Kategori arşivi: genel

DEVE Mİ DEDİ BİRİ

sinan çetin

Gariplikler ülkesi Türkiye, gün geçmiyor ki garip, sıra dışı şeyler olmasın. O kadar çok kanıksadık ki bazı şeyleri, Mesela;

– Her gün vurulan asker yada polislere,

– Yol ortasında kadını döven yada silahını çekip vuran adamları,

– Meydanlarda, insanların çok olduğu yerlerde patlayan bombaları,

– Küçük yaşta kızlara sulanan, taciz eden tecavüzcü koca koca adamları,

– Dün farklı bu gün farklı konuşan siyasileri,

– Adaleti olmayan adalet saraylarını,

– Adam ezip ceza almadan yada aldığı cezası  çok az olup yattığına sayılan şoförleri.

KANIKSADIK.

Hemen Aklınıza Sinan Çetin’in oğlu Rüzgar Çetin geldi muhtemelen. Halbuki bu yaşanan olaylar yıllarca devam ediyor üstelik de ilk değil ülkemizde.  Mesela Bağdat caddesin de alkollü sürücü tarafından öldürülen Suat Ayöz olayın da olduğu gibi. 9 Nisan 2006’da  çarpan aracın sahibi önce ortalıktan yok olmuş, sonra 6 gün sonra teslim olmuş malum az bir ceza ile oda salınanlardan arasındaydı. Ablası Yeşim’i yekinen tanırım kardeşinin acısını hep taze tutar. Birde Kardeşinin adına “Suat Ayöz Trafik Mağdurları Derneği” derneği kurdu.  Bu ve bunlara benzer davaların peşinde koştular ülkede adalet sağlansın diye çabaladılar / çabalıyorlar da.

Biraz google’da arattırsanız Türkiye’de Rüzgar Çetin olayına benzeyen yüzlerce vaka bulabilirsiniz, sadece o vakalarda ünlü bir babanın oğlu yoktur. O yüzden de basında çok yer almamıştır.

Özellikle sosyal medya’da bu olaya kızan kızana azgına gelenleri söyleyen söyleyene. Ben de elbette kızanlardanım.

Tek kızamadığım Sinan Çetin’in oğlunu göğsüne dayadığı fotoğraf.  O baba.

Bir baba çocuk kötü bir şey yaptı diye silse silemez atsa atamaz.  Onun çocuğu için mücadele etmesini, gerekirse para akıtmasını anlayabilirim ama hukukun salmasını elbette anlayamam.

Kızacaksanız Sinan Çetin’e değil adalet sistemine, kanun koyuculara kızın.

Hani dedik ya kanıksadık bazı şeyleri diye;

– Dünya’nın en pahalı akaryakıtını kullanmayı,

– 1300 TL askari ücretin olduğu bir şehirde kiraların en az 1.000 TL’den başlamasını,

– 50 TL’lik faturadan dolayı (telefon, elektrik, doğalgaz, su) kesilen hizmet için 20 TL açma kapama ücreti ödemek gibi,

Dijitürk, D smart ve Telefon operatörlerinin satarken yüzümüze gülmesine ama kapatırken ağır faturalarla  ve evraklarla gel demesine,

– 18 TL’lik elektrik tükettiğimiz halde 86 TL’lik fatura gelmesini.

KANIKSADIK.

Bu Elektrik faturaların da en çok da TRT payı yok mu? İşte o pay Müslüman  inancına göre Haram zıkkım.

Reklam geliri desen gayet iyi olan, yüzlerce özel Televizyon kanalı varken onlarca ayrı ayrı kanallar kuran TRT’yi hala vatandaşa  (çoğu 1300 TL askeri ücretle çalışan) finanse ettirmelerini anlamakta güçlük çeken bir tek ben miyim.

Yok yok deveye diken misali bizler bir çok şeyi gayet KANIKSADIK. Yazık değil mi?

 

Fedai Çakır

6 Ekim 2016, İstanbul

 

 

 

 

 

HANGİ KÖPEK IRKINI SEÇMELİYİZ

kopek-

HANGİ IRK SEÇİLMELİ?

Köpek, evcil hayvanları mükemmel bir şekilde temsil eder. Bir bağlılık ve sadakat simgesi ve her zaman insana daha yakın olan bu hayvan yaklaşık 400 ırkla olağanüstü bir çeşitlilik gösterir.

Neredeyse 15,000 yıldır, köpek insanın yanında olmuştur ve onunla çok güçlü bağlar kurmuştur. İster yardım köpeği ister refakat köpeği olsun, her zaman insana daha yakındır. Yüzyıllar boyunca, insan köpek cinslerini yeteneklerine veya yaradılışlarına göre seçerek evrim geçirmesinde büyük ölçüde katkı sağlamıştır. 400’ün üzerinde ırkla, köpek ırkı boyut, tüyler, görünüş ve yaradılışta geniş bir çeşitlilik göstermektedir.

Doğru seçim

Bir ırk köpek almak, ırk profesyoneli olan yetiştiricisi tarafından yapılan seçim doğrultusunda yavru yetişkin hale geldiğinde beklenen fiziksel ve davranışsal özellikleri göstereceğine emin olmayı istemek anlamına gelir. Bir çok amatör için, bir ırkın fiziksel görüntüsünü oluşturan sevimli yüzü, görünüşü, tüyleri, boyutu genellikle onların “ilk görüşte aşk”larını başlatır. Bununla birlikte, fiziksel görüntüden öte, her ırkın seçiminizi yapmadan önce bilmeniz gereken davranışsal özellikleri vardır. Sonuç olarak, bir çok köpek gösterisinde karşılaşabileceğiniz ırk kulüpleri ve hayvan yetiştiricilerinden istihbarat ve bilgi toplamak önemlidir.

