HAYAT HAYAT NE ACIMASIZSIN SEN BE HAYAT

Onun hakkın da bir çok hikaye dinledim. Hatta bir tanesini yazdığım sinema filminin için de  kullandım.

Çok eskilerde olmasa bile bize göre çok eskilerde kalan bir tarihte köyümüz de bir Talip amca varmış. Bu Talip amca geceleri katırını mezarlığa salıyor orada otlamasını sağlıyormuş. Tabi ki bunu yaparken köylülerin rızasını almadan yaparmış. Bu durumdan rahatsız olan köylüler dedeme gelip bu işe çare bulmasını istemişler.

Yüksel abim en büyük amcamın oğludur ve ilk torun olması münasebetiyle bizlerle kuzen olmasına rağmen bize hep bir amca gibi gelmiştir. Kısaca dedemin en büyük torunu olur kendisi.  Dedem yanına çağırır ve Yüksel ağabeyime Talip’in yaptıklarını söyler ve gidip söyle yapamasın der. Dedem köyün önde gelenlerinden ve bir dönem muhtarlık da yapmış bir kişi olarak bu isteği Talip amcaya iletmede kendinde hak görüyor belli ki yada köylünün o zman baskısı ile bunu iletiyor.

Yüksel ağabeyim ise kendince bir çözüm üretiyor. Beyaz bir çarşaf alarak mezarlardan birinin içine yatıyor ve Talip amca katırını getirdiğinde ayağa kalkıyor. Olayı hayallerinizi de canlandırmanız için şöyle bir mizansen çizeyim size.  Olayın olduğu yer Karadeniz’in yüksek dağlık köylerinden biri, araç yolu yok, elektrik yok yarı ilkel yaşanan bir dönem ve ormanlık zifiri karanlık bir mezarlık.

Yüksel ağabeyimi mezarlıkta çarşafta gören Talip amca koşarak evinin yolunu tutar ve kapıya vurmaya başlar ‘Havva aç, Havva aç, hortlak hortlak’

Rivayete göre o günden sonra ise o günden sonra mezarlıkta bir daha katır otlatan olmamış.

Geyik Gölü  diye bir yer vardır. Benim yeni çıkacak masal kitaplarımın konusu da burada geçer. Burası dağlık olan köyün dibinde derenin kenarı ve içinde göl olan bir yerdir. İşte burada bizim fındık bahçelerimiz vardır. Burada o tarihte fındıklar katırlarla taşınır ve çok meşagatlı bir işlem olan bu iş günde üç dört kez yapılırdı. Yüksel abim bir gün kalk sen katırı yüklerken kaçır katırı. Katır akıllı hayvandır evini bulur basıp gidiyor boş olarak eve.

Yukarı da bahsettiğim dedem sert mizaçlı ve biraz da gaddar çocuklarına torunlarına karşı da acımasız bir yapıya sahip. Yüksel abim katırı kaçırmışlığın korkusu ile katırın iki çuval yükünü sırtlanır ve o kadar yokuşu saatlerce taşıdığı söylenir.

Bu hikayeleri çocukken kimden dinlediğimi hatırlamıyorum bile, doğruluğunu hiç sorgulamadım, Yüksel ağabeyimi de sormadım, sormayı da düşünmüyorum. Ben bu hikayelerimle böyle mutluyum çünkü.

Orman muhafaza memuru olarak ekmeli olan bu abim, önce bir felç oldu yürümekte zorlukla geçen yıllar sonrasın da kanser denen illet ile tanıştı.

Ailemde iki amcam kanser tedavisi görüyor ve Yüksel ağabeyimle üç kişi kanser illeti ile mücadele ediyor.

Çernobil’in etkisi olmadığını birisi bana inandırsın.

Hayat hayat ne acımazsın sen be hayat. Eritmişsin ağabeyimi be hayat.

 

Fedai Çakır

17 Temmuz 2015, Giresun

İNSAN OLAN ….

