Kategori arşivi: genel

HER İNSANA İKİNCİ BİR ŞANS VERİLMELİ Mİ?

Önümüzde seçimler var ve yine vatandaş takım tutar gibi parti tutup ülkenin kaderini aman benim takımın yensinde 1-0 olsun benim takımım olsun mantığı ile oy kullanmaya gidecek.

seçim2

“ben fikirlerimin değil fikirler benimdir”

Bırakın artık bir şeyler sizin sahibiniz olmasın siz bir şeylerin sahibi olun, düşüncelerinizle, fikirlerinizle, taviz vermeksizin namustan ahlaktan bir şeyleri değiştirin artık. Gelecek çocuklarımızın unutmayalım.

Siyaset yapmadan, parti gözetmeden bu güzel ülkem de olması gerekenleri sıralamaya çalışacağım, belki unuttuklarım da olacaktır artık onları da siz ekleyin lütfen.

Benim hayalimde olması gereken Türkiye’m:

  • Seyahat özgürlüğümüz olmalı ve bunun önünde engel olan petrol fiyatlarını düşürmek gerekiyor. Bunun için ne gerekiyorsa yapılmalı. Toplu taşıma ücretleri 50 kuruşu aşmamalı. Unutmamalı devletin amacı halkı işine, evine, okuluna vs ulaştırmakla mükelleftir. Otobüslerin tamir ve yenileme masraflarını karşılayacak kadar bir ücret almalı yani ticaret yapmamalı. İnsanların mecburen bindiği toplu ulaşımdan devlet ticaret yapmamalı.
  • Taşeron işçi çalıştırılmasına son verilmeli. Her çalışan ihaleyi başka bir şirket kazanınca işini kaybetme korkusu ile yaşamamalı, aynı işi başka işverende (yada devlette) çalışanın yarısı bir maaş ile çalışmamalı, sosyal haklarını, sendikalaşma haklarını elerinden almamalı. Fakat çöplerin toplanamayıp da taşeron işçi çalıştıran belediyeler de olduğu gibi yönetim zaaflarının da önüne geçilmeli. Başta belediye ve devlet dairelerine kolay işçi alımın yolu açılmalı siyasi kadrolaşmalardan da uzak durarak tabi.
  • Emeklilik yaşının en az bir 5 yıl daha erken yaşa çekilmeli ve insanların emekli olduğun da biraz rahat yaşamalarının önü açılmalı, günümüzde emekli olanların çoğunun hastane kapılarında sağlık sorunları ile uğraştığını hepimiz şahit oluyoruz. Çağdaş ülkelerin emeklileri dünya turuna çıkarken bizim emeklimiz bir şehirden diğer şehirdeki torunlarına gidecek parayı bulamıyor. Emekli maaşlarının yüksek olmasının önü açılmalı.
  • Eğitim sisteminden siyasi ellerin hemen geri çekilmesi ve mümkünse siyasilerin veli olarak bile okullara adım atmasının önü kesilmeli. Eğitim kaliteli, hedefe yönelik olmalı, örgencinin çok zamanının yok olmasının önüne geçilmeli, örgenciye okul dışında sosyal yaşam için zaman kalmalı bunun için eğitim sürelerinin daha az ama yeterli olması sağlanmalı. Mezun olunan bölümlerin direkt iş bulmaya yönelik olmalı mezunları kurs, sertifika ve sınavlara sokmanın olmamsı gerekmektedir.
  • Tarım, hayvancılık için gerekli yatırımların önü açılmalı, gerekirse devlet kamulaştırma ile yeniden mera alanlarını oluşturmalı, hızla tarım alanlarına yapılan yapılaşmanın önüne geçilmeli, kendi kendine yeten ülke durumuna yeniden geri dönülmeli.
  • Adalet sisteminde yıllardır olan adaletsizliğin önüne geçilmeli. Adaletsizlik duygusu toplumun huzurunu, devletine güveni yok etmektedir. İnsanlar kendi adaleti kendi arar olmamalı.
  • Konut, barınma özellikle büyük şehirlerde büyük sıkıntı olmaya devam ediyor ve aileler kazançların neredeyse 1/3 ünü kira için harcıyor. Birden fazla evi olanların ve bu kişilerin konut almalarının önüne ağır yaptırımlar olmalı, vergilerle ağırlaştırılmalı. Konut ihtiyaç için alınmalı yatırım olma durumundan çıkarılmalı. İnsanların en büyük kaygısıdır; barınamamak, açık da kalmak yada sağlıksız koşullarda aileleri ile yaşatmak.
  • Su, elektrik, yakıt (doğalgaz, kömür vs) bunlar insanların yaşamak için mecbur oldukları olmazsa olamazlarıdır. Devletin bu giderlerden mümkünse hiç para almamalı yada almak zorunda ise vergi yada özel sektör kazazsın diye hizmet bedeli almamalı. Bunlar vatandaşın en doğal hakları olmalı.
  • Eğitim tamamen ücretsiz olmalı, ilk öğretimden tutun da üniversiteye kadar tüm eğitim eşit şekilde tüm gençlere, çocuklara verilmeli. Okullar arasında ki kalite farkının yok olması gerekmektedir. Her örgenci kendine yakın okulda aynı kalitede eğitimi almalıdır. Servis ve yolda geçen zamanı örgencinin sosyal yaşamı, kitap okuması, arkadaşlarına ve ailelerine kalmalıdır.
  • Askari ücretle çalışan yada vasıfsız dediğimiz insanların üzerinden gelir vergisi vs gibi vergiler alınmamalı, bu insanlar daha hızlı, çabuk iş bulması için bunların gerekirse sigorta gibi bedelleri devlet tarafından karşılanmalı. Böylece daha hızlı iş imkanları olacaktır aç ve açık da kalmayacaklardır.
  • Devlet içinde müdürlük, makam saltanıta son verilmeli, devlet en büyük tasarrufu yapmalı, yerli malzeme, yerli araç kullanımı teşvik edilmeli, özel ayrıcalıklı statüler kaldırılmalı.
  • Küçük esnaf’tan hiçbir vergi alınmamalı, zaten satışlarından kdv vs adı altında alınıyor. Stopaj, gelir vergisi adı altında vergiler alınmamalı. Böylece esnafın daha hızlı yaşamasına büyük kurumlar altında ezilip dükkanının kapatmasının hatta kapattıktan sonra ise vergi borçları ile cebelleşmesinin önüne geçilmeli.
  • 12 Eylül ihtilallinden sonra asker sorgusu nerden buldun demeden silahları halktan toplamıştı, yine toplum barışı için genel af çıkarılmalı. Soru sorulmadan silahların teslim edilmesi sağlanmalı. Fakat bunu yapmadan öncede bu aftan sonra ağır cezaların yasalarının da çıkması lazım. Yani aftan sonra tekrarlayanlara ağır cezalar olmalı. Yaralar sarılmalı.
  • Vergi, elektrik, su vs aklınıza gelen tüm borçların silinip hayatın yeniden başlanmasını sağlanmalı. Batmış zor durumda olan her insana yeni bir şans verilmeli.