Uyum içinde birlikte yaşamak

Bir köpeğin davranışı doğumundan önce, doğum sırasında ve doğumundan sonra şekillenir.”Önce” genetik havuz demektir. “Doğum sırasında” doğumdan sonra yavrunun yeni ailesi için köpek yetiştirme yerlerinden ayrıldığı güne kadar uzanan önemli dönem demektir. “Sonra” yavrunun alışacağı yeni ortam demektir. Diğer bir deyişle, köpeğin davranışlarının büyük bir kısmı gelişinden önceki ilk altı ayda oluşur.Genetik faktörler arasındaki etkileşimler, çevre ve yeni eve varış ve ilk gezintiler gibi belirli deneyimler birbirinden ayrılmaz bir takım oluşturur. Köpek sahibinin kim olduğunu gösteren yeterli bir eğitim almadığında, köpek için insan ailesi bir sürü olduğundan ve her köpek, boyutu, cinsi ne olursa olsun dominant olduğundan sürünün liderinin kendi olacak ve kendi kurallarını uygulayacaktır. Bir köpek eğitim klübüne katılmak köpeğin davranışlarını, köpeğin ihtiyaçlarını ve onunla uyum içinde birlikte yaşamada etkileşim içinde olmayı öğrenmek için mükemmel bir yoldur.

Şehir köpekleri veya kırsal kesim köpekleri

İster avcı köpekler, ister bekçi köpekleri veya refakat köpekleri olsun, ırk köpekleri yeteneklerinde ve yaradılışlarında rol oynayan tarihsel kökenlere sahiptir.Günde bir kaç kez en az 30 dakika süren günlük gezintilerin yapılması ve gösterilen özenin sadece köpeğin günlük besin alımının hazırlanması ile sınırlı olmaması koşuluyla, bu ırkların çoğu günümüzde kentsel alanlarda yaşayabiliyorlar.

Bununla birlikte, belirli ırklar şehir yaşamına uygun değildir ve fiziksel aktivite eksikliğinden kaynaklanan sıkıntılarla diğerlerinden daha fazla karşılaşma durumundadırlar. Örneğin sürüleri gütmek için doğmuş Border Collie, veya sürü içinde yaşamaya alışmış ve soğuk iklimlerde araba çeken Sibirya Kurdu.

Ve yine, İngiltere’de Yorkshire madenlerindeki fareleri yakalamak için kullanılan Yorkshire Teriyerinin bir yüzyıl içinde dünyanın en populer minyatür köpek ırkı olacağını kim söyleyebilirdi? Yine de o, kalpte güçlü mizaca sahip bir “teriyer” olarak kalır. İster şehirde ister kırsal alanda yaşasın, bir çoban köpeği koruyucudur örneğin tetikte olacaktır, bir İrlanda Setteri bir orman yanındaki otoyol dinlenme alanına fırlama ve burnunu rüzgara çevirme eğilimine sahip olacaktır ve bir Retriever (Av Köpeği) sahibine ayakkabısını bulup getirmede ısrarlı olacaktır.

Farklı gruplar

Daha Roma antik çağlarında, köpekler yeteneklerine göre sınıflandırılmıştı. “Çoban köpekleri”, “av köpekleri” ve “ev köpekleri” arasında bir ayrım yapılmıştı. Onsekizinci yüzyılda, Buffon, köpekleri kulaklarının şekline göre sınıflandırma girişiminde bulundu: onları sivri kulaklı, sarkık kulaklı veya yarı sarkık kulaklı olmak üzere otuz ırka ayırırken, Cuvier köpek türlerini kafatası şekillerine göre “bekçi köpekleri”, “mastiff köpekleri” veya “spanieller” olarak ayırmayı önermiştir.

Ellili yıllardan beri, Dünya Köpek Federasyonu (FCI) farklı ırkları 10 grup olarak sınıflandırdı. Bir grup “belirli sayıda ortak olan aktarılabilir (kalıtımla geçen) ayırtedici özellik taşıyan ırklardan olan bir takım” olarak tanımlanmıştır. Böylece, örneğin, birinci gruba ait olan bireyler (Çoban köpekleri), morfolojik farklılıklarına rağmen, tamamı sürü koruma içgüdüsü gösterir.

Grup 1: Çoban köpekleri ve sürü köpekleri (Swiss Bouvier hariç)

Grup 2: Pinscher ve Schnauzer türü köpekler. Dağ köpekleri ve Swiss Bouvierleri

Grup 3: Teriyerler

Grup 4: Dachshund köpekleri

Grup 5: Spitz- türü ve yabanıl köpekler

Grup 6: Av köpekleri, bloodhounds (tazılar) ve benzer köpekler

Grup 7: Hedef (ferma) köpeği

Grup 8: Game flushing dog (uçan hayvanlar için av köpeği) ve av köpekleri, su köpekleri

Grup 9: Eğlence ve refakat köpekleri

Group 10: Yarış tazıları

BİR KÖPEĞİN MEKTUBU

111

Üzerinden seneler geçti, şimdi hatırlıyorum da, ben yavruyken şirinliklerime katıla katıla güler, beni “yavrum” diye çağırırdın… Ve birkaç dişlenen ayakkabı ve katledilen yastık dışında, kısa zamanda senin en vazgeçilmez dostun oldum. Ne zaman bir muzurluk yapsam bana parmağını sallar ve “nasıl yaparsın” diye çıkışırdın. Ne var ki hemen arkasından kızgınlığın geçerdi ve beni yere yatırır, ters çevirir ve göbeğimi okşardın.