Çoğu zaman hepimizin kullandığı mısralardır “İnsan olan…”

İnsan olan yaşamaya çalışan her canlıya yaşam hakkı verir, İnsan olan ihtiyacı olmayan fazlalık olsun diye avlanmaz, İnsan olan evinin bahçesinin önünü temiz tutar, İnsan olan vefalı, hal hatır bilir, İnsan olan düşmüşe zorda olana yardım eder, İnsan olan banane aman be demez, İnsan olan vicdanlıdır, İnsan olan….  Devam eder gider. Peki İnsan mıyız?, İnsan mısın?

Bafra’da bana eşlik eden sevgili ağabeyim Haydar Aksu heyecan ile çok beğendiği Altınkaya Barajının kenarında iki yere götürdü. Pet şişeleri ve çöpler ile kaplanmıştı her yer. Bu gün köpeklerimiz Bal ile Betty’i her zaman ki gibi parka götürdük ve her yer pet şişeleri ve çöplerle kaplıydı. Parkta olan çöpleri şişerli toplayıp hemen yanında olan çöp kutusuna attık ama baraj yanında olan o güzelim yerdekilere ulaşmamız mümkün değildi. İnsan olan inadına çöpleri aşağıya doğru fırlatmış sanki orada yok olacak oraya atınca çöp atmıyor psikolojisiyle fırlatmışta fırlatmış. Tabi biz İnsan olmayanlar onları toplayıp bir çöp konteynırına atamadık.

İnsan olmaktan utandığım İnsanlık sizde kalsın dediğim bir andı o anlar. Sevgili ağabeylerim Haydar Aksu, Burhan Apaydın ve Yeliz Ateş arkadaşımın da o an insanlığımızı sorguladığını hisseder gibi oldu.

Büyük şehirlerde devlete vergi veriyorum, banane çöpü de toplasın diyen bir garip anlayışının var olduğunu umursamazca her yere çöp atan insanları varlığını keşfedeli baya oluyor. Lakin ıssız bucaksız ıssız topraklarda da bu umursamazca tavırları güden insanları da görünce anladım ki bu konu içimizde toplumun her kesimine yayılmış bir kansermiş.

Bundan birkaç yıl önce Şile sahiline denizin attığı çöplerin çeşitliliğini ve çokluğunu fotoğraflayıp birde köşem de yazmıştım. Denizlere atılan her çöp sizlere geri gelecek diye.

Özellikle Karadeniz illerini lağım arıtma, çöp ayrıştırma konusunda sınıfta uzun zamandır kaldığını biliyorum. Karasular ve deniz bundan fazlasıyla nasibini alıyor. Güzel diye gittiğimiz sahil olsun, baraj kenarı olsun, piknik alanı olsun yada inanın otoban kenarı olsun çöp çöp.

Hele yazlık alanlar Datça, Fethiye, bodrum vs. Sahil bildiğin kumsallar çöp.

İnsan olan bu çöpleri oralara atmaz hele atıyorsa ulaşılmaz yere doğru hiç fırlatmaz. Şimdi söylüyorum arkadaş ya siz İnsan değilsiniz, yada ben/benim gibi düşünenler insan değil.

Utanıyorum sizlerle aynı oksijeni solumaktan, utanıyorum aynı ülkenin insanı olmaktan. Utanç kaynağısınız bunları atan sizler utanç kaynağı.

 

Fedai Çakır

27 Nisan 2015, İstanbul

BAFRA’DA NELER OLUYOR?

Hemen başlığa bakıp da kötü, pis kokulu işler aklınıza gelmesin. Genelde biz gazeteciler böyle “Bafra’da Neler oluyor?” gibi başlıkları pis kokulu işlerin olduğu zamanlar atarız ve bu haberlerde çok okunur.  Başlık dikkatinizi çektiyse asıl konuya gelelim.

Bafra’da güzel şeyler oluyor.