Ülke olarak her şeyde sıfırdan başlamalı, açılarımız, yaralarımız sarılmalı. Her alanda her insana yeni ikinci bir şans verilmeli/vermeliyiz.

Sayfalar yetse; o kadar çok yazılacaklar var ki, bu kadarını bile yapabilsek Türkiye’m de her şey daha güzel olacak…

 

 

Fedai Çakır

19 Nisan 2015, İstanbul

DEKORATİF MUM YAPIMI (mermer görünümlü)

mumlar

Merhaba mermer görünümlü mum yapmak için evinizde olan artık mumları değerlendire bilirsiniz ,veya mumu istediğiniz renkte renklendirebilirsiniz . Gelelim yapılışına önce tepsiye alüminyum folyo sererek iki ayrı bölüm yapıyoruz.

Mumumuzu dökeceğimiz kalıbımızı yağlıyoruz  ( ben kolonya şişesini keserek kalıp yaptım) veya vazalinde sürebilirsiniz kalıptan çıkarması kolay olması için .Benmari usulu mumu eritiyoruz. (Dikkat edelim başından ayrılmayalım mum alev alabilir çocuklardan uzak tutalım)

mermer mum.jpg1

Benim mumun bir tanesi maviydi diğeri beyazdı ben beyaz olanına kırmızı boya kattım ve tepsinin yarısına beyazı yarısına kırmızıyı döktüm.

mermer mum.jpg2

 

Soğumasını bekledim biraz yumuşakken  kare şeklinde kestim .

mermer mum.jpg3 mermer mum.jpg4

sonra yağladığımız kalıbımızın ortasına fitili takıp kare kesilmiş (küp şeker şeklinde  olan) mumlarımızı karışık renklerde yerleştirdim tekrar renksiz mum eritip üzerine yavaş yavaş döktüm soğumaya bırakıp tamamen donduktan sonra  kalıptan çıkardım. Ve mumlarım hazır… dilerim beğenirsiniz ..

Diğer bir dekoratif mum için buraya bakabilirsiniz.

Jel mum yapımı için buraya bakabilirsiniz.