112

Çok meşguldün o aralar çok… Dolayısıyla tuvalet eğitimim tahminimizden uzun sürdü… Ama ikimiz el ele verip üstesinden geldik. Yatağında sana sokulup da koynunda geçirdiğim geceleri unutamam. Sen farkında değildin belki ama, ben senin rüyalarını ve saklı hayallerini gizlice dinler ve bundan daha mutlu olunamayacağına kanaat getirirdim. Beraberce uzun yürüyüşlere çıkar, parklarda koşuşturur, dondurma yerdik hatırlıyor musun? [dondurma dokunur diye bana sadece külahını verirdin] Ve evde senin dönüşünü beklerken sırtımı ılık güneşe verir, huzurlu, derin bir uyku çekerdim.

113

Zamanla, yavaş yavaş, işinde daha fazla vakit geçirmeye başladın ve boş kalan zamanlarında da kendine bir eş aramaya koyuldun. Ben seni her zamanki gibi sabırla bekledim, sana hayal kırıklıkların ve acılarında teselli oldum, yanlış kararlarını hiçbir zaman kınamadım, her defasında seni büyük bir sevinçle karşıladım… Ve sonunda sen birine aşık oldun.

114

Evlendin… Ne var ki eşin köpeklerden pek hazzeden biri çıkmadı. Yine de ben onu bizim evimizde sevinçle karşıladım, ona sevgi gösterdim ve dediğinden dışarı çıkmadım. Mutluydum, çünkü sen mutluydun. Sonra, insan bebekler geldi aramıza ve yeni yavruların heyecanını sizle aynen paylaştım. Onların pespembe yumuşacık tenleri, mis gibi bebek kokuları beni heyecanlandırıp, hayran bırakıyordu… Ve ben de onlara annelik etmek istiyordum. Ne yazık ki – her nedense – hem eşin hem de sen, benim onlara zarar vereceğime kanaat getirdiniz ve beni ayrı bir odaya veya kulübeme kapattınız hep. Halbuki kendim sevgiden mahrum kaldıkça, onlara olan sevgim ne kadar daha arttı… Bilemediniz hiç.

115

Çocuklar büyüdükçe, onların en yakın dostu oldum. Tüylerime tutunup tombul bacaklarının üzerinde ilk adımlarını attılar, gözlerime minicik parmaklarını soktular, kulaklarımın içini karıştırdılar ve burnuma öpücükler kondurdular. Onlara, kısacası onlarla ilgili her şeye tapardım – bilhassa temaslarına – zira senin temasına hasret kalır olmuştum. Gerektiğinde onları hayatım pahasına korumaya hazırdım. Artık onların yataklarına girip, onlarla sarmaş dolaş olup, onların gizli hayal ve üzüntülerini dinler, onlarla beraber senin akşam gelişini bekler olmuştum

116

“Köpeğin var mı?” sorusuna, cüzdanından resmimi çıkarıp, hakkımda şirin hikayeler anlattığın zamanlar artık geride kaldı. Son senelerde kuru bir “evet” le karşılık verip konuyu değiştirir oldun artık. “Senin köpeğin” olmaktan, “itin biri” oldum ve bana yaptığın her tür masraf sana batmaya başladı.

117

Sonunda da başka bir şehre tayinin çıktı. Yeni apartmanınızda sana ve onlara yer vardı, ama bana yoktu. Haliyle ailen için en doğru kararı verdin belki… Ama unutma ki bir zamanlar ailen bir tek benden ibaretti.

118

Son araba gezintimize çıktığımızda heyecanlıydım… Ta ki barınağa varana kadar. Barınak köpek, kedi, korku ve umutsuzluk kokuyordu. Gereken evrakları doldurduğunu ve “ona çok iyi bir ev bulacağınıza eminim” dediğini hatırlıyorum. Onlar omuz silkip sana karamsar bir bakış attılar. Onlar orta yaşlı, terk edilen bir köpek veya kedinin akibetinin farkındaydılar.

119

Oğlunun, tasmama yapışıp kalan elini, zorla açmak zorunda kaldın. “Baba, ne olur köpeğimi elimden almalarına izin verme” diye çığlık çığlığa haykırmasına sen aldırmadın belki ama, ben onun adına hem üzüldüm hem de çok endişelendim. Endişem, ona şu anda arkadaşlık, sadakat, sevgi ve sorumluluk, ve bilhassa bir cana duyulan saygı konusunda vermiş olduğun hayat dersinde yatıyordu. Başıma son bir kere dokunup bana veda ettin, özellikle göz göze gelmemeye özen gösterdin, ve sana uzatılan tasma ve kayışımı kibarca geri çevirdin. Gitmen gereken yerler, yetişmen gereken işler vardı ve zaman aleyhine çalışıyordu… Nasıl ki şimdi de benim aleyhime çalıştığı gibi.