Balon deyince Kapadokya aklımıza gelir, orada balonla uçmak ve o muhteşem peri bacalarının üzerinde günün doğuşunu izleyerek dolaşmak ayrı bir hazdır. İşte Bafra bu konuda bir adım atmış ve Balon gezilerini özellikle önümüzde ki 2016 yılı yazında yoğunlaşacak şekilde planlamalar yapmaktadır. Bu yaz ilk dene uçuşlarını yapmışlar ve o muhteşem ovanın güzelliklerini kuş cennetine kuş bakışı gezilerin ne muhteşem olduğunu keşfetmişler. Burada hemen bir konuya açıklık getirelim. Bu işleri organize eden hocalarımız kuş cenneti üzerinde uçuş yapılmadığını ve asla kuşların yaşam alanlarına müdahalenin söz konusu olmadığını belirtiyorlar. Hayvan ve doğa sever bu hocalarımın bu konuda hassasiyetlerini bizzat gözlerimle gördüm.  Zaten Bafra’nın öyle hayvan sever bir belediye başkanı var ki herkes izin verse o bu konuda asla izin vermez. Hayvanların yaşam alanına saygılı bir belediye başkanı o. Bunu da “Sokak Köpekleri BAL ile BETY” filmine verdiği destekten biliyorum.

Bu güzel olan şeylerin bir tanesi. Bir başka güzellik de kısmetse benim de katılacağım Yamaç Paraşütü atlayışları.

Bafra belediye başkanı Hayvan, doğa sever Zihni Şahin’in büyük desteği, önderliği ve Bafra Hava Sporları Kulübü Başkanı Burhan Apaydın’ın gayretleri ile muhteşem bir atlayış alanı oluşuyor gibi. Gibi diyorum çünkü resmileşip dünya yamaç paraşütü atlayışlarına ev sahipliği yapabilmesi için gereken alt yapının bitmesi için biraz zaman ve desteğe ihtiyaçları var.

Atlama alanı iki büyük baraj gölünün manzarası ile Asarkale taş mezarlarının üstünde süzülmeye elverişli. Dünyanın sayılı yamaç paraşütü atlama alanı olacağından emin olduğum bu doğa harikası yerde ilk etapta konaklama ihtiyacı karşılamak için hemen atlama alanının altında olan Kapıkaya köyünün taşımalı sistem ile atıl duruma düşen okulu Bafra belediye başkanı Zihni Şahin tarafından pansiyon haline dönüştürülmeye başlanmış bile.

Bafra Belediyesi ile Bafra Hava Sporları Kulübünün birlikte organize ettiği Yamaç paraşütü etkinliğinin ilkini geçtiğimiz günlerde  Bafra Kapıkaya Tepesinde yapılmışlar.  Burada uçan pilotların ilk izlenimleri “ buranın Türkiye’nin en güzel yerlerinden biri olduğu, termik ve dinamik bakımından uçuşlar için mükemmel olduğu, bu kadar güzel bir yer görmediklerini ve buranın bir turizm bölgesi olacağını ifade ettiler.” Paraşütçüler tek veya Tandem ile uçuşlar yapmışlar.

Yamaç paraşütü atlama alanı olmaya adım adım ilerleyen Kapıkaya Tepesinin oluşumun da Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz’ın da desteklediği olduğu bana gelen duyumların arasındaydı. Yusuf Ziya Yılmaz’ın yaptırdığı ödüllü köpek barınağı ve kedi evlerini duyduğumdan bu yana bu projeyi de destekleyip neticelendirilmesinde katkısının çok olacağını düşünmekteyim.

Haydar Aksu öğretmenim  ile Burhan Apaydın öğretmenim gönüllü bir koşuşturmacının içindeler.  Bölgenin Turizm potansiyelini artırmak için canla başla kapıları aşındırıyorlar ve yüzlerini kızartıp kapı kapı dolaşıyorlar. Kuş cenneti ile, Baraj gölleri ile, atlama tepeleri ile, ve uçsuz bucaksız   sahilleri ile,  tarihi geçmişi ve kaya mezarlarıyla Turizm alanında bizde varız demek için birde dernek kurmuşlar. Dernek çatısı adlında 25 tane bölgeye rehber yetiştirmişler ama iş alanı oluşmamış daha, iş alanı olsun diye otel yapmak isteyen yatırımcılara ön ayak olmaya çalışıyorlar, pansiyonculuğu teşvik ediyorlar köylüyü bilinçlendirmeye çalışıyorlar, daha bir çok konuda yağlarında kavruluyorlar.