 HOŞÇAKALIN.

mermer mum

BİR KİŞİ DE OKUSA ÖNEMLİDİR EVLAT

Zaman zaman bunalıp da bu şehirden kaçsam gitsem dediğiniz elbette olmuştur. Çok daha bunalınca bu ülkeyi terk etsem mi? dediğiniz de olmuştur. Sizin olmadıysa da benim olmuştur.

Nedir yaşadığımız bu şehirden yada ülkeden gitsem dedirten duygular.

  • Ekonomik sebepler,
  • Hayat pahalılığı,
  • Ülkenin politik durumları,
  • Bir arada yaşadığın insanların davranış ve hareket şekilleri.

Bu şehirden gitmeme neden olan duygularımın başında en çok da “Bir arada yaşadığın insanların davranış ve hareket şekilleri.” Etken oluyor. İkinci neden ise hayatın pahalı olması. Lakin iş konusundan bağımlı olduğum şehrimi terk edemiyorum tabi.

Ama zaman zaman öyle hey heylerim geliyor ki bütün gemileri yakıp gidesim geliyor bu ülkeden. Ülkeden evet şehir değiştirmek beni rahatlatmayacak hal alıyor.

Yaşadığımız alanı şekillendiren biz insanlarız. Öncelikle yaşadığımız evimiz de başlar şekillendirme. O evde yetişen çocuklar sokağa çıkıp mahallenizi şekillendirir, sonrasında ise şehri şekillendirmeye ve son olarak da ülkemizi şekillendiririz.

Yani kısaca yaşamın da ülkenin  de temelini insan oluşturuyor, bu da insan davranışlarından ibaret.

Bu ülkeden girmeme en çok da tabi ki bir arada yaşadığım toplumda ki insanların davranış şekilleri ve siyasi otorite etken oluyor.

Peki nedir beni bu kadar rahatsız eden ve doğup büyüdüğüm, köklerimin olduğu bu ülkeyi terk ettirecek kadar olan nedenler?.

  • Hoşgörüsünü kaybetmiş bir insanlar sürüsü,
  • Adalet olmayışı,
  • Kutuplaşmaların artması ve öteleştirmeler,
  • Para kazanmanın her manevi ve ahlaki duygudan önce gelişini düşünen insanlar,
  • Maddiyatçı ve ahlaki değerlerini yitirmiş insanlar,
  • Kendinden başka hiçbir canlıya yaşam hakkı vermeyen toplumsal yapının çoğunluğu,
  • Tarihi çevreye, doğal çevreyi korumayan ve talan eden anlayış,
  • Sanatı, edebiyatı, Tiyatroyu önemsemeyen olmasa da olur diyenler,
  • Okumayı red eden sadece televizyon ağız ile sürekli yorum yapıp konuşan çok bilmiş insanlar,
  • Sürekli din odaklı konuşup hayatın sadece din ve çevresinde olduğunu düşünen ama yeterince din’i bilgisi olmayan insanlar,
  • …… saymakla bitmeyen bir çok neden

Peki gidebiliyor muyum bu ülkeden elbette hayır.

Üniversitede okuyan oğlum baba ben yurt dışına gidip yerleşmek istiyorum dediğin de bu yazdıklarım aklıma gelmişti nasıl cevap vermeliydim. Hem kendime hem de oğluma bir cevap bulmalıydım gitmemek için bu toprakları terk etmemek için bir sağlam bir neden var mıydı?.

Gitmek çözüm değil oğul, çeker gidersin gittiğin yerde mutlu olursun yada olmasın ama gitmemelisin. Bu topraklar bizim topraklarımız, bizim yurdumuz, bu insanlar da bizim insanlarımız. Mücadele edeceğiz oğul cahilliklerle de mücadele edeceğiz, bizleri ayrıştırıp/kutuplaştırıp her birimizi bir tarafa atmaya dağıtmaya çalışana anlayışlarla da mücadele edeceğiz.

Sen gidersen, o giderse, bu giderse  bir gün geri dönmek istediğimiz de ana vatanı bulamayız evlat. Hem unutma ki yaşadığımız yeri cennete çeviren de biz insanlarız cehenneme de döndüren biz insanlarız.

“Mücadele edecek alan mı bıraktılar baba, nasıl mücadele edelim baba”

Azına çoğuna bakma, elinden geleni yap az yada çok fark etmez evlat. Benim de çok yapabileceğim bir şey yok elimden geldiğince yazmaya çalışıyorum evlat.

“sen diyorsun baba okuyan mı var?”

Bir kişi de okusa önemlidir evlat.