120

Sen ayrıldıktan sonra, barınaktaki iki tatlı kadın, Allah bilir taşınacağını aylar öncesinden bildiğini ve bana uygun bir yuva bulmak için en ufak bir çaba sarf etmediğinden yakındılar. Sadece üzüntü içinde başlarını sallayıp “nasıl yaparsın” diye sordular arkandan.

121

Barınakta, zamanları izin verdiği ölçüde bizimle ilgileniyorlar. Bizi besliyorlar tabii ki… Ama ne var ki bende iştah falan kalmadı. Önceleri ne zaman biri kafesime yaklaşsa, sensindir belki diye kafesin önüne koşardım… Belki kararını değiştirdin… Belki bunların hepsi kötü bir rüyadan ibaretti – veya belki bana acıyan biri beni kurtarmaya gelmişti. Ama ne zaman anladım ki, minik ama akıbetlerinden habersiz şirin yavru köpeklerle bu konuda yarışmam söz konusu bile değil, işte o zaman kaderime razı olup, köşeme çekildim ve akıbetimi beklemeye koyuldum.

122

Önce ayak seslerini duydum onun. El ayak çekildikten sonra beni kafesimden çıkardı, ve onu uslu uslu koridorun sonundaki odaya kadar takip ettim. Sessiz, sakin bir oda. Beni yavaşça kaldırdı ve masanın üstüne kodu, başımı okşadı, kulaklarımın arkasını kaşıdı, ve tasalanmamamı söyledi. Kalbim muhtemelen olacaklar karşısında heyecanla çarpıyordu, ama aynı zamanda içimi de sonsuz bir huzur kapladı. Sevgi tutsağının sayılı günleri dolmuştu demek ki. Karakterim icabı, kendimden çok onun için üzülüyordum. Üzerindeki yük çok ağırdı ve onu eziyordu, ve ben –beraberliğimiz süresince senin de her ruh halini anladığım gibi –onun da içinde bulunduğu durumun çok iyi farkındaydım.

123

Eli çok hafifti, ve gözünden akan yaşları görmesem, ön patime bağladığı turnikeyi neredeyse fark etmeyecektim bile. Seneler önce seni de teselli ettiğim zamanlardaki gibi, hafifçe elini yaladım. İğnenin ucunu usulca damarımdan içeri kaydırdı. Önce hafif bir sızı, arkasından damarlarımda dolaşmaya başlayan buz gibi sıvıyı hissettim. Kafam ve gözlerim ağırlaştı, ve onun merhamet dolu gözlerine bakarak son olarak “nasıl yaparsın” diye fısıldadım.

Belki de benim lisanımı iyi anladığı için, “ne kadar üzgünüm bilemezsin” diye cevap verdi. Bana sarıldı, ve alelacele işinin beni çok daha huzurlu ve güzel bir yere göndermek olduğunu anlatmaya başladı. Öyle bir yer ki –bir daha ne ihmal edilecek, ne acı çekecek, ne de kendimi korumak zorunda kalacaktım… Öyle bir yer ki sevgi ve ışık içinde, bu sefil dünyadan çok daha farklı güzellikte bir boyut.

124

Son kalan nefesimle ve kuyruğumu son bir kere sallayarak ona “nasıl yaparsın” dan onu kastetmediğimi anlatmaya çalıştım.

Kastettiğim sendin, canımdan çok sevdiğim sahibim. Seni her zaman anacağım, ve sonsuza dek bekleyeceğim, bunu bil…

125

Son dileğim ise, hayatındaki herkesin sana benim gösterdiğim sadakati göstermesidir..

126

Satın Alma Barınaklardan SAHİPLEN..

İLK TÜRK KADIN AVUKAT LOKANTAYA GİDİNCE…

İLK TÜRK KADIN AVUKAT LOKANTAYA GİDİNCE9_nÜlkemizde avukatlık mesleğini seçen ve yapan ilk Kadın Avukat Süreyya Ağaoğlu, kadınların yemek yiyemediği lokantada yemek yiyince…

Süreyya Ağaoğlu, Türkiye’nin ilk kadın avukatıdır. 1924-25 ders yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra, Ankara’ya ailesinin yanına döner.
Bir arkadaşıyla birlikte Adalet Bakanlığı’nda staja başlar.. İlk günlerin heyecanı geçince, bir sorunla karşılaşırlar: Öğle yemeği işini nasıl çözeceklerdir ? Evlerine gidemezler, evleri bakanlığa çok uzaktır. Lokantaya da gidemezler.. Aslında o zamanlar Ankara’da yemek yenebilecek bir lokanta, İstanbul Lokantası vardır. Ama, hep milletvekillerinin yemek yediği bu lokantada, kadınların yemek yediği görülmüş şey değildir..

Türkiye’nin, bu ilk kadın stajyer avukatları, öğle yemeklerini, bir süre için peynir ekmek yiyerek geçiştirirler. Ama sonunda dayanamazlar..

Zamanın Basın-Yayın Genel Müdürü olan babası Ahmet Ağaoğlu‘na giden Süreyya, öğle yemeklerini İstanbul Lokantası‘nda yiyebilmek için izin ister. Ahmet Ağaoğlu, bunda bir sakınca görmez, peki, der..

İki arkadaş, ertesi gün öğleyin lokantaya gider, küçük bir bölümüne geçip güzel güzel karınlarını doyurur. Ahmet Ağaoğlu’nu ve kızını tanıdıkları için kimse yüzlerine bir şey söyleyemez, ama arkalarından konuşmalar başlar. Homurdanmalar ve şikayetler yükselir.