Başka güzel şeylerde oluyor Bafra’da. Bu güzel işlerin için de ki güzel insanları ve olayları daha sonra yazacağım.

Attığım başlık ile sizlerin bu yazıyı okutmayı başardım ise ve bu güzel olan şeylerden haberden edebildimse başlık işe yaramış demektir.

 

 

Fedai Çakır

24 Temmuz 2015, İstanbul

EVDE AVİZE YAPIMI,nasıl yapılır (resimli anlatım )

www.bilgblog.com

Evde basit ama güzel bir avize yapımı için sizlere bir fikir vermek istiyorum .

Gerekli olan malzemeler sadece bir balon ,ip ve tutkal.

İlk önce yapmanız gereken kullanacağınız elektirik duyunun capını ölçmek.

Balonunuzu şişirip kalemle altına ve üstüne iki daire çizin bu dairelerden üstte olanı duyun capında diğeri ise ampul takmak için elinizin girebileceği büyüklükte olmalı.

1

Artık ipinizi cizdiğiniz iki dairenin üzerinden geçmeyecek şekilde balonunuza sarın bu sarma işleminde her hangi bir düzen oluşturmaycak şekilde yapmalısınız hatta değişik rekli iplerde kullanabilirsiniz .

2

İpi arasından işik çıkabilecek şekilde aralıklı olarak sarmalısınız sarma işlemi bittiğinde sadece çizdiğiniz iki daire içinde ip olmamalıdır.

Bu hazıraldığınız balonun üzerine iplere  bir fırça yardımı ile tutkal sürün ve kurumaya bırakın kuruduktan sonra ise balonu söndürüp iplerin içinden çıkartın.

null

Duyunuzu hazırladığınız deliğe takıp asabilir veya abajur olarakta tasarlıyabilirsiniz.

Kolay gelsin.

NOT: Uğraşmak istemeyenler çeşitli avize modellerini buradan inceliyebilir.

OSAKA-500x500

LUMION-500x500

TYRON pembe-800x800

ALFA sarı-800x800

TÜRKİYE ve BANGLADEŞ’te BAYRAM TATİLİ

Yılardır bayram tatillerinde   ölümlü trafik kazaları nedeni ile  onlarca bazen yüzlerce insanımızı kaybediyoruz fakat hala bir düzelme yok. Eskiden otomobilerin bakımsız olduğundan yollardan bahsederdik ama şimdi trafikte eski araç kalmadı, yollar çift yönlü yapıldı yinede sonuç değişmiyor.

Yaptığım gözlemlerde insanlarımızın çoğunluğu büyük şehirlerde çalışıp bir otomobil aldığı zaman ilk imkan bulduklarında memleketlerine giderek dost ve akrabalarına arabalarını göstermek istemesi ,bu imkanıda daha çok bayram tatilerinde bulması en büyük tehlikeyi oluşturuyor .

Yeni sürücü olmuş veya uzun yılar sonra uzun yola çıkmış insanlarımız şehir trafiğinden kurtulunca ,şehirler arası yolların şehire nazaran tenha ve geniş olması dikkatlerinin azalmasına saatler süren yolun sıkmaya başlamasıda tehlikeyi en üst sınırlara taşıyor .

1970 li yıllarda aynı hatayı yurtdışında çalışan gurbetçilerimiz yapıyor bu yüzden çok kazalar yaşanıyordu  . Gurbetçilerimiz artık uçakla gelmeyi tercih ettiğinden bu olaylar bitti, ülke içinde şehirden şehire giden vatandaşlarımızda uçak veya tren ile yolculuk etme alışkanlığını elde ederse bu kazalarda en aza indirgenir.