 

Fedai Çakır

13 Nisan 2015, İstanbul

Reading_newspaper

 

SOKAK’IN BAŞINDA Kİ KADIN

Erkek egemen bir toplum da yetişip büyüyen bir erkek iseniz, sizi milli yapmaya çalışacak mahallede ki abilere, kahvelerde kadın kalçalarının mili metrik ölçülerinin çıkarıldığına da şahit olabiliyorsunuz.

Bu kadar kadın ve seks üzerine yetişmiş bir toplumun erkelerinden olan bir kuşağız aslında bizler. Seks’i ağabeylerin anlatmasından alman pornolarını videolardan izleyerek tecrübe edinen erkleriz bizler.

Ne demiş di Cem Yılmaz “bizim kuşak az çok almanca konuşmayı bilir” evet pornolardan öğrendiğimiz bu almancamız vardır elbet.

Buna rağmen bu kuşak’ın kadınlara ve arkadaşlıklarında belli kuralları olan insanlardı.

Bir arkadaşın çıktığı kızla çıkılmaz çıkanlar ise ayıplanır, kadının yanın da küçük erkek çocuk var ise o kadına asla bakılmaz o erkeğin bir erkeklik gururu vardır denilir di. Hatta hatta kaba ve istemediğim bir kelime ama “kerhanede” arkadaşın yattığı kadın ile asla yatılmazdı.

Sokağın başın da bir adam,adam gibi duran adam olmayan adam… Gelip geçen kadınlara bakan kimdir bu adam…

Sokağın içerilerine yürüyen bir kadın, kadın gibi kadın, ana, bacı, kardeş ama insan gibi insan, başı önünde güzel mi güzel bir kadın, ona bakan adam olmayan adamların gözleri ile soyduğu kadın…

Bir küçük erkek çocuk, annesinin elinden tutuyor sokağa doğru ilerliyorlar, çocuk küçük de olsa erkek gibi erkek, bakışlardan rahatsız oluyor annesinin elinden tutmuş sürükleyerek çekiştirerek yola devam ediyor bu küçük adam…

… diyecek  bir şey bulamıyorum küçük adam, adam gibi büyü…

 

Fedai Çakır

5 Nisan 2015, İstanbul

 

images (1)

NASIL OLUR DEMEKTEN KENDİMİ ALAMIYORUM

Güray Tezgider

Bu gün gencecik bir arkadaşımın (32 yaş) vefat ettiğini sosyal medya üzerinden yazan arkadaşımın paylaşımından öğrenmiş oluyorum.

Ölüm nedeni kalp krizi diye açıklanmış. Nedeni ne olursa olsun cinayet, kaza vs gibi olaylar dışında olan ölümlere tıp doğal ölüm diyor. Soruyorum size bunun, 32 yaşın da kalp krizi geçirip ölmenin neresi doğal.

Ülke psikolojisinin iyice bozuk olduğu şu dönemlerde kendi namına düşen gencecik arkadaşımın kaybetmenin travması ile iyice kendimden geçiyorum.

İşte doğal olan bu; yani psikolojimin yerle bir olması ve gözlerinin dolması.

Doğal olan, doğal olmayan ama sıradanlaşan o kadar kötü yaşanan olaylar var ki hayatımız da.

Hanginiz şahit olmamıştır ki zamansız gelen ölümlere. Zamansız diyorum çünkü doğal olmayan ölümler bunlar.

Kalp krizi, kanser diyerek açıklanan tıbbi terimler ile doğal ölüm olarak açıklanan ama doğal olmayan bu ölümler de gencecik insanların toprağın altına girdiğine şahit olmayanımız, duymayanımız var mı?

Yok dediğinizi duyuyorum.

Bu gün bir kez daha sorguladım hayatımı.

Mal mülk, para pul, iş vs gibi nedenlerle gelip geçen ömrümüzün ne kadar da basit ve dünya üzerinde arkamızda bırakacağımız şeyler için harcanan ömürler olduğunu fark ettim.

Bir çoğunuz da benim gibi kendinizi sorguladığını, aman dünya malı mülkü için yaşanır mı deyip de bana hak verdiğinizi biliyorum. Bir bildiğim ise; bir gün sonra bu düşündüklerinizi unutacağınızı tabi.

Nasıl oluyor da bizler bir gün sonra hayata hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor ve yanlış olduğunu bile bile yine aynı hayaller ve amaçlar için yaşamımızı yok etmeye devam ediyoruz.

Uzun zamandır kendime yeni bir hayat kurmaya çalışıyorum; para mal mülk odaklı değil yaşamak, sevgi ve doğa odaklı bir hayat.

Daha çok sevgi dolu bir düşünce, daha çok hoş görü, daha çok doğal yaşam, daha çok paylaşımlı bir yaşam, mal mülk odaklı değil yaşamaya dair mutluluğa sevgi dolu bir yaşama yelkenlerinizi açın.