Şikayetler aynı gün, zamanın başbakanı ‘Rauf Bey’e de iletilir. Rauf Bey de Ahmet Ağaoğlu’nu arayıp durumu anlatır.

Süreyya, o akşam eve döndüğünde, babasının kendisini beklediğini görür. Ahmet Bey hemen konuya girerek, “Başbakan Rauf Bey, senin ve arkadaşının lokantada yemek yediğinizi ve herkesin bunu konuştuğunu anlattı.. Bundan sonra öğle yemeklerine bana gelin,” der..

Süreyya çok üzülür, ama yapacağı bir şey yoktur..

Birkaç gün sonra, Atatürk ve eşi Latife Hanım, Ahmet Ağaoğlu’na misafirliğe gelir. Sohbet edilirken, söz bu konudan açılınca, Süreyya Hanım, olayı bütün açıklığıyla Atatürk’e anlatır. Onun, kendisini anlayacağını ve destekleyeceğini düşünmektedir. Oysa, onu dinleyen Atatürk, “Babanın da, Rauf Bey’in de hakkı var,” demesin mi ?..

Büyük bir hayal kırıklığına Süreyya, ertesi gün bakanlıktaki odasında çalışırken, bir yetkili telaşla içeri girer : “Süreyya hazırlan, Paşa seni yemeğe götürecekmiş !..”

Süreyya şaşırır, apar topar kapının önüne çıkar. Yanında bir milletvekili ve yaveriyle arabada oturan Atatürk, onu görünce, “Latife bugün seni öğle yemeğine bekliyor,” der.

Süreyya hem şaşkın hem sevinçlidir. O bindikten sonra hareket eden otomobil İstanbul Lokantası’nın önünden geçerken, Atatürk, birden şoföre durmasını söyler. Bozüyük milletvekili Salih Bey telaşla yanlarına gelince, Atatürk, herkesin duyabileceği bir sesle, ona, “Bugün Süreyya’yı bize götürüyorum, ama yarın buraya gelecek, yemeğini lokantada yiyecek..” der.

Süreyya’nın şaşkınlığı daha da artar.

Ne olup bittiğini, Latife Hanım, yemekte, onun kulağına eğilip, “Paşa, dün akşam bu lokanta olayına çok kızdı, ama babanı senin yanında ezmek istemediği için kızgınlığını belli etmedi. Eve gelir gelmez, birkaç milletvekilini arayarak, yarın mutlaka eşleriyle birlikte lokantaya öğle yemeğine gitmelerini söyledi,” deyince durumu anlar..

Süreyya Ağaoğlu, ertesi gün, arkadaşıyla İstanbul Lokantası’na gittiğinde, birkaç milletvekili eşinin de ilk kez orada olduğunu görür. Kimse onları bakışlarıyla bile rahatsız etmeye yeltenemez..
Bu bir ilk olur… Atatürk ve Türkiye‘nin ilk kadın avukatı Süreyya Ağaoğlu, kadınların, tıpkı erkekler gibi, bir lokantada yemek yiyebilmesine de öncülük etmiştir…

Ayakkabılarını Çiğnedi Diye Köpeğin Ön Ayaklarını Palayla Kesti

köpek

Köpeklerden bahsederken onlara bazen ‘dört ayaklı arkadaşlarımız’ diye hitap ederiz. Ancak zavallı bir köpek trajedi sonrası ayaklarını kısmen kaybetti.

9 aylık Cola komşularının ayakkabılarını çiğnedi. Köpeğin sahibi komşuya yeni ayakkabı almayı teklif etti. Bunu kabul etmeyen komşu köpeği kovaladı ve köpeğin ön iki ayağını palayla kesti.

Üzüntüden kahrolan köpek sahibi Bangkok’taki Soi Dog isimli bir kurumla bağlantıya geçti ve burada köpeğin tedavisi yapıldı.

Operasyondan hemen önce kurum Facebook sayfasında durumu özetleyen bir açıklama yaparak köpeğin fotoğraflarını paylaştı.

13124652_1111894842185583_7499454736735678838_n


13165970_1111894845518916_3291288428546341607_n

13177106_1111894895518911_1798979818799632629_n

Neyse ki köpeğin ameliyatı iyi geçti. Doktorlar gerçekten çok yetenekliydi ve kurum köpeğe yardım etmeye devam etti.

9 aylık rehabilitasyon sonrasında Cola’ya protez bacak takıldı. Şimdilerde köpek yürüyebiliyor.

Az sonra izleyeceğiniz videoda tekrar ayaklarına kavuşan köpeğin sevincine tanıklık edeceksiniz.

HERKES BULMUŞ BİR YOL GİDİYOR

IMG_5549

Sokak Köpekleri Bal ile Betty filminin gala ve tanıtım çalışması için bir minibüs kiraladık ve giydirdik. Amacımız hem filmin tanıtımı yapmak hem de sokak hayvanlarına dikkat çekmekti.

Filmi çekerken yaptığımız fedakarlıkları kendimizden verdiğimiz ödünleri yazmayacağım bile. Araç’ın bir aylık kira bedelini sponsorla çözdük ama araç’ın dolaşması için gereken mazot için bütçemiz yoktu. Sevgili Adil bir kez daha imdadıma yetişmiş maaşımı verirken ricam üstüne gelmeyen ayın maaşını da vermişi. İnanın iki aylık maaşımın tamamımı araç’ın mazotuna harcadım.