Dünyanın 8 . kalabalık ülkesi olan Bangladeş %90 ı müslüman olması sebebi ile bayram trafiği yaşayan bir ülke onlar bile resimdeki şekilde yolculuk yapmalarına rağmen oran olarak bizden daha az insanını kaybediyor .

174983-gununfotograflari banglades

 

BAYRAM GELMİŞ NEYİME

Bayram yaklaştığın da televizyon muhabirleri ellerine alırlar mikrofonu ve çoğu eften püften olan sokak röportajları yaparlar. Muhabir sorar: “Eski bayramlar nasıldı?” Genelde birbirine benzeyen cevaplar olur “Eski bayramlar diyerek başlayan cümleler.

Bu gün bende kendimle röportaj yapayım dedim ve sordum kendime

– Eski bayramlar nasıldı?

Eski bayramlar inanılarak geçirilen bayramlardı. Yani gösterişten uzak, dini bayramlar dinin emrettiği şekilde kullanır milli bayramlar ise gerektiği şekilde coşku ile. İnsanlar saygılıydı, hoşgörülü ve sevgi dolu olurlardı en azından o günün bayramın hatırına bunları yapmaya gayret ederlerdi. Kimse kimseyi kırmamaya çalışırdı. Çalışırdı diyorum çünkü; Artık bayram da bile yol verdin vermedin kavgalarını yaşar olduk. Küsler vardır birde hani yıl için de bir nedenden dolayı birbirine küsler.

İşte bayramlar barış için bir fırsat olur, büyükler devreye girer barışın olmasını sağlarlardı yada küçük olan ben küçüğüm der el öpmeye gider barış yine sağlanırdı. Sağlanırdı diyorum eskiden bu kadar kin ve nefret sürdürülür değildi. Mahallenin çocukları el öpmek için kapı kapı dolaşırlardı hiç kimse o çocukları horlamaz, azarlamaz kapıdan bağırarak kovmazdı. Büyüklerin yada ailenin yanına gidilememişse içten üzüntüler yaşanır, gönül alınana kadar telefonlarla konuşulurdu. Konuşulurdu diyorum bayram tatilini bahane edip, büyükleri ziyaret edeceğine çogu hava olsun diye bir yerlere tatile giden ve büyüklerine çok sonra aaa biz “… şurada tatildeydik” diyerek hava atandan geçilmiyor artık.

Etrafımda bayramı bahane edip annesi babasının yanında tatillerini geçirmeyen çok insan gördüm, sonrada onları kaybettiğin de yalandan gözyaşları. Benim annem babam Allah’ın rahmetine kavuşalı çok oldu, lakin annesi babası yaşayanlara sesleniyor.

Vakit daha erken koş bayramı annen babanla yaşa doya doya hem de. Cahit ZARİFOĞLU’un şu mısraları bu günümüzü ne de güzel anlatmış; Eskiden sadece kışlar soğuktu. Şimdi ise, İnsanlar soğuk,yürekler soğuk…

Fedai Çakır

13 Temmuz 2015, İstanbul

573

ZOR OLAN

Düşündünüz mü? Sizin için zor olan nedir?

Hayat denilen yaşama çabası için de en çok zor olan şey nedir? Eğitim, İş, geçinme çabası karın doyurma sevdası mı?

Aslında hepsinin temelin de karın doyurma yatmaktayken çabalarımızın çoğu ise bunu aşıyor.

Bir araba almak, var ise yenilemek.

Yıllarca borca girip konut sahibi olmak,

Çocuklarımız için eğitimine dökülen, dershaneler, özel eğitim masrafları.

Senede 15 gün, her şey dahil tatil için harcanan paralar, ödenen taksitler.

Bol keseden alınan ayakkabılar, elbiseler ve.

Sırf lüks görüntüsü yüzünden AVM’ler de yemek için harcana paralar, kendimizi biraz daha gösterişli, daha zengin daha çaf çaflı göstermek için harcanan paralar ve bu paraları kazanmak için insanlığından çıkmış insanlar.