Doğal ölüm denilen ama doğal olmayan bu ölümler sizi yakalamadan.

Nasıl olur demekten kendimi alamıyorum dememek için.

(Güray; Nasıl olur demekten kendimi alamıyorum… Öldüğünü kabul edemeyen bir yanım rahmet diletmiyor sanki dilime. Kabul etmese de bir yanım yokluğunu gerçekler buz gibi yüzüme yüzüme vuruyor bu gün. Allah’ın rahmeti üzerine olsun.)

Fedai Çakır
29 Mart 2015, İstanbul

AKLINIZI BAŞINIZA TOPLAYIN

Yazmaya başladığım ama bir türlü bitiremediğim ilk uzun metrajlı sinema filmimde Şener Şen’in başrolü oynamasını hayal ederek senaryoyu kurguluyorum.  “Kanserliler Çetesi”  adında olacak bu filmde Şener Şen oynar mı? Oynamaz mı? hiçbir fikrim yok. Kendisi ile tanışma fırsatım olmadı. Sinema filmlerinde ki performansına ve hayat duruşuna hayranlığım ile bütün tanışıklığım.

20. TürkAlman Film Festivali sırasında seyircilerin sorularını yanıtlayan Şener Şen, bir seyircinin “Toplumsaleylemlere neden katılmıyorsunuz?” sorusuna “Oyuncunun ödevi, yaptığı filmlere hayat görüşünü yansımaktır. Bilfiil politikanın içinde olma, siyasetin içinde olma başka bir alandır. Bunu da sadece eylem yapan, hayatta başka hiçbir şey yapmayan, güzel film sevdalısı olmayanlara bırakıyoruz” yanıtını vermişti.

Bu cevaptan sonra sosyal medyada bir eleştiri furyası başlamış her kafadan bir ses çıkmıştır.  Hatta hatta bazı kişiler “oda sanatçı mı?” diyebilecek kadar bu eleştirinin dozunu kaçırmış durumdadır.

Yaşam alanlarına, özgürlüklerine, cumhuriyet’in temel ilkelerine müdahale edildiğini düşünen, kendini yoğun baskı altında hisseden ve siyaset üretemeyen muhalefetten de umudunu kesmiş olan AKP’ye oy vermeyen %60’lık bir kesim’in bir nevi çaresizlikten doğan  hissiyatının oluşturduğu hislerle Şener Şen’e bu eleştirilerin dozunun kaçtığı aşikardır.

Toplumun bu kesimi pimi çekilmiş bir bomba gibi. Hoş görü, sağ duyu vs bir kenara atılmış sanki. Köşeye sıkıştırılmış kedi misali tırmalamaya hazır bir şekilde her an tetikte bekler olmuş. Toplumun yükselen tansiyonunun siyasiler tarafından önümüzde ki seçimlerde hızla düşürülmesi gerekmektedir. Kutuplaşmalar, inatlaşmalar toplumu bir bomba haline getirmiş ve psikolojisi bozuk ruh hastaları haline dönüştürmüştür.

Toplum tarafından sevilen, taktir edilen bir sanatçısına “Toplumsal eylemlere neden katılmıyorsunuz?”  sorusuna cevap olarak. Toplumun bu kesimi kendi gibi patlamaya hazır cevaplar versin beklentisi içindeler.  Şener Şen’in de Türkiye’de yaşanan olaylara sert açıklamalarla kınaması, bağırması çağırması bekleniyor.

Gelinen noktaya; Fikirlere saygı göstermeyi bilmemek, illa kendi fikrinde olmaya zorlamak ve olmayanı da aşağılama veya öteleştirme nedeniyle gelinilmedi mi?

Doğru olan fikrini sana inanmayan birini aşağılamak, kuru kuruya eleştirmek, inatlaşmakla kabul ettirilemeyeceğini bilmeyen bir muhalefet ile karşı karşıyayız.

Siz bildiğiniz inandığınız düşüncelerinizi sabır ile anlatacaksınız, sabır ile işleyeceksiniz ve sevgi ile karşınızda ki insanları kucaklayacaksınız.

Kürt, Dinci, Laik, anti laik, alevi, suni, Kemalist, vs tüm ayrılımcı konuşmaları bir kenara atıp önce karşında ki insanı kucaklamayı öğreneceksin sonra fikirlerini anlatacaksın senin fikirlerin gerçekten iyi, insanların refahı ve iyiliğine yarayacaksa her insan doğruyu bulur, kabul eder. Yani tek doğru vardır her zaman.