Tam bunları atlattık hayırlı dediğim anda araç kiraladığımız yer çok km yaptınız dedi ekstra dan 1000 TL de oraya verdik. Neyse bu para konusunda Bafra’dan bir dostumuz yetişti de halletti.

Minibüsten kurtulayım da ne olursa olsun dedim süresi dolmadan birkaç gün önce teslim edip, atladım uçağa memlekete gittim, biraz dinlenme bayramlar derken aradan geçti 3 ay.

Hoppp sürpriz.

Osmancık’tan geçerken tuzakların farkındaydık ve orada yavaşladık. Gözlerimiz burada kaç km diye tabela aramaktan şaşı olduk. İnanın abartmıyorum tabela kollamaktan araba süremiyorsunuz.

Muhtemelen bizim 70  km dediğimiz noktada iki tane ceza geldi her biri 412 TL’den 824 TL olan bu cezayı 67 km ve 70 km ile yeniştik. Sonra bir ceza daha geldi oda aynı yerin daha ilersinde muhtemelen şehri çıktığımız yerde 81 km den 412 TL ceza daha.

1236 TL’lik cezayı zamanda ödeyerek indirimden faydalanıp 927 olarak ödemek zorunda kaldım. Araç kiralık olduğundan araç sahibini mağdur edemezdim bu soyguna bile bile lades dedim.

Şimdi hükümetin milletvekili sözü de geçen bir millet vekili olan Sayın Metin Külünk açıklama yapıyor, hatta bu konuyu bakanda açıklama yaptı. FETÖ’cüler tuzak kuruyor. Birden hız sınırını düşürüp vatandaşa tuzak kuruyorlar.

Tama da bu konuda iki yer mimli biri Ordu diğeri Osmancık. Buraların belediye başkanlarının hakkında FETÖ soruşturması olduğunu ben duymadım, ayrıca soyguna vatandaş olarak biz ne yapabiliriz. Bakan ve Milletvekillerinin dur diyemediğine vatandaş ne yapabilir.

Cezalara dur demenin yolu yok hele birde benim gibi kiralık araç ile yemişseniz cezaya itirazda edemiyorsunuz ceza sizin adınıza değil.

Oğlum yeni üniversite kazanmıştı ona ev tutayım diye kenara attığım paradan 927 TL gasp edenleri de buna alet olanlara da ve bunlara hala dur demeyenlere  de hakkımı helal etmiyorum.

 

Fedai Çakır

8 Ağustos 2016, İstanbul

IMG_5653

IMG_5652

IMG_5651

13412071_1308974465849462_4647622688464435704_o

İNSAN en çok sevdiği zaman İNSAN oluyor

İNSAN en çok sevdiği zaman İNSAN oluyor

Oğlumla beraber yönettiğimiz facebook üzerinde bir “Evcil Hayvan” konulu bir sayfamız var. Yaklaşık 40 bin kişinin olduğu sayfamızın adını Köpeğimiz Bal’ın burnundan dolayı ISLAK BURUNLAR koymuş oğlum Doğuşhan

Sosyal medyada çok fazla şiddet içeren hayvanlara eziyet videoları bulunduğundan biz sayfamızda sadece sevgi içeren videolara yer veriyoruz. Şiddeti göstererek şiddetin yayılmasına sebep olmaktansa hayvanların güzelliğini paylaşarak hayvan sevgisini yayalım istedik. Bu konuda başarılıda olduğumuzu da söyleyebiliriz.  Adı ıslak Burunlar olan sayfamıza kuş, kirpi, kedi ve elbette köpeklerin videoları akın akın geliyor hatta paylaşmak için artık zaman yetmiyor.

Geçenlerde Samsun’da yaşanan bir olaydan dolayı 18 yaşında bir kızın ceza aldığını okudum.

Kısaca haber şöyleydi:

Ceza olarak Kaplumbağa bile besleyemeyecek

Pitbull cinsi köpeğin, kedi ve köpeklere zarar verirken fotoğraflarını paylaşıp “Dün öldürdüğü 3 kedi, 1 köpekten sonra bugün kediyi dörtledik” yazan genç kıza, 12 bin TL para ve hayvan bulunduramama cezası verildi

Bu haberi paylaşmamın başlıca nedeni haberi okuyan ve içinde şiddet içeren insanların korkması ve hayvanlara şiddet yapmaya kalktığında bir kez daha düşünmesini sağlamaktı.

Elbette yasalarımıza göre hayvanlara yapılan şiddetin cezası yetersiz hatta eksikleri çok fazla. Nasıl ceza olmalı hayvanlara şiddet yapanların mala zarar verme sucundan değil farklı yaslarla cezalandırılması konusuna girmeyeceğim bile. Kaldı ki hayvanlara mal olarak bakan bir anlayışın ülkemizde olması beni ürkütüyor.

Fakat bir konu var ki düşünmeden edemiyorum.

Bu olayda olduğu gibi bir Pitbull hayvana kedileri parçalatarak bundan zevk alan insana, köpeği bir ağaca bağlayıp idam eden insana, zincirinden tutup köpeğin kafasına defalarca taş ile vuran çocuğa, pompalı tüfek ile yolun ortasında hem de şehrin kasabanın ortasında ateş eden insana, bir aracın arkasına köpeği bağlayıp kilometrelerce koşturmaya kalkan insana sadece para cezası verip toplumun içine salmak saçmalığın daniskası.