İnsanlığından çıkmış insanlar diyorum. Şöyle bir bakının kendinize ve çevrenize öyle değil mi? Çoğumuz.

Sadece karın doyurup sevdikleri ile zaman geçirebilse insan nasıl da yaşanır olur değil mi? Dünya.

Zor olan nedir dedik ya, zor olan aslında mala mülke bağımlı olmamak, mutluğu sevdiklerimizle geçirdiğimiz zaman olarak algılamak, yani zor olan yaptıklarımız değil yapmamamız gerekeni yapmak.

Bir zor olan daha var, aslında bu zor olanda bizlerin kolayı seçmemizden kaynaklanıyor. Ön yargı ile davranıp sevgimizi hep saklamamız ve göstermemiz. Bırakın kolaya kaçın ve doğayı, hayvanları ve insanları sevin.

Aşık olmaktan duygularınızı belirtmekten söylemekten korkmayın, sakin olun, stres yapmayın hiçbir şeyi hayata panik atak olarak yaklaşmayın hayata sukut olarak yaklaşın, unutmayın her şey varacağına varıyor zaten.

Mutluluğun formülü; mala mülke bağımlı olmamak, yaşamak için çalışmak, doğayı, hayvanları ve insanları sevmek, aşık olmak, duygularınızı saklamak, sakin olup yaşamı akışında değerlendirip yaşamak.

Kısaca zor olan, “basit olanları yapmak yerine, yaşamak için zoru seçmemizdendir.”

Bize yaşamın için deki çarkta ezilip gitmek normalmiş gibi öğretildi ve bizler bu öğreti içinde yaşıyoruz. Ama bil ki “Sürekli normal olmaya çalışırsan, asla ne kadar muhteşem olabileceğini öğrenemezsin.” (1)

 

Fedai Çakır

6 Temmuz 2015, İstanbul

Kaynak: (1) Sürekli normal olmaya çalışırsan,
asla ne kadar muhteşem olabileceğini öğrenemezsin.
Maya Angelou

ÇİÇEKLER İÇİNDE ÇİÇEK, ÖMÜR İÇİNDE Kİ EN GÜZEL ÇİÇEK

Canlıların ortak özelliği üremek ve çoğalmak, kendi türünün devamını sağlamak, dünya da var olma nedenlerinden başlıcasıdır.

İnsanoğlu da bu gaye ve amaç ile iç güdüsel hareket eder. Genç kızlarımız bir an önce evlenip çocuk yapma istemlerinin temelin de annelik hormonu ağır basar.

Uzun süre evli kaldıktan sonra bir sabah ayrılma kararı alıp, yeni bir hayata merhaba diyen benim bile bir erkek olarak şu dünyaya gelişim de yaptığım en güzel şeyin çocuğumun olması diyebilirim.

Öyle ise bir konuda ortak bir noktaya vardık; dünyanın en güzel olgusu çocuk ve bir çocuğu dünyaya getirip büyütmek.

Çocuk kitapları yazmamın nedenlerinden biri ise, çocukların saf ve güzel dünyasından kopmamak istememdir.  Çocukların saf dünyasından, kirlenmemiş ruhlarından öğrenebileceğimiz çok şey var aslında.

Hangimiz çocuklarımız için ölmez ki. Var olma nedenimiz için hangimiz canından vazgeçmez ki.

Bir çocuğun gözlerin de korkuyu gördüğüm de o korkuyu yaratanlara lanet etmekten kendimi alı koyamıyorum.  Biraz empati yapsa; büyümüş içinde ki çocuğu öldürmüş insanlar.

Hiçbir çocuğun gözlerin de korku olmaz değil mi?

Yanı başımızda cereyan eden savaşlar da, gözlere korku düşen çocukların, yürek acıtan görüntülerinin bitmesi için. O çocukların kendi çocuklarımız olduğunu bir an var saymamız yeterli olacaktır. Çocuklarını korumaya çalışan anne ve babaların da kendimiz olarak görseydik. Savaşlarda, zulümlerde biter.