Unutmayın ki bu gün karşı çıktığınız her şey / düşünce birilerin sabırla insanları ilmek ilmek işleyen bir sistemin yapısının sonucudur. Sevin yada sevmeyin yapılması gereken siyaset üretmek ve sabırla ilmek ilmek dokumaktır toplumu.

Şener Şen’in en son şu açıklamasına da sonuna kadar katılmaktayım.

“Halkına ileri demokrasiyi layık görmeyen iktidarlar yüzünden sıradan vatandaşlar benimle aynı görüşten değilsin diye birbirleriyle kavgaya tutuşuyorlar. Türkiye’de herkesin aklını başına toplaması lazım”

Aklınızı başınıza toplayın.

 

Fedai Çakır

22 Mart 2015, İstanbul

sener-sen-herkes-aklini-basina-alacak-5434895

Yaradan’ın Dilsiz Şahitleri Onlar

Yaradan’ın dilsiz şahitleridir onlar, insanların gerçek dostlarıdır.
Size hiç darılmazlar, bırakıp gitmezler. Beklentileri sadece sevgi, sıcacık bir okşama ve kucaklamadır.
Bir lokma ekmek ve bir kap su karşılığında koşulsuz sadakat ve sevgi verirler. Koruma içgüdüleriyle ölümüne severler sizi, gerekirse de sizin için ölümü göze alırlar.
Bakışlarıyla zaman zaman bir şeyler anlatmak isterler bizlere, eğer onları anlamazsanız “neden beni anlamıyorsun” demezler.

Bu kadar hoşgörüye sahip bir canlının insan olmadığını herhalde anlamışsınızdır. Acaba dillerini anlamış olsaydık hayatın çekişmeler ve kavgalar için ne kadar boş olduğunu, koşulsuz sevgi ve sadakatin ne demek olduğunu, her şeyin para ve pul olmadığını bize anlatırlar mıydı? Belki de kendi dünyalarında bizim düştüğümüz bu acınacak durumu konuşup ne kadar boş yaşadığımızı konuşuyorlardır.

Biz geneline “hayvan” diyoruz bu canlıların. Kızdığımız zaman insanlıktan nasibini almamış iki ayaklı yaratıkları da bu güzel canlıların ismiyle anıyoruz. Ben insan olmanın ne demek olduğunu bilmeyen bu varlıklara “yaratık” veya “cani” diyorum. Bu “yaratıkları-canileri” gören bu insan dostları zaman zaman iyi ki bu iki ayaklı yaratıklardan olmamış da hayvan olmuşuz diyorlar mıdır?

Öteki Dünya’nın hesabını yapan bu “yaratıklar-caniler” şunu da unutmasınlar ki o canlılar sizlerden bu yaptıklarınızın hesabını mutlaka soracaklardır. “Yaratılanı severdiniz Yaradan’dan ötürü” hani? Bu canlıları sizler mi yarattınız da eziyet etme hakkına sahip oluyorsunuz?

Bu yazıyı okuyanlardan bugün bir ricam olacak. Sizler de eminim iyi birer hayvansever olduğunuz için bu yazıyı sonuna kadar okudunuz. İsteğimin daha fazlasını yapıyor olduğunuzdan da hiç şüphem yok. Fakat hayvansever olup da bazen gözden kaçırmış olabilirsiniz diye düşünüyorum. Çünkü zamanında bende gözden kaçırmış ve önemsememiştim. Ne olur bugün sizin için önemsiz fakat onlar için hayati önem taşıyan artan yemeklerinizden bir kısmını bir kabın içinde sokak kapınızın önüne koyar mısınız. Akşam başınızı yastığa koyduğunuzda, hiç olmadığınız kadar huzurlu bir uyku çekeceğinizi garanti ediyorum.

Oktay ERDEM

Gurme mi Dediniz Pardonnn???

Bugün uzun zamandır kafama takılan bir konu hakkında yazmak istiyorum.

Neredeyse tüm TV kanallarında ve bazı gazetelerin hafta sonu eklerinde yemek programları ve “gurme” diye adlandırılan insanların yaptığı programlar oldukça revaçta, ilk önce “gurme”nin ne demek olduğunu ve sözlük anlamını paylaşmak istiyorum.

Gurme” yemeklerin, şarap ve kahve gibi içeceklerin tatlarını birbirinden ayırabilen duyarlı damağı olan kişilere verilen isimdir.

O zaman şunu mu anlamamız gerekiyor;
Yediği ve içtiğinin lezzetini, tadını, kıvamını, tuzunu vs. anlıyorsun ve ona göre işletmeye puan veya değer veriyorsun mudur ?