Bu insanların psikolojik destek alması, akıl sağlıklarının yerinde olup olmadığının kontrol edilmesi gerekmez mi? Bu gün bir hayvana eziyet edip şiddet uygulayan hastalıklı ruhlu insanların yarın sokakta çocuklarınıza veya sizlere/bizlere aynı şiddeti uygulamayacağından nasıl emin olabilirsiniz?

Yukarıdaki haberi bana göre içinde hayvan sevgisinin çok olduğu dolayısıyla içi sevgi dolu insanların olduğuna inandığım bir sayfada olması anlamlıydı. Fakat haberin altına yapılan yorumlar ise beni dehşete düşürdü mü? evet düşürdü. Biz sevgimizi de şiddetle mi ifade eder olduk dediğim yorumlarda oldu, olumlu konuya değişik bakış açısı yapanlarda oldu.

Bazı yorumlar şöyle, yorumları yorumsuz olarak sizlerle paylaşıyorum;

Harika bir karar umarım emsal olur. Bazı pislikler bundan ders alır diyeceğim ama temennim bu yönde hiç bir savunmasız canlıya zarar verilmesin.şaka yaptın he gördün mü şakayı …

Çok iyi olmuş. Akıl sağlığı yerinde olmaya bilir. Öldürülmüş hayvanlar üzerinde şaka yapmak normal değil. Olursa çocuğuna acıdım şimdi. Bunun eline hiç bir canlı emanet edilmez.

İnşallah çocuğu olmaz. Belli sosyopat bir kişilik. Vahşetten zevk alıyor.

Bu kadının tedavi edilmesi gerekir ruh hastası olduğu kesin ….

Ruh hastası manyak az bile sana

Yetmez!! İdam !!

Şerefsiz Allah belanı versin kaltak

Bunu yağlı kazığa oturtacaksın

Dilerim Rabbimden bu pisliğe en büyük cezayı versin, insan kılığında tam bir şeytan.

Bir süre önce facebook’da biri kaplumbağalar hakkında bir yazı paylaşmıştı küçücük kaplumbağaları poşetliyorlar anahtarlık yapıp satılıyor ve bu canlar can çekişerek iki aydan sonra ölüyorlar bunu okuduğumdan beri aklımdan bir an çıkmadı bunun için bir şeyler yapılmalı ne olur ne yapabiliriz ger zekalı biraz işkence görse iyi olurdu empatisi gelişirdi

Sevgi dolu sayfada sevgiyi savunurken şiddet içeren yorumlar. Dedim ya Biz sevgimizi de şiddetle mi ifade eder olduk.

Sevgi paylaştıkça daha güzelleşiyor. İNSAN en çok sevdiği zaman İNSAN oluyor.

(Makalenin içinde bahse haberi okumak için : https://www.bilgblog.com/ceza-olarak-kaplumbaga-bile-besleyemeyecek/ )

Fedai Çakır

3 Eylül 2016, İstanbul

Köpek dövüştüren 5 kişiye Agır Ceza

kopek dövüşü

KÜTAHYA’nın Hisarcık ilçesinde 9 köpeği dövüştüren 5 kişiye toplam 23 bin 859 lira para cezası kesildi.
Hisarcık İlçe Jandarma Komutanlığı ekipleri, dün saat 06.00 sıralarında Bozkaya mevkiinde boş bir arazide köpek dövüşü yaptıranlara yönelik operasyon düzenledi. Operasyonda köpek dövüşünü düzenledikleri öne sürülen E.T. ve H.H. ile 3 arkadaşı gözaltına alındı.
İfadeleri alındıktan sonra serbest bırakılan 5 kişiye kendilerine ait 9 köpeği dövüştürdükleri için Doğa Koruma ve Milli Parklar Şefliği tarafından ‘Canlı Hayvanı başka bir hayvanla dövüştürmek’ suçundan her bir köpek için 2 bin 651 lira olmak üzere toplam 23 bin 859 lira para cezası verildi. Dövüştürülen 9 köpek ise belediye hayvan barınağına götürüldü.

balilebetty

Ceza olarak Kaplumbağa bile besleyemeyecek

1449184935847

Pitbull cinsi köpeğin, kedi ve köpeklere zarar verirken fotoğraflarını paylaşıp “Dün öldürdüğü 3 kedi, 1 köpekten sonra bugün kediyi dörtledik” yazan genç kıza, 12 bin TL para ve hayvan bulunduramama cezası verildi

Samsun’da “pitbull terrier” cinsi köpeğin, kedi ve diğer köpeklere zarar verirken çekilmiş fotoğraflarını sosyal medyada paylaşan ve 12 bin lira para cezasına çarptırılan 18 yaşındaki Gülcan Sağlam kendini savundu. Köpeğin kendisine ait olmadığını öne süren genç kız, “Espri olsun diye şaka amaçlı fotoğraf paylaştım. Ben hayvanları çok seviyorum” dedi.

Gülcan Sağlam, kendisine ait sosyal paylaşım sitelerinden pitbull terrier cinsi bir köpeğin, kedilere ve köpeklere zarar verdiği fotoğraflarını yayımlayıp, altına da “Dün öldürdüğü 3 kedi, 1 köpekten sonra bugün kediyi dörtledik” yazdı. Bu paylaşıma tepki gösteren hayvan hakları savunucuları suç duyurusunda bulundu. Yapılan ihbarlar üzerine harekete geçen Orman ve Su İşleri Bakanlığı 11. Bölge Müdürlüğü, köpeğe el koydu. El konulan köpek, Samsun Büyükşehir Belediyesi Geçici Bakımevi’ne teslim edilerek, koruma altına alındı. Genç kıza da 12 bin lira para ve bir daha hayvan bulunduramama cezası verildi.

