izole olması gereken ağır sapkınlık da olduğu bellidir.

Peki sapkın olan bu insanları izole etmek yeterlimi yada yaşanan bu olay üzerine toplumun idam cezasının geri getirilmesini istemesi yani idam edilmesi toplumun bu sorunlarını çözecek midir. Elbette çözülmeyecektir.

Toplumun beyinsel yapısını düşünce tarzını değiştirmediği sürece bu ve buna benzer olaylar devam edecektir. Cinselliğin tabu olarak öğretildiği toplumda kadınlar ve erkekler cinselliği yaşayamadığı sürece eşek’e de gider ve içlerinden de bu kadar büyük vahşi sapkınlıkları yapacak insanlar da çıkar.

Elbette ben bir sosyolog, psikiyatr değilim bu sapkın kişilerin ruhsal hallerini bilemem, neden yaptığını da bilemem ama bildiğim bir şey var ki bu tip insanların yetiştiği toplumda aynı ortamda yaşamak istemediğim. Aynı havayı solumak istemediğim. Kanunların yetersizliğinden dolayı suç işlemelerin teşvik eder gibi kanunların olduğu bir ülkede yaşamak istemediğim.

13 yaşında kızla nikah mümkündür diyen insanlarla, bu ABD’de ve Avrupa’da da oluyor diyerek yaşanan vahşeti küçümseyen inanlarla aynı oksijeni de solumak istemiyorum.Acıları siyasallaştırıp bir acıya ağlayan bir acıya sevinen insanları da görmek duymak istemiyorum.

Ben vicdanlı, acıları içinde yaşayan her acıya ortak ağlayan ortak feryat eden bir toplumda yaşamak istiyorum.

İnsanlık; Bir annenin “Çok acı çekmiştir kızım, keşke kurşunla öldürselerdi.” dediği zaman bitmiştir!

 

Fedai Çakır

15 Şubat 2015, İstanbul