En azından benim internetten bulduğum bu tanımdan anladığım bu sonuç çıkıyor. O şekilde anladığım için de bu yazıyı yazmayı kendime görev edindim.
Bizim “gurme”lerimizi izleyin veya okuyun bugüne kadar gezip, yiyip içtikleri yerler hakkında hiçbir olumsuz yazı veya yayın yapana denk gelmiyoruz. Varsa da ben gözden kaçırmışımdır.
O zaman aklıma şu soru geliyor. Demek bu “gurme” denen insanları bu mekanlara mekan sahipleri davet ediyor ve bu davet karşılığında iyi ağırlandıkları için de kötü bir şey yazamıyorlar. Daha da suyunu çıkarsam demek ki bu insanlar bu müesseselerden ekstra ücret, gazete ve tv‘ler reklam vs. türü işler mi alıyordur acaba ? Yayınları inceleyin hiçbir müessese tuzunu bile fazla kaçırmış olamazmı ?

Onlara uyup bende bazı önerdikleri mekanlara yemek yemeye gittim. Hiç te söyledikleri gibi olmadığını gördüm.

Aslında sorun yapanda değil yaptıranda,

Sevgili yöneticiler;
Bu insanlara bu tür programları yaptırırken hiç bu tür eleştirilerin gelebileceğini düşünmüyormusunuz. Belki de o insanlara bu programları yapmaları için bütçe vermiyorsunuz ki onlarda çözüm bulup bu tür davetlere katılarak bu programları yapmak zorunda kalıyorlardır. Davete icabet etmiş bir insan nasıl eleştiride bulunabilir ki ?
Günün sonunda kandırılan yiyen okuyucu/izleyici oluyor. Tek günahları sizlere inanıp o mekanlara gitmeleri ve günün sonunda mutsuz çıkmaları.

Bu arada bu işi hakkıyla yapanlara sözüm yok,

Yazacak o kadar çok şey varki bu konuyla ilgili ama uzatırsam konunun anlaşılabilirliğini yitirebileceğini düşündüğümden ötürü bugünlük sadece giriş bölümünü yazmak istedim. Duruma göre gelişme ve sonucuna daha sonra devam edebilirim.

Bu arada unutmadan bende bu tür programlar yapmak istiyorum. Zorlanacağımı da hiç sanmıyorum.

Çünkü format belli,

Oktay ERDEM

ÇOCUĞUNUZ NEZLE Mİ GRİP Mİ ?

Grip ve nezlenin sık sık birbirine karıştırıldığını da vurgulayan Çocuk Sağlığı Hastalıkları, Çocuk Alerji ve İmmunoloji Uzmanı Doç. Dr. Akgül Akpınarlı Antony, soğuk havaların kabusu gripten nasıl korunmak gerektiğini açıkladı.

Havaların soğuk olduğu dönemlerde ortaya çıkan nezle ve gribin genelde birbirine benzer bulgular gösterdiklerini belirten Doç. Dr. Akgül Akpınarlı Antony, “Grip nezleye göre daha ağır seyreder ve grip sonrası özellikle bakteriyel enfeksiyonların tabloya eklenmesiyle bazı komplikasyonlar ortaya çıkabilir” dedi.
Gribin hem daha ağır seyretme hem de komplikasyonlar geliştirme riskinin olduğu grubu Doç. Dr. Akgül Akpınarlı Antony, şöyle anlatıyor: “Kalabalık ortamlarda bulunanlar, çocuklar, yoğun seyahat edenler, hamileler ve 60 yaş üzeri kişilerde, savunma sistemi zayıf kişilerde, kronik hastalığı olan kişilerde grip daha ağır geçiriliyor” dedi.
İyileşme Süreci 1-2 Hafta Sürüyor
Doç. Dr. Akgül Akpınarlı Antony, Gribe yakalandıktan sonra seyreden süreci şöyle anlatıyor: “Grip de ateş, baş ağrısı, boğaz ağrısı, öksürük, kas ağrısı, titreme, halsizlik, yaygın vücut ağrıları olur. Çocuklarda ve yaşlı kişilerde daha ağır seyreder. Grip tedavisinde özel virüs ilaçları ve belirtilere yönelik destekleyici tedaviler uygulanır. İyileşme süreci 1-2 hafta sürer. Etkili bir tedavi ile hastalık süresi kısaltılır ve yaşam kalitesi artırılabilir. Rahatlatıcı tedavi olarak ağrı kesiciler, bol sıvı tüketimi ve yatak istirahati önerilir.” Akgül Akpınarlı Antony,hastalığın buluşma yolları hakkında ise şunları söylüyor: “Hasta olan kişiler ile ayni ortamlarda bulunmak, tokalaşmak, öpüşmek, yakın mesafede konuşmak, hapşırık ve aksırık ile dışarıya atılan vücut sıvılarıyla temas ve yine ellerimize bulasan virüsler ile hastalık yakınımızdaki kişilere kolayca bulaşır.”
Gribin iyi tedavi edilmediğinde zatürree gelişimine neden olabileceğini belirten Akgül Akpınarlı Antony, “Düşmeyen ateş, şiddetli geçmeyen öksürük, nefes darlığı ve öksürükle birlikte sarı-yeşil renkte veya kanlı bir şekilde balgam geliştiğinde mutlaka doktora danışılmalıdır. Gribin ağır seyrettiği grupların başında çocuklar gelir. Astım, egzama gibi alerjik hastalığı olan çocuklarda grip sonrası zatürree, ortakulak iltihabı, sinüzit, bronşit gibi solunum yolu enfeksiyonları ve diğer sistemleri ilgilendiren komplikasyonlar daha fazla görülmektedir” açıklamasında bulundu.