‘ŞAKA YAPMAK İSTEDİM’

Köpeğin kendisine ait olmadığını öne süren Gülcan Sağlam, “O köpek bana ait değil. Eğer o köpek benim olsaydı onunla fotoğrafım olurdu. Evet sosyal medyada paylaştım. Fakat bunu espri olsun diye şaka amaçlı yaptım. Olayın bu boyutlara geleceğini bilmiyordum. Ben hayvanları özellikle köpekleri çok seviyorum. Sadece şaka yapmak istedim. O köpek mahalledeki kedilerin peşine benim isteğimle değil, kendisi koşuyordu. Tüm Türkiye’den özür diliyorum” diye konuştu. Aldığı para cezasının yanı sıra artık bir daha hayvan beslememe cezasına da çarptırılan genç kız, bu duruma çok üzüldüğünü belirterek, “Benim ve ailemin bu para cezasını ödeyecek gücü yok. Ben annemle yaşıyorum. Beni en çok üzen şey ise hayvan beslememe cezası oldu. Ben hayvanları çok seviyorum. Şimdi bir kaplumbağa bile besleyemeyeceğim. Çok üzgünüm” dedi.

ÖLÜMLERLE BARIŞIK OLMA

gaziantep patlaması

Her yerde bombalar patlarken telaşlanır anne ve babalar sanki kendileri yanlarında bomba patlasa ölmeyecekmiş gibi.

Anne olmak Baba olmanın gereğidir kendini değil evladını düşünmek. Evlat dışarıdayken içinde hep bir kaygı var ise işte o zaman yaşanmaz bir topraklardasındır.

Bu topraklara anneler babalar askere gönderdiği kınalı Mehmetçik için kaygılanmıştır her daim, bu memlekette anneler babalar 18’ini doldurmuş başka şehirde üniversite okumaya giden kızının, oğlunun kaygısını yaşamıştır.

Anne, baba olmak daha da zordur bu memlekette artık. Bakkala gönderdiğin evladın için de kaygılanırsın artık, arkadaşları ile dışarı çıkan oğlun  yada kızın için de kaygılanırsın. Kaygıların sonu yok gibidir artık düğüne giden amcan, teyzen, akrabaların komşuların için de kaygılanmalısın.

AVM’lerden uzak dur, kalabalık caddelere girme, toplu insanların olduğu yerden kaçın vs. mümkünse insanlardan kaç der gibi patlar memleketimde bombalar.

Uzaklar diye bir yer varmış, herkes oraya gitmek istiyor o uzaklarda insanlar daha azmış gibi gelir insana, sanki oralarda daha çok huzur ve mutluluk varmış gibi, hani o uzaklarda insanlar hep mutludur.

Uzak yakın fark yoktur aslında yaşadığımız yerlerin. Yaşadığımız yerleri cennette yapan da, cehennemde yapan da biz insanlarız.  “Rüzgar eken fırtına biçer” derya ata sözü. İşte tamda öyle Rüzgar ektik şimdiye kadar.  Şimdi ise Fırtınası bizi yerden yere vuruyor.

Yıllarca PKK ile savaşan bir ülke sınırlarını bu kadar hoyratça açmalıydı, milyonlarca insanı kontrolsüzce kendi topraklarının içlerine göndermemeliydi. Bunları ilk kez bu gün yazmıyorum ayrıca bunlar ilk söyleyen yada yazanda ben değilim. Bir çok insan benim gibi düşünüp dillendirdi. Aklın yolu bir aslında.

Etrafınız bir çok terör örgütü, marjinal gruplarla çevriliyse bu kadar rahat geçit vermemelisiniz insanlara. Verirseniz işte buna Rüzgar ekme deniyor.

Milyonların içinde kaç tane radikal marjinal insanlar girdi ülkemize, kaç terör grubu hücreler oluşturdu ülkemizde. Kaç patlamaya hazır canlı bomba var topraklarımızda? Hepsi birer ? olarak kalacak şimdilik.

Son zamanlarda sık sık parklarda rast geldiğim yeni bir gençlik var 14-15 yaşlarında. Türkçe konuşmuyorlar belli ki ayak uydurmaya çalışıyorlar yeni geldikleri bu topraklara. Etrafları zengin paralı Türk vatandaşları ile dolu en azından onlardan zengin. Bu gençlerin eğitimleri desen eğitimler yetersiz, bu gençlerin gelecekte iş bulma ihtimali mi desen yok denecek kadar az.

Sorarım size bu gençlerin kaç tanesi düşecek marjinal, radikal grupların eline.

Masum insanlarımız her gün ölüyor, askerimiz polisimiz her dakika zayiat veriyor, içten dıştan düşmanlar altımızı oyuyor, bizler ise inanın hala rüzgar ekmeye devam ediyoruz.

Anneler babalar hadi evlatları göndermediler avm’lere, kalabalık sokaklara, işe, bakkala düğüne. Korudular onları bombalardan mermilerden.

Bombalar patlayacak, mermiler sıkılacak kahpece, babalar analar evlatsız yada evlatlar babasız anasız kalacak.

Ölümleri kanıksama Türkiye’m.

Fedai Çakır

22 Ağustos 2016, İstanbul