İşte böyle bakmalı dünyaya çocuklar, çiçekler içinden. Saf, çıkarsız, mutlu, elinde var olanla yetinmeyi bilen. Onlardan çok şey öğrenmeliyiz aslında.

Fotoğraf: Arif Kemal Mazmanoğlu
Fotoğraf: Arif Kemal Mazmanoğlu

Çiçekler içinde bir çiçek, ömür için de ki en güzel çiçek…

Bir çiçeği öldürebilirsiniz ama baharı öldüremezsiniz.” (Che Guevara) Çocuklar bizlerin baharıdır.

 

Fedai Çakır

20 Haziran 2015, İstanbul

 

NE YAZACAĞIM?

Yazı yazma süreci bazen çok sancılı olabiliyor, yazacak konuya adapte olmak sonrada o konuyu akıcı bir dil ile satırlara aktarmak mümkün olmayabiliyor. Mal mal ekrana bakıp ne yazsam bu hafta dediğim günler çok oluyor.

Bazen siyasetin yapmış olduğu yıpratıcı etki karşısında, çökmüş, umutsuz ruhları yazayım diyorum, yazmaya başladığım da ise yazamıyorum. Nedeni genelde ben dahil siyasi konulardan gına gelmiş olmamız oluyor.

Bu hafta da yazmak istemiyorum; Nedeni mi?

  • Doğu Türkistan da Çin’in yaptığı soy kırım ve zulüm görüntülerini izledikçe bireysel bir şey yapamıyor olmaktan dolayı yaşadığım çaresizlik ve Türkiye’nin sessizliğini anlayamamış olmamım verdiği üzüntüden dolayı yazmak istemiyorum.
  • Başta Irak, Suriye ve Ortadoğu topraklarında yaşanan kanlı çatışmaların verdiği masumların ve halkların çektiği zulüm’e dünyanın seyirci kalmasını anlayamamanın verdiği üzüntüden dolayı yazamıyorum.
  • Edirne de bir bekçi köpeğini pompalı tüfek ile vuran vahşi insanın savcılık tarafından serbest bırakılmasını anlayamamanın verdiği üzüntü yüzünden yazamıyorum.
  • Bizleri koruması düzeni sağlaması gereken bir mesleğe ait İzmir Çiğli de komiser yardımcınsın soğuk kanlılıkla bir köpeği tabancası ile vurmasının nedenini anlayamamanın verdiği üzüntü yüzünden yazamıyorum.
  • Tecavüz edilip vahşice öldürülen Özgecan’ların ve Cansu’ların yaşadıkları bu topraklarda ki erkekleri anlayamamanın verdiği üzüntü yüzünden yazamıyorum.
  • Daha nice kadına yaşatılan şiddetin nedenini anlayamamanın verdiği üzüntü yüzünden yazamıyorum.
  • Adalet denen olgunun sadece bir kadın ismi olduğunu düşünüp Vefa’nın da bir semt adı olduğunu anladığımdan yazamıyorum.
  • 6 yaşında eğitim adına yarışa başlatılan çocukların, yetişkin birer olduğu halde neden eğitim adı altında Gazi at koşusuna yetişen at gibi yetiştirildiğini anlamamadığımdan yazamıyorum.
  • Üç beş kuruş fazla harcama yapmamak için işçilerin hayatını hiçe sayan şirketlerin neden insan hayatına önem vermediklerini anlayamadığımdan yazamıyorum.

Niçin yazamadığımı, yazmaya kalmak, yazabileceğim en uzun yazı olacak gibi. Psikolojisi bozulmuş bir toplumun psikolojisi bozuk yazarlardan mı oldum.

Tek tesellim, hayallerim… Hayallerim ve umutlarım yaşamak için her daim bir neden sunuyor bana.

Hayallerime inanan, hayal ortağı lazım bana… Dünyanın kötü insanlarını unutturacak.

 

Fedai Çakır

29 Haziran 2015, İstanbul

polis_kopek_cinayet