Nezle Kendiliğinden Geçer..
Nezlenin gribe göre daha hafif seyrettiğini belirten Akgül Akpınarlı Antony, “Nezle kendiliğinden geçen halk arasında üşütme olaraktan adlandırılan soğuk algınlığıdır. Virüsler ile oluşur. Virüsler vücuda girdikten birkaç gün sonra hastalık belirtileri başlar. Ani burun akıntısı, hapşırma, burun tıkanıklığı ve boğaz ağrısı, boğazda gıcık oluşması, öksürük, koku ve tat duyumunun azalması, gözlerde kızarma, sulanma ve yanma belirtileri arasındadır. Ateş genellikle normaldir, ama bazı kişilerde hafif yükselebilir. Birçok hastada yorgunluk, keyifsizlik, bitkinlik hali görülür. Baş ağrısı olabilir. Birkaç gün süren belirtiler bir hafta içinde kaybolur” açıklamasında bulundu.
Gripten Korunmak İçin Neler Yapmalıyız?
• Hasta kişilerden uzak durmak
• Hasta kişilerin temas etmiş olabileceği şeylere dokunduktan sonra mutlaka ellerimizi yıkamak
• Ellerimizi mümkün olduğunca gözlerimize, burun ve ağız bölgemize sürmemek
• Öksürme ve hapşırma sırasında mümkünse ağız ve burnumuzun mendille kapatılması ve mendilinde başka kişilere ve ortamlara temasının önlenmesi
• İstirahat
• Bol sıvı
• Kalabalık kapalı ortamlara çok girmemek
• Vitamin acısından zengin olan bol sebze ve meyve ile beslenmek
• Hastalık ağır seyretme eğiliminde olduğunda mutlaka doktora gitmek
• Gripten korunmanın en etkili yolu grip asisi olduğu için kısa girmeden önce grip asisi olmak
Özlem Süer

SİTEM ETME HABERİ YOK SEVDANIN…

Ben Sevdimse Buna Kim Karışır

Sevmek yeterli olmalı iki insanın bir araya gelebilmesi için, gel gör ki ne mümkün.

Aile arkadaş çevresi derken iki insanın hayatına musallat olan binlerce tavsiyeler binlerce önermeler, yargılamalar, sorgulamalar sıralanır.

Ne mümkün sen sevdinse kim karışır.

Sanki hayat, yaşam çok  adil ve dört dörtlükmüş gibi beklenir iki insanın beraberliğinde dört dörtlük her şey.

Uyum için de olmalı;

Boy pos endam güzellikleri ile yakışmalı iki insan birbirine,

Sosyal etrafları, yaşantıları, aile ve çevre kültürleri birbirine yakın olmalı iki insanın,

İlla yaşıt olmalı hadi erkek biraz büyük oldu diyelim kadın büyük olmamalı iki insanın,

Erkek büyük dedikse kızın babası yaşında demedik illa olmalı bir arkadaş ve aile çevresinin kabul edeceği bir oranda iki insanın,

Yok yok ben sevdimse buna kim karışın demeyin. Karışan o kadar çok olur ki sevdiğine de seveceğine de pişman eder o iki insanı.

Ne zordur seven iki insanın hayatı, ondan mıdır yeni trend yalnızlık.

Sevişmeye varım diyen kadınlar/erkekler, bir çok sebepten olmaz diyen kadınlar/erkekler.

Ben Sevdimse Buna Kim Karışır: Çevre, toplum, aile, arkadaşlar, karşı komşu, yan apartmandakiler, sokaktaki esnaf, annenin arkadaşı, babanım kuzeni, en yakın arkadaşın, ……

Halbuki ne çok yakışır benim soy adım sana.

Fedai Çakır

13 Mart 2015, İstanbul